Arakanlı Müslümanların Bitmeyen Çilesi

Arakanlı Müslümanların çilesi bitmek tükenmek bilmiyor. Kimi evladını kimi eşini kimi de babasını Myanmar zulmüne kurban vermiş Arakanlılar (Rohingya), zor şartlarda hayatta kalma mücadelesi veriyor.

Soykırım başladığından beri komşu Bangladeş’e en çok geçişin yaşandığı Cox’s Bazar şehrine 50 kilometre mesafedeki Naf Nehri kenarındayız. Nehrin üzerinden kaçak olarak karşıya geçen mültecilerin dramına şahit oluyoruz. Maungdaw bölgesinden Bangladeş sınırında günlerce saklandıktan sonra Naf Nehri’ni geçen Arakanlılar, askerlere yakalanma ya da mayınlara basma tehlikelerini atlattıktan sonra bulabildikleri sallarla karşı kıyıdaki 500 metrelik mesafeyi aşıyor.

 ‘GÜNLERDİR AÇ SUSSUSUZ’

Çile, bununla bitmiyor. Çünkü sınırdaki kamplara varabilmek için önlerinde yaklaşık 1 kilometrelik çamur yolculuğu var. Kimi hasta kimisi sakat kimi de yaralı.. Günlerce aç ve susuz kalan mültecilere dokunsanız ağlayacaklar. Tercümanımız Muhammet vasıtasıyla su seviyesinden yarım metre yükseklikte, 30-40 santimetre genişliğindeki balçıklaşmış çamur üzerinde konuşuyoruz. 82 yaşındaki Hatice teyze bir torununu askerlerin saldırıları sonucu kaybetmiş. Gözü yaşlı teyze, anlatırken o anları tekrar yaşıyor: “Askerler köyümüze biz uykuda iken geldiler. Erkekleri silahla vurdular. Kimisi yaralandı, kaçmaya çalıştı, kimi oracıkta yere düştü. Torunum Ömer de hemen gözümün önünde başından vuruldu. Onu orada bırakıp kaçtık, canımızı zor kurtardık. Günlerdir aç sususuz, ben yürüyemiyorum.”

270 BİN ARAKANLI BANGLADEŞ’E SIĞINDI

Birleşmiş Milletler (BM), son iki haftada Myanmar’daki şiddet olaylarından kaçarak Bangladeş’e sığınan Arakanlı sayısının 270 bine ulaştığını bildirdi. BM İnsani İşler Koordinasyon Ofisi’nden yapılan açıklamada, Bangladeş’e gelen 130 bin Arakanlının kayıtlı kamplar ile Kutupalong, Leda ve Balukhali bölgelerindeki 3 derme çatma kampta yaşama tutunduğunu, 90 bin sığınmacıyı bölge halkının misafir ettiğini ve yaklaşık 50 bin sığınmacının da spontane olarak geçici kamplara yerleştiğini belirtti. Toplamda 270 bin Müslümanın ulaştığı Bangladeş’teki kampların aşırı kalabalık olduğu bildirilen açıklamada mevcut durumun ‘korkunç’ olduğu ifade edildi. Katliamdan kaçabilen Müslümanların açlık ve yorgunluktan ötürü bitkin durumda olduğu da kaydedildi.

Güneydoğu Asya ülkesi Myanmar’ın Arakan eyaletinde ordu güçleri ile Budist çetelerin bölgede yaşayan Müslümanlara yönelik 25 Ağustos’ta başlattığı katliam zinciri sürüyor. Arakan bölgesini Müslümanlardan temizlemeyi amaçlayan Budistler, son 2 haftada 100’ün üzerinde köyü yaktı, çoğu kadın ve çocuk binlerce insanı da katletti. ‘Nobel barış ödüllü’ Aung San Suu Çii liderliğindeki ülkede yıllardır süregelen ve son haftalarda soykırım düzeyine erişen vahşet, bölgede eşine az rastlanır türden yürek yakıcı manzaralar yaşatıyor. Ateşe verilen köylerinde canlı canlı yakılmaktan kurtulabilen Arakanlılar çareyi ormanlık bölgelere sığınmakta bulurken, bunlardan bir kısmı da boğulma riskini göze alarak çıktığı yolculukta Naf Nehri’ni geçiyor ve Bangladeş’e ulaşıyor. Çaresiz durumdaki Müslümanları son bir haftadır sınırda kabul eden Bangladeş, Türkiye’nin girişimlerine dek sığınmacı kabul etmiyor ve Arakanlıları kaderine terk ediyordu. Sınırın mültecilere açılmasıyla birlikte yüzbinlerce Arakanlı, sığınma kamplarına alındı ancak aşırı yoğunluk nedeniyle bölgede açlık ve salgın hastalık tehlikesi sürüyor.

ÇAMUR İÇİNDE DÜŞE KALKA YÜRÜYORLAR

30-40 santimlik çamur tepesinin üzerinde düşe kalka yürüyoruz. Evlerinden kurtarabildikleri eşyalarını sırtlarına yüklemiş olan Arakanlılarda dikkatimizi çeken ortak nokta, hiçbirinin ayağında terlik ya da ayakkabı bulunmaması. Çocukların çoğu çamurlar içinde çıplak yürümeye çalışıyor. Günlerce aç ve susuz olmalarına rağmen Arakanlılar, vakur duruşlarını bozmamaya çalışıyor.

Kaynak: Yeni Şafak

 

 

İslam ve İhsan

ARAKAN TARİHİ

Arakan Tarihi

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.