Allah Nasıl Bir Kulluk İstiyor?

Allah bizden nasıl bir kulluk istiyor? İhlas nedir? Mü’minin niyetini, amelinden üstün kılan özellik nedir? Kalb-i selîme ulaşabilmenin en güzel yolu.

Zümer sûresinin 11. âyet-i kerimesinde; “De ki: Ben, dîni Allâh’a has kılarak ihlâslı bir şekilde O’na kulluk etmekle emrolundum.” buyuruyor Rabbimiz…

Kulluk etmekle emrolunan insanın, “Nasıl bir kulluk?” sorusuna cevap mâhiyetindedir bu âyet… Cevap, yol haritası vasfında: “Dîni, Allâh’a has kılarak ihlâslı bir şekilde…”

İHLAS NEDİR?

İhlâs, sözlükte “arınmak, saflaşmak, kurtulmak” mânâsındaki hulûs/halâs kökünden türetilmiş olup, terim olarak “ibadet ve iyilikleri, riyâdan ve çıkar kaygılarından arındırıp sadece Allah için yapmak” demektir. Özetle ihlâs, “Allâh’a yönelişte sadece Hakk’ı ve O’nun rızâsını gözetmek, araya dünya nâmına hiçbir şey sokmamak” mânâsına gelmektedir.

İhlâs, Fâtiha Sûresi’ndeki “Yalnız Sana kulluk eder, yalnız Senden yardım dileriz.” (el-Fâtiha, 5) âyetinin hayatımıza nakşolmuş hâlidir. Nitekim her mü’min, yalnızca Allâh’a yönelip O’na kulluk etme, O’na güvenip O’ndan yardım isteme, sadece Allâh’ın dînini tanıyıp din konusunda kendini Allâh’a adaması ile “dîni, Allâh’a has kılarak” kulluk etme yolunda ilerleyebilir.

İmâm-ı Rabbânî Hazretleri, ebedî kurtuluş için dünyada iken üç şeyin elde edilmesinin zarurî olduğunu söylemiş ve bunların “ilim”, “amel” ve “ihlâs” olduğunu belirtmiştir. Ebedî kurtuluşumuzu temin edecek olan bu üç altın prensibin, belki de en önemlisi ise ihlâstır.

MÜ’MİNİN NİYETİ AMELİNDEN HAYIRLIDIR

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- buyurur:

“Mü’minin niyeti (maksat ve ihlâsı), amelinden hayırlıdır.” (Süyûtî, Câmiü’s-Sağîr, II, 194)

Ameli kıymetli yapan, ondaki ihlâstır. İhlâs ise niyette bulunur. Niyet, başlı başına amel vasfı taşımakla beraber, yalnızca Cenâb-ı Hakk’ın hoşnutluğu gözetildiğinde ihlâsa aralanan bir kapı hâline gelir. Böylelikle kulun ameli, niyetindeki içtenlik ve samimiyeti nisbetinde değerli olur ve karşılık bulur. Sevgili Peygamberimiz’in “Ameller, niyetlere göredir.” hadîs-i şerîfi mûcibince, yan yana namaz kılan iki kişiden birini, diğerine üstün kılan, ihlâsıdır… İhlâsla yapılan az bir amel, ihlâsı tam olmayan çok amelden kat kat üstün hâle gelebilir.

Rasûl-i Ekrem Efendimiz’in buyurduğu üzere:

“Herkese niyet ettiği şey vardır. Öyleyse kimin hicreti Allâh’a ve Rasûlü’ne ise¸ onun hicreti Allah ve Rasûlü’nedir. Kimin hicreti de elde edeceği bir dünyalığa veya nikâhlayacağı bir kadına ise¸ onun hicreti de o hicret ettiği şeyedir.” (Buhârî, Bed’ü’l-Vahy, 1, Îmân, 41)

Bir başka hadîs-i şerîfte de şöyle buyrulmuştur:

“Amelinde şirk edene, «Kim için amel ettinse mükâfatını ondan al!» denir.” (Bkz. Müslim, Zühd, 46)

İnsanoğlunun ihlâsa erme mücâdelesinde dört büyük düşmandan bahsedilir. Bunlar dünya, şeytan, nefis ve hevâ’dır. Bu dörtlü engel, insanda ihlâsın zıddı olan “riyâ”yı tetikler. Bu yüzden ihlâsa erebilmek için bu dört büyük düşmanın üstesinden gelmek gerekir.

Her mü’min için esas olan şey, kulun her davranışta, her hâlde ve hattâ her nefeste; Cenâb-ı Hakk’ın rızâsını aramasıdır.

Buyurulur ki:

“İhlâs, Allâh’ın sırrıdır. O sırra takvâ ile nâil olmak, her kulun yegâne ufku ve azmi olmalıdır. Çünkü bütün takvâ tezâhürlerinin temeli budur. Eğer kul, ihlâslı ise ve ihlâsında da takvâlı ise; o, bütün meselelerde takvâ sahibi demektir.”

ALLAH SENİ NE SEBEPLE AFFETTİ?

İmâm-ı Kuşeyrî anlatır:

Horasan sultanı ve kahramanlarından Amr bin Leys öldükten sonra onu sâlih bir zât rüyâda gördü ve aralarında şu konuşma geçti:

“-Allah sana ne muâmelede bulundu?”

“-Allah beni affetti.”

“-Allah seni ne sebeple affetti? Hayatında nasıl bir amel işledin ki, affa mazhar oldun?”

Bunun üzerine Amr bin Leys, şöyle cevap verdi:

“-Günlerden bir gün yüksek bir tepeye çıkmıştım. Oradan askerlerime baktım. Onların çokluğu ve ihtişamını seyredince: «Keşke Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- zamanında vâkî olan gazvelere bu büyük ordumla beraber iştirâk edip de O’nun uğrunda fedâ-yı cân eyleyen bahtiyarlardan olabilseydim…»  diye hislendim. İşte bu niyet ve iştiyakımdaki ihlâs sebebiyle yüce Allah, bana rahmetiyle muâmele ederek günahlarımı bağışladı ve beni sonsuz nîmetleriyle mükâfatlandırdı.”

Cenâb-ı Hak buyurur:

“Ey îmân edenler! Siz kendinize bakın. (İhlâs sahibi olun ve bu hâlinizi de muhâfaza edin! Böyle yaparsanız), size, doğru yoldan sapan kimse zarar veremez. Hepinizin dönüşü Allâh’adır. Artık O, size yaptıklarınızı bildirecektir.” (el-Mâide, 105)

İHLÂSIN MAHİYETİ

Muhterem Osman Nûri Topbaş Hocaefendi ihlâsın mahiyetinin iyi anlaşılması gerektiğini ifade ederek hassas bir noktaya dikkat çekmiştir:

“İhlâsın mâhiyetini iyi kavramak gerekir. Bir kısım insanların ihlâslı amel yapamama ve riyâ tehlikesi dolayısıyla yaptığı amelleri terk etmesi, aslâ doğru değildir. Bu bakımdan yapılan amelleri terk etmek değil, onları mümkün olduğunca kalp âlemiyle birlikte hâlisleştirip kemâle erdirmeye gayret etmek lâzım gelir. Çünkü ihlâs yolu, çetinliklerle doludur. Nefsânî temâyüllerle mücâdeleyi gerektirir. Birdenbire ve basitçe ulaşılacak bir netice değildir. Lâyıkıyla ihlâs, beşerî yükselişte bir zirvedir. Zirveye tırmanmak ise, adım adımdır. Bu yolda hem beşerî irâdeyi kullanmak ve hem de Cenâb-ı Hakk’ın lütuf ve keremini niyaz hâlinde bulunmak lâzımdır.

KALB-İ SELÎME ULAŞABİLMENİN EN GÜZEL YOLU

Kalbi mâsivâdan koruyup ihlâsa erdirerek kalb-i selîme ulaşabilmenin en güzel yolu, başlıca şu vasıflarla mücehhez olabilmeye bağlıdır:

1. Zikir vâsıtasıyla Allah -celle celâlühû- ile beraber olabilmek için ihsan duygusuna nâiliyyet, yani kendini dâimî bir sûrette ilâhî murâkabe ve gözetim altında hissedebilmek.

2. Râbıta vâsıtasıyla, başta Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- olmak üzere sâdık ve sâlihlere muhabbeti dâimâ tâze tutabilmek, onların hâllerini numûne-i imtisâl edinebilmek; böylece feyiz denilen mânevî enerjiyi te’min etmek.

3. Sohbet vâsıtası ile îman kardeşliğini yaşayıp merhamet, fedâkârlık ve kendi imkânlarını muhtaçlara ve Allah yolundaki gayretlere sarf etme hasletlerini kazanarak kalbi tekâmül ettirmek.

4. Hizmet vâsıtasıyla bütün mahlûkâtı gönlün merhamet ve muhabbet dâiresi içine alabilmek.

5. Bu ilâhî emâneti, yani vücudu helâl gıdâ ile beslemek. Zira helâl gıdâya dikkat edilirse, kalpler Allâh’ın emrine itaat meyliyle dolar ve vücudumuz hayır kaynağı olur.”

Niyazımız odur ki, Rabbimiz kendi esrârından bir sır olan ihlâsın hakîkatine bizleri de nâil eylesin… Âmîn.

Kaynak: Merve Güleç, Şebnem Dergisi, Sayı: 185

İslam ve İhsan

İHLAS İLE İLGİLİ ÖRNEKLER

İhlas İle İlgili Örnekler

AMELLERİN MAKBUL OLMASININ ŞARTI

Amellerin Makbul Olmasının Şartı

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.