
Rüşd Nedir, Raşidûn Kimlerdir?
Doğruluğun, istikametin ve kalp-iman bütünlüğünün sırrı nedir? Kur’ân-ı Kerîm ve Sünnet ışığında rüşd kavramını, raşid kulların vasıflarını ve bu yüce makama erişmenin yolları...
Rüşd, dünya ve ahiret işlerinde doğruluk, düşünce ve davranışta tutulan doğru yol ve isabetli görüş, hakla bâtılı ayırt edebilme melekesidir.[1]
RAŞİDUN KİMLERDİR VE RAŞİD KULLARIN VASIFLARI NELERDİR?
Onun zıddı ise ğayy yani eğrilik, sapkınlık ve istikametten uzaklaşmadır. “Gerçekten doğru eğriden ayrılıp iyice belli olmuştur”[2] ayetinde bu kelimeler birbirinin zıt manalarında geçmektedir. Bu bilgilerden ve ayetten hareketle bir Müslümanın rüşd yani doğruluk üzere olması, ğayy yani eğrilikten uzak durması beklenmektedir. Fakat
“Doğru yolu görseler, onu yol edinmezler. Buna karşılık azgınlık ve taşkınlık yolunu görseler hemen onu uyulacak yol olarak benimserler.”[3] mealindeki ayette ifade edildiği üzere insanların kimi rüşd (doğruluk) üzere iken kimi de ğayy (eğrilik) tarafında saf tutmaktadır. Merhum Necip Fazıl Kısakürek de:
“Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir;
Oluklar çift birinden nur akar birinden kir.”
dizeleri ile bu durumu ne kadar güzel ifade etmiştir.
Safların, çizgilerin çatallandığı bu noktada yapılması ve yapılmaması gerekenlerin ne olduğunun belirlenmesi tarafımızı belirlemek adına hayati önem arz etmektedir. Yani, insanın hangi safı tercih edeceği, nefsine ve istikamet arayışına bağlıdır. Rüşd üzere olmak, bir nasip işidir; ama bu nasibe talip olmak bir irade işidir. Kur’an, bu iradeden uzak kalanların temel özelliğinin yeryüzünde haksız yere büyüklenmeleri olduğunu bildirir. Kalpleri kibirle kararanlar, önce kevnî ve enfüsî ayetleri görmez olurlar; ardından da rüşd nimetinden mahrum bırakılırlar.[4]
“Def-i mefsedet celb-i maslahattan mukaddemdir.” temel ilkesinden hareketle öncelikle kaçınmamız gereken sapma ve sapkınlık yollarını tanıyıp uzak durmak, ardından da “Rüşd kabiliyeti nasıl kazanılır?” “Kimler raşid tanımı içine girer ki biz onların yanında bulunalım?” sorularına cevap bulmak gerekmektedir. Elbetteki bu soruların en doğru ve doyurucu cevabını Erhamü’r-râhimîn olan yüce Rabbimizin bizleri sırat-ı müstakime iletmek için gönderdiği Kur’ân-ı Kerîm’inde bulmaktayız. Kur’an’a baktığımızda, Allah Teâlâ’nın bazı kullarına özel bir lütuf olarak rüşd nasip ettiğini görürüz. Bu seçkin kullardan birisi Hz. İbrahim (a.s.)’dır. Onun hakkında Yüce Rabbimiz:
“Yemin olsun biz daha önce İbrâhim’e de rüşdü (doğru yolu bulma kâbiliyetini) vermiştik. Biz onun her bakımdan bu lutfa lâyık olduğunu biliyorduk.”[5] buyurarak O’nun bu özelliğine işaret etmektedir. Kendisine bahşedilen bu meleke sayesinde, ömrünü insanları hanîf dinine davet etmeye adayan bu seçkin peygamber, hem inanç hem de muamelatta güzelliği, ilim ve amelde muvaffakiyeti, zahir ile batında istikameti temsil etmiş ve Rabbi tarafından halilullah olarak vasıflandırılmıştır. Yine Allah Teâlâ’nın kendisine bahşetmiş olduğu rüşd vesilesi ile kalbini irfana, dilini burhana, bedenini nirana, evladını kurbana, malını misafire ihsana adanmış bir ömür... İşte rüşd budur! İnançta sadakat, amelde istikamet, ahlakta kemalat...
Râşidûn’un vasıflarını bildiren ve bu konuda dikkat edilmesi gerekenlere işaret eden bir diğer ayet-i kerime şöyledir:
“Şunu da bilin ki, aranızda her meselede kendisine müracaat etmeniz gereken Allah’ın Rasûlü bulunmaktadır. Eğer o Rasûl, birçok işte size uyacak olsa, başınız derde girer, gerçekten sıkıntıya düşersiniz. Ama Allah size imanı sevdirdi ve onu kalplerinizde süsleyip güzelleştirdi. Buna karşılık küfürden, her türlü günahtan ve isyândan sizi iğrendirdi. İşte itikat, amel ve ahlâk bakımından doğru yolda yürüyenler, bu özellikleri taşıyan mü’minlerdir.”[6]
Ayetten öncelikle Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem’in aramızda olduğunun idraki içinde olmamız gerektiği anlaşılmaktadır. Evimizde, iş yerimizde, sokakta, trafikte, çarşıda, yalnızken, arkadaşlarımızla, ailemizle hâsılı her yerde Efendimiz (s.a.v.)’in sünneti üzere hareket ederek O’nnu hayat tarzını ihya etmek, Habib-i kibriyâ efendimizin aramızda olan varlığını devam ettirmenin en güzel ifadesi olmalıdır. Raşidûn’dan olmak, sadece doğru yolda olmak değil; doğruyu sevmek, savunmak ve yaşamak demektir. O hâlde, Rasûlullah’ın (s.a.v.) sünnetiyle hizalanan bir hayat bizim için en büyük rüşd vesilesidir. Bunun aksine yanlış tevillerle dini kendi arzu ve heveslerimiz doğrultusunda eğip bükmenin ise başımızı derde sokup bizi sıkıntıların kucağına bırakacağı anlaşılmaktadır. Öyleyse rüşd, sadece aklın değil, kalbin de işidir. Kalp imanı sever, bâtıldan tiksinirse, rüşd başlar.
Raşidûn olarak tabir edilen kullar arasında yer alabilmek niyazı ile Allah Rasûlü (s.a.v.)’in şu duasına gönülden amin diyoruz: “Allah’ım bize imanı sevdir, gönüllerimizi onunla zinetlendir. Bizi küfür, azgınlık ve isyandan nefret ettir. Bizleri din ve dünya için faydalı olan şeyleri bilenlerden, doğru yola erenlerden eyle.” [7]
Dipnotlar:
[1] Râgıb el-Isfahânî, Müfredât, 354.
[2] Bakara 2/256.
[3] El-Â’râf 7/146.
[4] El-Â’râf 7/146.
[5] El-Enbiyâ 112/51.
[6] Hucûrât 49/7.
[7] Ahmed b. Hanbel, Müsned, 3/424.
Kaynak: Semih Yolaçan, Altınoluk Dergisi, Sayı: 472
YORUMLAR