
Alime ve Öğretmene Verilen Kıymetin Bereketi
Yıldırım Bâyezid Hân’ın oğlu Şehzâde Süleyman ve hocası arasında geçen hadise ve çıkarmamız gereken ibretlik dersler nelerdir? Bir alime ve hocaya verilen değerin karşılığı, bereketi nedir?
Yıldırım Bâyezid Hân’ın oğlu Şehzâde Süleyman, derslerine karşı alâkasızlığı sebebiyle hocası tarafından hafifçe cezalandırılmıştı. Şehzâde buna hiddetlenerek doğruca saraya gitti ve durumu babasına şikâyetle anlattı. Yıldırım Han da, derhâl hocaefendiyi çağırtıp sordu:
“–Süleyman’ı niçin cezalandırdın a hocam?”
Hocaefendi, gayet sâkin ve vakur bir şekilde şu tarihî cevabı verdi:
“–Padişahım! Şehzâdeniz yarın bu devletin idaresine tâlip olacaktır. Ümmet ona emânet edilecektir. Onun câhil kalması, milletine zarar verir. Evet, o şimdi bir şehzâdedir, ancak henüz ilim ve hâl erbâbı olamamıştır. Dolayısıyla ben onu yetiştirmeye memur ve îcâb ettiği şekilde de kendisini terbiyeye mecburum…” dedi.
Yıldırım Bâyezid, hürmetle gözlerini yere çevirdi ve;
“–Haklısınız hocam! Siz, gerekirse, beni bile cezalandırırsınız! Sizin gibi hocaefendiler başımızda olduğu müddetçe, biz cihâna hükmederiz.” dedi.
İnce ruhlu Padişah’ın cevabındaki bu nâzik nükteyi kavrayan hoca; ertesi gün, derse gelip de kendisine oğlunu niçin cezalandırdığını sormak isteyen Yıldırım Hân’a kasten iltifat etmedi. Böylece hocasının mânevî rütbesinin babasından yüksek olduğunu gören şehzâde, hatasını anladı ve o günden sonra derslerine son derece gayret gösteren bir talebe oldu.
Tarih şâhittir ki, Osmanlı sultanlarının; takvâlı âlimlere ve Allah dostlarına olan tâzîmi, kendilerine ihsân edilen ilâhî yardımın başlıca sebeplerindendir.
Şehzâdeler, asla bir saray konforu ve rahatı içinde serbest bırakılmamış; onlara çok kıymetli hocaefendiler tahsis edilerek, en güzel şekilde terbiye edilmeleri ve yetiştirilmeleri sağlanmıştır.
Böylece şehzâdelikten itibaren Osmanlı sultanlarından hemen her birinin, hikmet ve firâsetine danıştığı, sohbetinden feyizyâb olduğu Hak dostları, gönül mürşidleri var oldu. Onlar âdetâ Âl-i Osman’ın yanı sıra mânen devam eden bir «Şeyh Edebâlî silsilesi»ydi.
Emîr Buhârîler, Hacı Bayrâm-ı Velîler, Akşemseddinler, Yahya Efendiler, Aziz Mahmud Hüdâyîler ve Şemseddin Sivâsîler dâimâ sultanları irşad hâlinde oldular.
Asırlardır gerçekleştirilemeyen İstanbul fethinde Fatih’in muvaffak olmasını sağlayan husus, Akşemseddin Hazretleri’nin verdiği büyük mânevî moral ve destek idi.
Öyle ki, Fatih, İstanbul’u fethettiği gün etrafındakilere;
“–Bende gördüğünüz bu sevinç ve huzur, yalnız bu kalenin fethinden değil; Akşemseddin gibi aziz ve mübârek bir Allah dostunun benim zamanımda ve benimle beraber olmasındandır…” diyerek vefâsını göstermiştir.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2025 Ay: Nisan, Sayı: 242
YORUMLAR