Bilal-i Habeşi’nin (r.a.) Hayatı

Bilâl-i Habeşî (r.a.) kimdir? İslam’ın ilk müezzini olarak tanınan bu büyük sahâbî, iman uğruna gördüğü işkencelere sabırla direndi, Resûlullah’a (s.a.v.) olan bağlılığıyla öne çıktı. İşte onun işkenceden ezana, cihaddan vefatına uzanan hayat hikâyesi…

Bilâl-i Habeşî (r.a.), Hz. Peygamber’in (s.a.v.) ilk müezzini ve İslam’ı ilk kabul eden sahâbîlerdendi.

BİLAL-İ HABEŞİ’NİN (R.A.) HAYATI

Bilâl-i Habeşî (r.a.), Hicretten kırk yıl kadar önce (581 civarı) Habeş asıllı bir köle olarak Arabistan’ın batı tarafındaki Serât’ta veya Mekke’de Cumah kabilesi içinde dünyaya geldi. Babası Rebâh (r.a.) ve Müslüman olduğu için çeşitli işkencelere mâruz kalan annesi Hamâme (r.a.) de köle idi.

Bilâl-i Habeşî’nin (r.a.) Müslüman Olması

Annesine nisbetle İbn Hamâme diye de anılan Bilâl (r.a.), İslâmiyet’i Hz. Ebû Bekir (r.a.) vasıtasıyla kabul etti.

Hz. Bilâl (r.a.), Benî Cumah’tan adı bilinmeyen birinin veya daha yaygın olan rivayete göre aynı kabileden Ümeyye b. Halef’in kölesi idi. Mekke’de Müslüman olduğunu açıkça söyleyen ilk yedi kişiden biri olduğu için Ümeyye b. Halef öğle vakitlerinde onu kızgın güneş altında sırt üstü yatırır, büyük bir kaya parçasını göğsü üzerine koydurur, sonra da İslâmiyet’ten vazgeçerek Lât ve Uzzâ’ya tapmaya zorlardı. Fakat o her defasında, “Rabbim Allah’tır; O birdir” diyerek bu dayanılmaz işkenceye imanıyla göğüs gererdi. Hz. Peygamber (s.a.v.) onun bu şekilde işkence görmesine son derecede üzülürdü. Hz. Ebû Bekir (r.a.), Müslüman olmayan güçlü siyahî bir köleyi vererek Hz. Bilâl’i (r.a.), Ümeyye b. Halef’in elinden kurtardı ve âzat etti. Bazı rivayetlerde onu para ile satın alıp âzat ettiği de zikredilir. Hz. Ömer (r.a.) bu olaya işaretle, “Ebû Bekir efendimizdir; efendimizi (Bilâl’i) âzat etmiştir” derdi (Buhârî, “Feżâʾilü aṣḥâbi’n-nebî”, 23).

Hz. Peygamber (s.a.v.), Bilâl’i (r.a.) Mekke’de Ubeyde b. Hâris ile Medine’ye hicretten sonra da Ebû Ruveyha Abdullah b. Abdurrahman el-Has‘amî ile kardeş yaptı. Medine’nin havasına alışamayan bazı sahâbîler gibi Hz. Ebû Bekir (r.a.) ile Hz. Bilâl’in (r.a.) de hastalandıkları, Mekke’ye duydukları derin hasretle şiirler söyledikleri hadis kitaplarında zikredilir.

Hz. Peygamber’in İlk Müezzini

Bilâl-i Habeşî (r.a.) hicretin 1. yılında Hz. Peygamber’in (s.a.v.) öğrettiği ezanı onun emriyle ilk defa okumakla meşhur oldu ve hayatı boyunca hazarda ve seferde Hz. Peygamber’in (s.a.v.) müezzinliğini yaptı. Sabah ezanını çok erken okuyan Bilâl’in (r.a.) bu ezana, “es-Salâtü hayrün mine’n-nevm” (Namaz uykudan hayırlıdır) ibaresini eklemesi Hz. Peygamber’i (s.a.v.) memnun etti ve bunu her sabah ezanında tekrarlamasına izin verdi. Bilâl başta Bedir olmak üzere Hz. Peygamber’in (s.a.v.) bütün gazvelerine katıldı. Bedir’de esir alınan Ümeyye b. Halef’i görünce, “İşte küfrün başı! Eğer o kurtulursa ben ölürüm” diyerek onun öldürülmesini sağladı. Mekke’nin fethedildiği gün Hz. Peygamber (s.a.v.) ile Kâbe’nin içine girdi ve Resûlullah’ın (s.a.v.)  emri üzerine Kâbe’nin damına çıkarak fetih ezanını okudu. Hz. Peygamber’in (s.a.v.)  Kâbe’nin içinde soldaki iki direk arasında iki rekât namaz kıldığını rivayet eden de odur (Buhârî, “Ṣalât”, 30).

Bilâl-i Habeşî (r.a.) hayatı boyunca Hz. Peygamber’in (s.a.v.) yanından hiç ayrılmadı, Vedâ haccında da bulundu. Onun abdest suyunu temin etmek, sütre olarak kullandığı harbeyi taşımak, şahsî ihtiyaçlarını karşılamak, savaşta özellikle geceleri korunmasını, gündüzleri ise gölgelenmesini sağlamak, yemek hazırlamak, beytülmâl işlerine bakmak, Hz. Peygamber’in (s.a.v.) emriyle bazı ödemeler yapmak, elçileri ağırlamak, seriyye kumandanlarına sancak vermek, Resûl-i Ekrem’in (s.a.v.) emirlerini halka duyurmak, kadın esirleri muhafaza etmek gibi işlerde görev almıştır.

Bilâl-i Habeşî’nin (r.a.) Suriye’ye Gitme Sebebi

Yaygın olan rivayetlere göre Bilâl-i Habeşî (r.a.), Hz. Peygamber’in (s.a.v.) vefatından sonra ezan okumamıştır. Hz. Peygamber’in (s.a.v.) kendisine, “Ey Bilâl! Allah yolunda cihaddan daha faziletli bir amel yoktur” dediğini hatırlatıp cihad için Suriye’ye gitmek üzere Hz. Ebû Bekir’den (r.a.) izin istemiş, ancak halifenin ısrarı üzerine Medine’de kalmış, Hz. Ömer (r.a.) halife olunca Medine’den ayrılarak Suriye’de birçok şehir ve bölgenin fethine iştirak etmiştir.

Hz. Ömer (r.a.), Suriye’de Şam divanını tedvin ederken Hz. Bilâl’in (r.a.) isteği üzerine onu ve diğer Habeşliler’i, Ebû Ruveyha’nın kabilesi olan Has‘amlılar’la birlikte aynı divan defterine yazdırdı. Bazı Müslümanlar Bilâl’in (r.a.) ezan okuması için halifeye müracaat ettiler; halifenin isteği üzerine Bilâl Suriye’de bir defa ezan okudu ve dinleyenleri ağlattı.

Bilâl-i Habeşî’nin (r.a.) Kabri Nerede?

Bilâl-i Habeşî (r.a.) altmış küsur yaşında Dımaşk’ta (veya Halep yahut Dâreyyâ’da) vefat etti ve Bâbüssagīr’deki kabristana defnedildi. Bilâl-i Habeşî’nin nesli devam etmedi. Kaynaklarda hanımı ve çocukları hakkında bilgi bulunmamakta, sadece Hâlid adlı bir erkek ve Gufre (Gufeyre) adlı bir kız kardeşi olduğu zikredilmektedir.

Bilâl-i Habeşî’nin (r.a.) Fiziksel Özellikleri

Uzun boylu, zayıf ve kuru yüzlü, kamburca, gür ve kır saçlı, siyah tenli idi. Bir defasında Hz. Peygamber ona, “Bu gece cennette, önümde senin pabuçlarının tıkırtısını duydum” diyerek kendisinin cennetlik olduğunu müjdelemiş ve hangi ameli sebebiyle bu dereceyi elde etmiş olabileceğini sormuştu. O da her abdest aldıktan sonra “Allah Teâlâ’nın nasip ettiği kadar” nâfile namaz kılma âdetinden söz etmişti (Buhârî, “Teheccüd”, 17; Müslim, “Feżâʾilü’ṣ-ṣaḥâbe”, 108).

Bilâl-i Habeşî’den (r.a.) hadis rivayet edenler arasında Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer, Üsâme b. Zeyd, Abdullah b. Ömer ve Berâ b. Âzib (r.a.) gibi bazı meşhur sahâbîlerle Ebû İdrîs el-Havlânî, Saîd b. Müseyyeb ve İbn Ebû Leylâ gibi tâbiîler bulunmaktadır.

Kaynak: DİA’dan derlenmiştir.

İslam ve İhsan

BİLAL HABEŞİ (R.A.) KİMDİR?

Bilal Habeşi (r.a.) Kimdir?

BİLAL HABEŞİ’NİN (R.A.) İŞKENCELER ALTINDA SÖYLEDİĞİ TEK KELİME

Bilal Habeşi’nin (r.a.) İşkenceler Altında Söylediği Tek Kelime

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.