Allah ve Rasûlullah Sevgisi, Bir Mümini Hangi Mertebelere Ulaştırır?

Bir müminin Allah ve Rasûlü’ne olan muhabbeti, onu nasıl bir merhamet ufkuna ve manevî makama ulaştırır?

Allah ve Rasûlullah muhabbeti, neticede bütün mahlûkâta şefkat, merhamet ve muhabbetle bakmayı gerektiriyordu. Zira îmânın en büyük meyvesi, muhabbet ve merhamettir.

ALLAH VE PEYGAMBER SEVGİSİ, BİR İNSANI HANGİ MANEVÎ MAKAMLARA ULAŞTIRIR?

Yaratılanlara muhabbet ve merhametin bereketini ve neticede kulu îman menbaıyla buluşturduğunu ifâde eden şu hâdise de pek ibretlidir:

Asr-ı saâdette, ashâb-ı kiramdan Hakîm bin Hizâm adında bir zât vardı. Hazret-i Hatîce’nin akrabâsından olan Hakîm -radıyallâhu anh-; cömert, müşfik, hayr u hasenât sahibi biriydi. Câhiliye devrinde kızlarını diri diri gömmek isteyen babalardan onları satın alır, himâye eder ve hayata kavuştururdu.

Bir gün Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e:

“–Ey Allâh’ın Rasûlü, câhiliye devrinde yaptığım hayırlar var: Sadaka vermek, köle âzâd etmek, sıla-i rahim yapmak gibi… Bunlara mukâbil bana ecir verilir mi?” diye sordu.

Fahr-i Kâinat Efendimiz şöyle buyurdu:

“–Sen zâten, daha önce yaptığın bu iyiliklerin hayrına İslâm’la şereflendin!” (Buhârî, Zekât 24, Büyû‘ 100, Itk 12, Edeb 16; Müslim, Îman, 194-196)

Mahlûkâta muhabbet ve merhametle yaklaşmak, îmandan mahrum olanları, nîmetlerin en büyüğü olan îman ile şereflenmeye sevk ederse, îman ehlini ne ulvî nîmetlere eriştireceğini düşünmek gerekir…

İnsanı ulvî makamlara nâil eden vasıfların beyân edildiği bir hâdise de şudur:

Bişr-i Hâfî der ki:

“Bir gece rüyamda Fahr-i Âlem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’i gördüm. Bana dedi ki:

“–Ey Bişr, bilir misin Allah, akranların arasında senin kadrini niçin yüceltti?”

“–Hayır, yâ Rasûlâllah!” dedim. Buyurdular ki:

“–Benim Sünnet’ime ittibâ etmen, sâlih kimselerin hizmetinde bulunman, din kardeşlerine va’z u nasihat etmen, ashâbımı ve Ehl-i Beyt’imi sevmen, seni sâlihlerin makâmına yükseltti.”[1]

Dipnot:

[1] Mâhir İz, Tasavvuf, İstanbul 1969, s. 184.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, 12 Saadet Damlaları, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

ASHAB-I KİRAM'IN PEYGAMBER SEVGİSİ

Ashab-ı Kiram'ın Peygamber Sevgisi

SAHABENİN PEYGAMBER SEVGİSİNE ÖRNEKLER

Sahabenin Peygamber Sevgisine Örnekler

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.