Allah Dostlarından Nasihatler

İçerisinde nice hikmetler barındıran sohbet, îkaz ve nasîhatleriyle Müslümanlara kılavuz olan Allah dostlarından hikmetli nasihatler...

Tasavvuf yolunda zâhir ve bâtınını ikmâl etmiş ve kalbî merhaleler kat ederek davranış mükemmelliğine ulaşmış bulunan Hak dostları, “veresetü’l-enbiyâ” tâbiriyle ifâde olunan bir şerefe nâil olmuş bahtiyarlardır. Onlar, nebevî irşad ve davranış mükemmelliğinin zamanlara yayılmış zirveleridir. Yâni onlar, Hazret-i Peygamber ve O’nun ashâbını görme şerefine nâil olamayanlar için fiilî ve müşahhas rehberlerdir.

Hadîs-i şerîfte buyrulur:

“(Zâhir ve bâtınını ikmâl etmiş, ilmini irfan hâline getirmiş) âlimler, peygamberlerin vârisleridir.” (Ebû Dâvud, İlim, 1)

Cenâb-ı Hakk’ın Rahmân ve Rahîm esmâsının kesif tecellîlerine nâil olan bu kâmil mü’minlerde merhamet ve şefkat, tabiat-i asliyye hâlindedir. Yine bu sâlih mü’minler, “nefsî, nefsî” hodgâmlığından kurtulup, “ümmetî, ümmetî” diğergâmlığına nâil olarak bir irşad ömrü yaşarlar. Onların irşad ömürleri fânî cesetlerinden sonra da devâm eder. Onlar, nefislerini ıslah netîcesinde ruhlarını köprü olarak kullanıp ilâhî vuslata nâil olanlardır ki, ümmeti de bu yoldan geçirerek Rabb’e ulaştırmanın gayreti içinde olurlar. Onlar, kurtuluş bekleyen kitlelerin muallimleridir. Allah ve kulları huzûrunda bir cemaatin mes’ûliyetini vicdanlarında taşıyan kahramanlardır.

Hak dostlarının îkaz ve nasîhatleri, Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in sohbetlerinden birer akistir. Zîrâ mânevî istifâdenin merkezi O’dur. Rûhî heyecanlarla dolu sohbet, îkaz ve nasîhatler, hep o merkezden teselsülen naklolunan parıltılardır. Hak dostlarının böyle meclislerini ganîmet bilmelidir ki onlar Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in yirmi üç senelik nübüvvet hayatını kavlen (sözleriyle), fiilen ve hissen ümmete aksettiren örnek şahsiyetlerdir.

Hak dostu, ışığın etrâfında dönen kelebekler gibi Mevlâ muhabbetiyle irâdesiz hâle gelmiştir ki artık Mevlâ onun gören gözü, işiten kulağıdır. Hakk’ın aşk ve muhabbetinin tecellîsi altında olduğu için, mercek altında bir kağıdın yanması gibi nefsânî temâyüller onda ömrünü tüketmiştir. Böylece nûrânî bir câzibe merkezi hâline geldiğinden, diğer insanlar da irâdî veya gayr-i irâdî onları sever ve gönülleri onlara doğru akar. Onların îkaz ve nasîhatleri ruhlara merhem ve şifâ olur.

HAK DOSTLARINDAN NASİHATLER

Bu ulvî ufka ve mânevî dirâyete nâil olan Hak dostlarının ikâz, irşad ve nasîhatleri, ilmiyle âmil olmayan kimselerin nasihatlerine nazaran gâfil gönüllerin uyandırılmasında daha büyük bir kıymet ve tesire sâhiptir. Bu itibarla onların feyizli nasîhatlerini bulunmaz bir nîmet bilmeli ve bu şuurla onların ruhlara huzur bahşeden irşadlarına, samîmiyet ve muhabbetle gönül vermelidir. İşte Hak dostlarının ebedî saâdet yolunu aydınlatan istikâmet kandilleri mevkiindeki bu nasîhatlerinden birkaç misâl:

  • Hasan-ı Basrî (k.s.) sözleri

Ey Âdemoğlu! Gerçek mü’min, ihsân sâhibi bile olsa yine de korku üzere sabahlar. Zaten ona da bu yaraşır. Mü’min, akşama yine aynı korku ile kavuşur. Evet, o her zaman şu iki korku arasındadır.

1. Geçmiş günahlar: Bu günahları sebebiyle Cenâb-ı Hakk’ın kendisine nasıl muâmelede bulunacağını bilemez.

2. Gelecek hayatı: Nasıl bir hayat sürecek, son nefesi nasıl verecek? Bu soruların cevaplarını devamlı tefekkür eder.

Ey insanlar! Şu hakîkati idrâk ederek sâlih amel işleyin. Allah ve Rasûlü yaptığınız işleri görmektedir. Siz, birgün gizliyi ve âşikârı bilen Allâh’a döndürüleceksiniz. İşte o gün yaptıklarınızı tek tek size haber verecektir.

Sizler kalblerinize çok dikkat edin. Onları devamlı Allâh’ın zikri ile yenileyin. Zirâ kalb çabuk paslanır. Nefislerinizi de dizginleyin. Çünkü o çok azgındır. Eğer siz nefislerinizin kötü isteklerine mâni olmazsanız, o birgün sizi korkunç bir uçuruma yuvarlar.

Kendi ayıplarınız dururken başkalarını ayıplamaktan vazgeçmedikçe kâmil îman sâhibi olamazsınız. O hâlde, başkalarının ayıplarına bakmadan evvel kendi ayıplarınıza bir göz atın; onları düzelterek işe başlayın!

Ey insanlar! Kur’ân-ı Kerîm mü’minler için şifâ, müttakîler için rehberdir. Kim ona uyarsa, hidâyete erer ve doğru yolu bulur. Ondan yüz çeviren bedbaht olur ve felâketlere sürüklenir.

Ey Âdemoğlu! Tek başına ölecek, tek başına dirilecek, tek başına hesaba çekileceksin!

  • Malik Bin Dinar (k.s.) sözleri

Şu iki şey hâriç dünyâda safâ kalmadı:

1. Kardeşlerle karşılaşmak ve onlarla sohbet etmek,

2. Teheccüd namazına kalkmak ve o feyizli vakitte doya doya zikir ve Kur’ân ile meşgûl olmak.

  • Câfer-i Sâdık (k.s.) sözleri 

Bir sâlih amel işleyince onu gözünde küçültesin ve gizli tutasın. Çünkü küçük görürsen seni ucuba (kendini beğenmeye) götürmez. Gizlersen, eksiği tamam olur, yâni fazîleti artar. Acele edersen, o sâlih amele bir an önce kavuşmuş olursun. Zîrâ nefs zaafa kapılıp onu geciktirebilir veya seni ondan vazgeçirebilir.

Mü’min kardeşine âit sevmediğin bir şey duyarsan, ısrarla onun bir mâzeretinin olabileceğini düşün. Bulamazsan, belki benim anlayamadığım bir özrü vardır, de ve ayıbını setret!

  • Süfyân-ı Sevrî (k.s.) sözleri

İlim tahsili, Allâh’a karşı ittikâ sahibi olmak, emirlerini yerine getirmek ve O’ndan korkmak için yapılmalıdır. İlmin fâzîlet bakımından üstün oluşu, insanı, anlatılan yüce duygulara sahip kıldığı içindir. Böyle olmasaydı, o da diğer eşyalar meyânında sayılırdı.

Horasan’a gidip tebliğde bulunmak; Mekke’de mücâvir olmaktan (orada ikâmet etmekten) senin için daha kazançlıdır.

İlim için gereken ilk şart; onu bulma yollarını aramaktır. Bulunca ve ilmi elde edince de amel gelir… Sonra sükût ve tefekkür... Daha sonra kâinâta ibret nazarı ile bakış...

  • Cüneyd-i Bağdâdî (k.s.) sözleri

Allâh ile sohbet, yâni O’nunla berâber olmak, güzel bir edeb, heybet ve murâkabe hâlinin devâmıyla;

Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ile sohbet, O’nun sünnetine ve siyerine ittibâ ile;

Evliyâullâh ile sohbet, ihtirâm ve hizmet ile;

Ehl ü iyâl ile sohbet, güzel ahlâk ile;

İhvân ile sohbet, devamlı güleryüzlü olmak ve onları sevindirmekle;

Avâm ile sohbet ise, duâ ve merhamet ile olur.

  • İmâm Gazâlî (k.s.) sözleri

Oğlum! Şu üç ibâdetinde mutlak sûrette kalbini teyakkuz hâlinde bulundur, aklın ve kalbin başka yerde olmasın! Bunlar, Kur’ân-ı Kerîm okurken, Rabbini zikrederken ve namaz kılarken. Bu üç hâlde bir an bile aklını ve gönlünü başka yere verme. Allâh’ın huzûrunda olduğunu unutma! Yoksa yönünü kıbleye çevirip de, aklın başka şeyler peşinde olursa, bunun değeri zaafa uğrar. Yönünü İslâm’ın doğduğu ilk mâbed olan Kâbe’ye, kalbini de Hazret-i Allâh’a bağla! Ayrıca âriflerden olmak istersen; sükûtun fikir, bakışın ibret ve dileğin tâat olsun. Zîrâ bu üç haslet, âriflerin alâmetidir.

Oğlum! Kul borcundan son derece sakın! Bir kuruş borç yüzünden, kabul olmuş pek çok ibâdetin sevabı gider. Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, borçlu olarak ölenlerin namazını kılmazdı. Bundan maksadı, zengini merhamete getirip alacağını bağışlatmaktı. Mü’min, borç yaparken fuzûlî yere borca girmez. Lâkin zarûreten borçlanırsa ve ödemek niyetiyle alırsa, Allah Teâlâ ona yardımcı olur. Hattâ ödemenin gayreti içinde olup da borcunu ödeyemeden ölürse, kıyamette de Allah yardımcısı olur.

Belâya da şükretmek lâzımdır. Çünkü küfür ve günahlardan başka belâ yoktur ki, içinde senin bilmediğin bir iyilik olmasın! Allah, senin iyiliğini, senden daha iyi bilir. Şer zannettiğin çok şey vardır ki senin için hayırdır. Hayır zannettiğin çok şey vardır ki senin için şerdir. En selâmet yol, ilâhî takdîre râzı olman, her hâle şükür diyebilmendir.

Oğlum! Son derece dikkat edeceğin bir cihet varsa, o da kimler ile düşüp kalktığındır. Şunu iyi bil ki bir sepet sağlam elma, içindeki bir çürük elmayı sağlama çıkartamaz. Fakat bir çürük elma, hepsini çürütür. Bunun için dâima sâlihlerle düşüp kalk!

İyi arkadaş da, gül yağı satana benzer; ya satın alırsın, ya o sana biraz sürer veya hiç olmazsa yanında bulunduğun müddetçe güzel koku taşırsın. Kişi sevdikleri ile beraberdir. Dünyada kimi sever ve kim ile düşüp kalkarsan kıyamette onunla haşrolunursun. O hâlde ilmi ile amel eden âlimlerin ve sâlihlerin sohbetine devam et!

Oğlum! Hayatta her şey Allâh’ın taksîmi iledir. Allah; kimini zengin, kimini yoksul, kimini sağlam, kimini sakat, kimini âlim ve kimini câhil kılmıştır. Dünyanın düzeni ancak böyle sağlanır. Kendinden düşük kimseleri gördüğün vakit, böbürlenip onları hakîr görme! Sen onların yerinde, onlar da senin yerinde olabilirdi. İşte bunu düşünerek yoksullar ile arkadaş ol! Onlara karşı dâima alçak gönüllü olmaya çalış! İnsanlık ve İslâmlık vakârını koru! Saâdet ancak böyle elde edilir. Dünya ve âhirette huzur istersen, kimseyi incitme! Senden gencini gördüğün vakit; “Bunun günahı benden az”, senden yaşlısını gördüğün vakit; “Bunun sevabı benden çok, bilmediğim tarafları ile benden daha fazîletlidir” düşüncesi ile onlara bak! Bir âlim gördüğünde; “Bunun ilmi var, kendisini kurtarır”, senden câhilini gördüğünde; “Bu bilmez, Allâh onu bağışlar”, diye düşün! Hattâ bir kâfir gördüğün vakit, son nefes belli olmadığından; “Allah Teâlâ buna hidâyet nasip ederse, bütün günahları bağışlanmış ve tertemiz olarak ilâhî huzûra çıkabilir. Acaba benim son nefesim nice olur?” diye âkıbetini düşün! Kendini ne kadar tanır ve ne kadar düşük görürsen, Allah katında o nisbette mevkî kazanırsın.

Oğlum! Elinden geldiği kadar din kardeşlerinin ihtiyaçlarını karşıla! Zîrâ Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

“Kim mümin kardeşinin bir ihtiyacını giderirse, Allah Teâlâ da onun bir ihtiyacını giderir.” (Buhârî, Mezâlim, 3)

Diğer bir hadîs-i şerîfte Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuşlardır:

“Kim bir müslümanın ayıbını örterse, Allah Teâlâ da dünya ve âhirette onun ayıbını örter.” (Müslim, Birr, 72)

Aklı olan kimse nefsine demelidir ki: Benim sermâyem, yalnız ömrümdür. Başka bir şeyim yoktur. Bu sermâye, o kadar kıymetlidir ki, verilen her nefes, artık hiçbir şekilde ele geçmez. Nefesler sayılıdır ve azalmaktadır. O hâlde, nefeslerini iyi değerlendir ve bu fânî dünyâya yarın ölecekmiş gibi nazar et. Bütün azâlarını haramdan koru ve takvâya sarıl.

Allâh’ım! Ömrümüzü saadetle sona erdir. Rızâ-yı ilâhiyyene ve Cemâlullâha nâiliyet nasîb eyle! Sabah-akşam bizi âfiyetten ayırma! Takvâyı bize azık kıl, tevekkül ve güvenimizi Sana yönelt! Bizi hak yolda sâbit kıl! İbâdete lâyık ancak Sen’sin. Sen’i noksan sıfatlardan tenzîh ederim. Sana lâyıkıyla kulluk edemediğim için zâlimlerden oldum.

Hamd, âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ’ya; salât ü selâm, Fahr-i Cihân Efendimiz Muhammed Mustafâ’ya olsun!

  • Abdülkâdir Geylânî (k.s.) sözleri

Ey oğul! Sana takvâ gerek. Bu sebeple takvânın îcaplarını îfâya gayret et ki, kalbin iç düşmanlıklardan ve çirkin huylardan kurtulsun. Hayırla istikâmetlensin.

Ey oğul! Dünyâlık toplarken, gece odun toplayan fakat eline ne geldiğini bilmeyen kişi gibi olma. Eline geçen dünyâlığın helâl mi haram mı, meşrû mu yoksa gayr-i meşrû mu olduğuna dikkat et. Bütün fiillerinde tevhîd ve takvâ güneşi ile berâber ol.

Ey oğul! Kur’ân ile amel etmek, seni Kur’ân’ın mevkîine yükseltir; oraya oturtur. Sünnet ile amel etmek ise, seni Allâh’ın Rasûlü’ne yaklaştırır. Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in kalbî ve mânevî himmetiyle, Allah dostlarının kalbleri çevresinden bir an dahî ayrılmazsın. Allah dostlarının kalblerini güzelleştiren O’dur.

Ey oğul! Haram yemek kalbini öldürür. Helâl yemek ise ihyâ eder. Lokma vardır seni dünya ile; lokma vardır seni âhiretle meşgul eder. Yine lokma vardır, seni dünyâ ve âhiretin Yaratan’ına rağbet ettirir.

Ey oğul! Nefsinle cihâd husûsunda sana yardım edenle arkadaş ol. Onun sohbetlerinde bulun. Nefsinin azmasına yardım edenle arkadaş olma. Önce kendi nefsinle meşgûl ol, kendi nefsine faydalı ol ve kendi nefsini düzelt. Sonra başkalarıyla meşgul ol. Başkalarını aydınlattığı hâlde kendini eritip bitiren mum gibi olma.

Ey Allah yolunda güzel ameller işlemek isteyen kişi! İhlâslı ol! Aksi hâlde, boşuna yorulmuş olursun.

İnsanları irşâd etmek, lafla değil, gönülden hâlis bir inanış ve iştiyâkla gerçekleşir. Yine bütün bunlar; halvet, ibâdet, zikir, riyâzât ve murâkabe ile alınacak netîcelerdir. Yoksa, şekilcilikten ve zâhirî gösterişten öteye geçmeyen ve rûha asla işlemeyen birtakım davranışlarla elde edilecek netîceler değildir. Bu sebeple, Allah yolunun yolcusunun dili ile kalbi, içi ile dışı, sözü ile özü bir olmalı ve aynı şeyi terennüm etmelidir.

  • Ahmed er-Rifâî (k.s.) sözleri

Efendiler! Evliyâullâh’a yakınlık peydâ etmeye çalışın. Çünkü Allâh’ın velîsini seven, Allâh’ı sevmiş; ona düşmanlık eden, Allâh’a düşmanlık etmiş olur.

Zikre devam ediniz. Çünkü zikir, vuslat-ı ilâhî için bir mıknatıs, kurb-i ilâhî için sağlam bir iptir. Zikrullâha devam edenler, Allâh ile hoştur. Allâh ile hoş olan, O’na kavuşmuştur. Zikrin kalbe yerleşmesi sohbetin bereketiyle mümkün olur. Çünkü kişi dostunun yolundadır.

Tefekkür, Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in ilk amelidir. Nitekim bütün farzlardan önce O’nun ibâdeti Allâh’ın mahlûkâtını ve nîmetlerini düşünmekten ibâretti. Öyleyse siz de tefekküre iyi sarılın ve ibret vesîlesi yapın.

Dikkat edin! Elek gibi, unun incesini döküp, kepeğini kendinize koymayın. Sakın ağzınızdan hikmet dökülürken kalblerinizde hîle ve fesâd olmasın. Yoksa, “İnsanlara iyiliği emredip kendinizi unutur musunuz?” (el-Bakara, 44) âyetince hesâba çekilirsiniz.

Kalblerinizi tertemiz yapınız, çünkü kalb temizliği üst-baş temizliğinden daha önemlidir. Zaten Allah Teâlâ elbiseye değil, kalblere nazar eder. İstikâmet hudûdunu gözetip Allah’tan başkasını taleb etmeyin.

Efendiler! Tevâzû ve sükûnetle kapıyı çalana kapı açılır. İçeriye kabul edilir. Boynu bükük olarak içeriye giren, izzetle ağırlanır.

  • Abdülhâlık Gucdevânî (k.s.) sözleri

Ey oğul! Sana vasiyet ederim ki; bütün hâllerinde ilim, edep ve takvâ üzerinde olasın!.. Geçmişlerin eserlerini oku ve Ehl-i sünnet vel-cemaat yolundan git! Fıkıh ve hadîs öğren ve câhil sofîlerden bucak bucak kaç! Namazlarını, mutlaka cemaatle kıl! Kalbinde şöhrete meyil varsa imam ve müezzin olma! Şöhretten gücünün yettiği kadar uzaklaş! Şöhrette âfet vardır. Makamlarda da gözün olmasın; dâima kendini aşağılarda tut! Tâkat getiremeyeceğin işe kefil olma! Halkın seni alâkadâr etmeyen işlerine karışma! Fâsık idarecilerle düşüp kalkma! Her hususta dengeyi muhâfaza et! Ölçüyü kaçırıp güzel ses dinlemeğe fazla kapılma ki, rûhu karartır ve sonunda nifak doğurur. Böyleyken güzel sesi de inkâr etme ki, onunla ezân ve Kur’ân, ruhları ihyâ eder.

Az ye, az konuş, az uyu; ve gâfillerden arslandan kaçar gibi kaç! Fitne zamanları yalnızlığı tercih et, menfaati icâbı fetvâ vererek dînin hafife alınmasına sebep olanlardan, mağrur zenginlerden ve câhillerden uzak dur! Helâl ye, şüpheli işlerden sakın ve evlenmede takvâya dikkat et. Aksi hâlde dünyaya bağlanır ve o uğurda dînini zedelersin...

Çok gülme; hele kahkahayla gülmemeye dikkat et! Çok gülmek kalbi öldürür. Fakat tebessümü de elden bırakma.

Herkese şefkat gözüyle bak ve kimseyi hakîr görme! Kendi dışını aşırı bezeyip süsleme ki, dış mâmurluğu iç haraplığından gelir. Münâkaşa etme, kimseden bir şey isteme, müstağnî kal, kanaatle zengin ol, vakarını koru!

Sende emeği olanlara ve seni terbiye edenlere karşı vefâkâr ol, malınla ve canınla onlara hizmet et ve onların hâli ile hâllen! Onları kınayan gâfiller felâh bulmaz. Dünyaya ve dünya ehli olan gâfillere meyletme!

Gönlün dâima mahzûn, bedenin kulluğa güçlü, gözün yaşlı ve kalbin rakik olmalı. İşin hâlis, duân ilticâ ve libâsın mütevâzî, yoldaşın Hak dostları, sermayen zahirî ve batınî din ilimleri, evin mescid ve yakının Allah dostları olsun!

  • Feridüddîn Attar (k.s.) sözleri

Seni incitenlerin özürlerini kabul et. Halkı inciteni Allah sevmez. Böyle bir huy, dindar birine yakışmaz. Zulümle bir kalbi yaralayan, o yarayı kendi vücûdunda açmış olur. Kendi ayıbını görebilenlerin ruhlarında bir kuvvet belirir.

Ahmaklığın alâmeti şunlardır:

Kendi ayıbını görmeyip de başkalarının kusurunu aramak. Gönlüne cimrilik tohumu saçtığı hâlde cömertlik ummak.

Ahlâkı ile halkı hoşnud etmeyen kimsenin Allah katında hiçbir değeri yoktur.

Hastaları ziyâret et, çünkü bu, Peygamber sünnetidir. Elinden gelirse susuzları suya kandır. Meclislerde insanlara hizmet et. Yetimlerin hâl ve hatırlarını sor ki, Allah seni azîz eylesin. Çünkü yetimin bir anlık ağlaması bile, Arş-ı Âlâ‘yı titretmeye yeter. Bir yetimi ağlatan zâlim, cehennem ateşine odun olur. Hasta bir yetimi sevindiren, kendisi için cennet kapısını açmış olur.

Allah yolunda ne verirsen, öz malın odur. Geri kalanın hesâbı vardır.

  • Muhyiddîn İbnül-Arabî (k.s.) sözleri

Kalbini Allâh’ın zikrine alıştırırsan, mutlaka kalbin zikrin vereceği nûrla nûrlanır. O nûr, kalb gözünün açılmasını sağlar.

Allâh’ın kullarına, şefkat ve merhametle muâmele et. Merhametini bütün canlılara bolca saç. Şöyle deme: “Bu ottur, cansızdır, faydası yoktur.” Evet onların faydası ve birçok da hayrı vardır. Yaratılmışı kendi hâline bırak ve ona, Yaratıcı‘nın merhametiyle merhamet et.

İsteyeni boş çevirme, güzel bir sözle dahî olsa onun gönlünü al, güler yüz göster. İleride Allâh’a mülâkî olacağını düşün.

Dünyâlık için Allah’tan başkası seni kul edinmesin. Çünkü sen ancak seni kul olarak kabul eden Allâh’ın kulusun.

Allâh’ın mü’min kullarına, selâm vermek, yemek yedirmek, işlerini görmek sûretiyle muhabbet göstermelisin. Şunu iyi bil ki, mü’minlerin tümü, tek bir insan, tek bir vücut gibidir.

Kendini cemâate alıştır. Allah korkusundan ağlamaya çalış. Allâh’ın ipine sarıl. Allâh’ın sevip hoşnud olacağı şeylere rağbet göster.

  • Hazret-i Mevlana (k.s.) sözleri

Allah Teâlâ, nebîleri ve velîleri âlemlere rahmet olarak dünyaya göndermiştir. Bu yüzden halka bıkmadan, usanmadan nasihatte bulunurlar. Bu nasihatleri dinlemeyip kabul etmeyenler için de, “Yâ Rabbi! Sen bunlara acı, rahmet kapısını bunlara kapatma!” diye yalvarırlar.

Sen aklını başına al da, velîlerin öğütlerini canla başla dinle! Dinle de, üzüntüden, korkudan kurtul, mânevî rahata kavuş, eminliğe eriş!

Fırsatı kaçırmadan ve tereddüde düşmeden, bu fânî âlemin aldatmacalarından sıyrılmış, kendini tamamıyla Hakk’a teslim etmiş olan kâmil insanın eteğini tut ki, âhir zamanın, şu bozulmuş dünyanın fitnelerinden kurtulasın!

Velîlerin sözleri âb-ı hayatla dolu, saf, dupduru bir ırmak gibidir. Fırsat elde iken ondan kana kana iç de gönlünde mânevî çiçekler, güller açılsın.

Efendi, bilmiş ol ki edeb, insanın bedenindeki rûh gibidir. Aslında edeb, Allah dostlarının göz ve gönül nûrudur. Eğer şeytanın başını ezmek dilersen, gözünü aç da gör ki, şeytanın kâtili edebdir.

Gözünü aç da, baştan başa Allah kelâmı olan Kur’ân-ı Kerîm’e bak! Kur’ân’ın bütün âyetleri edeb tâlim eder, edeb öğretir.

Sen varını, yoğunu, malını, mülkünü ver de bir gönül al. Al da, o gönül, mezarda, o kapkara gecede, sana ışık versin, nûr versin...

Hak dostu olan bir insan ile bir an beraber bulunmak, bir ömre bedeldir. Ondan düşen bir kıl ise kıymetli bir madene bedeldir. Fakat Hak dostlarının zıddı olan öyle katı kalbli insanlar da vardır ki, onlarla bir arada bulunmak ve konuşmak şöyle dursun, onları görmemek ve onlardan uzak olmak, cihân mülküne bedeldir.

Gönlüme dedim ki: “Önde olmaya heves etme, lutuf merhemi ol. İnciten diken olma. Kimseden sana bir kötülük gelmesini istemiyorsan, kötü sözlü, kötülük öğreten, kötülük düşünen olma. Her hâlinle amel-i sâlih içinde ol.

  • İbrâhim Desûkî (k.s.) sözleri

Oğlum! Sana gereken odur ki, evliyâ zümresinin duâsını alasın. Teberrüken onların himmetine nâil olmayı arzulayasın.

Ey Kur’ân-ı Kerîm’i okuyup ezberleyen kimse!.. Onu okuyup ezberlediğin için fazla övünme... Hâline bir bak: Onun gereği ile amel ediyor musun? Yoksa etmiyor musun?

Ey oğlum! Cedel, nakil, yaldızlı sözler gibi faydasız şeylerle meşgûliyeti bırakarak sükût ehli ol. İhlâsı seç, bu yolda sâlih amel işle ve nefsine uyma.

O kimse ile otur kalk ki, şerîati ve hakîkati özünde toplamış ola. Şunu unutma ki, bu yolda sana en çok yardımı dokunan kişiler, bu gibi insanlar olacaktır.

Oğlum! İsterim ki, dâimâ sünnetle amel edesin... Bu yolda lüzûmlu olan edeb esâsına da riâyet edesin.

Cesur olmalısın. Gölgesinden bile ürken korkaklardan olmamalısın. Herhangi bir sıkıntı, ilk anda seni yere sermemeli.

Mevlânın sevgisi ile dol; hattâ onunla vecd hâlinde ol.

Evlâtlarım! Gıybet etmek için birini ararsanız; babanızın, ananızın gıybetini ediniz. Çünkü onlar; iyiliklerinizi almaya, diğerlerinden daha lâyıktır.

Allah Teâlâ bir gün ve gecede yetmiş iki kere kullarının kalbine nazar eder. O hâlde, kalbinizi temiz tutunuz, güzel ve parlak kılınız. Çünkü orası, Rabbinizin nazargâhıdır.

Ey kardeşim! Sakın kendi başına bir şey yaptım zannetme. Bil ki; oruç tuttuğunda onu sana Allah tutturmuş, namaz kıldığında onu sana Allah kıldırmış, bir iş yaptığında onu sana Allah yaptırmıştır. Takvâ derecesine ulaşmışsan Allah seni ulaştırmış, maddî-mânevî bir şeye mazhar olmuşsan Allah seni mazhar kılmıştır.

Ey oğulcuğum! İnsanların ve cinlerin ameli kadar amelin olsa bile “ben” demekten sakın! Zîrâ Allah, “ben” iddiasında bulunanları acziyet içerisinde bırakır. Benlik davasında isen maddî ve mânevî derecen düşer, bunu unutma!

  • Bahâeddîn Nakşibend (k.s.) sözleri

Bizim yolumuz, Allah Teâlâ’nın gösterdiği kurtuluş yoludur. Çünkü bu yol, sünnete uymak ve ashâb-ı kirâma tâbî olmaktır. Bu sebeple yolumuzda az zamanda çok kazanç elde edilir.

Yolumuz, sohbet ve muhabbet yoludur. Sahâbe-i kirâmın yolunun sohbet olduğu gibi... Hayır ve bereket, beraberliktedir; beraberlik de sohbetle olur. Yalnızlığa (inzivâya) çekilmekte şöhret tehlikesi de olabilir, şöhret ise âfettir.

Bizim yolumuzda olan kimselerin şu üç şeye dikkat etmesi gerekir:

Birincisi; Allah Teâlâ’ya karşı edebdir. Yâni zâhiri ve bâtını ile tamamen kulluk içinde olmalı, Allah Teâlâ’nın bütün emirlerini yerine getirip, yasaklarından sakınmalı, Allah Teâlâ’dan başka her şeyi gönülden çıkarmalı ve nîmetleri Allah yolunda seferber etmelidir.

İkincisi; Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e karşı edebdir. Bu da; ibâdet, muâmelât ve bütün davranışlarda O’na muhabbetle uymaktır.

Üçüncüsü; seni irşâd eden Hak dostuna karşı edebdir.

Yenilecek bir gıdâ, bir yiyecek, her ne olursa olsun gafletle, öfke ile veya istemeyerek hazırlanmış ve tedârik edilmişse, onda hayır ve bereket yoktur. Zîrâ ona nefs ve şeytan yol bulmuştur. Böyle bir yiyeceği yiyen kimsede, mutlaka feyiz ve huzurunu bozacak bir netice meydana gelir. Gaflete dalmadan yapılan ve Allah Teâlâ’yı düşünerek yenen helâl ve hâlis yiyeceklerden hayır meydana gelir. İnsanların hâlis ve sâlih ameller işlemeye muvaffak olamamalarının sebebi; yemede ve içmede harama, şüpheli şeylere ve kul haklarına dikkat etmemeleridir. Her ne hâl olursa olsun, bilhassa namazda huşû ve huzur hâlinde bulunmak, zevkle ve gözyaşı dökerek namaz kılabilmek; helâl lokma yemeye ve yemeği Allah Teâlâ’yı hatırlayarak pişirip O’nun huzûrunda imiş gibi yemeye bağlıdır. Vücûdu haram lokma ile beslenmiş olan bir kimse, namazdan bir neşve duyamaz.

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in:

“Namaz, müminin mîrâcıdır.” (Süyûtî, Şerhu İbn-i Mâce, I, 313) ifâdesinde hakîki namazın derecelerine işâret vardır. Namaza duran kimsenin, iftitâh tekbîrini söylerken, Allah Teâlâ’nın azametini, yüceliğini düşünerek, huşû ve huzur hâlinde olması gerekir. Öyle ki, bu hâlini istiğrak, yâni kendinden geçme hâline eriştirmelidir. Bu hâlin zirvesi, Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’dedir.

“Lâ ilâhe illâlâh” kelimesini söylemenin hakîkati, Allah Teâlâ’dan başka ne varsa hiçbirini kalbde put hâline getirmemektir. İslâm dîninin hükümlerini îfâ etmek, yâni emirleri yapıp yasaklardan sakınmak; haramları, şüpheli şeyleri, hattâ mübahların fazlasını terk etmek, ruhsatlardan uzak durmak, mübahları zarûret miktarınca kullanmak, tamâmen nûr ve safâdır. Aynı zamanda evliyâlık derecelerine kavuşturan bir vâsıtadır. Velâyet derecelerine bunlarla ulaşılır. Uzak kalanların hepsi, bunlara dikkat etmediklerinden uzak kalırlar ve kendi arzularına uyarlar. Yoksa Cenâb-ı Hakk’ın feyzi her an gelmektedir.

  • Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî (k.s.) sözleri

Sana Allâh’a tâati ve takvâ üzere bulunmanı, nerede olursan ol insanlara ezâ ve cefâ vermemeni, özellikle Harameyn-i Şerîfeyn’de daha fazla titiz davranmanı tavsiye ederim.

Gıybetini yapsalar dahî sen kimsenin gıybetini yapma. Hiç kimsenin dünya malından bir şey alma. Şerîatın alınmasını helâl kıldığını al ve onu hayır yollarda harca. Mü’min kardeşlerin aç ve yoksul durumda bulunurken, şehvetin için harcama yaparak lezzetlenme. Kesinlikle yalan söyleme. Hiç kimseyi hakîr görme. Hiç kimseden nefsinin üstün olduğunu düşünme.

Kalbî ve bedenî ibâdetlerde tüm kuvvetini sarfet. Bunun yanında nefsine “Hiçbir zaman makbul olacak hayır işlemedim.” düşüncesini kabul ettir. Çünkü ibâdetlerin rûhu niyettir. Niyet ise ancak ihlâs ile mümkündür. Senden daha büyük olanlara ihlâs gerekirse sana nasıl gerekmesin. Allah Teâlâ’ya yemin ederim ki; annem beni doğurduktan bugüne kadar, Allah katında makbûl ve mûteber olup hesabı sorulmayacak bir tek hayır işlediğime inanmıyorum.

Eğer kendi nefsini bütün hayır işlerde iflâs etmiş olarak görmüyorsan bu, cehâletin en son noktasıdır. Eğer iflâs etmiş olarak biliyorsan Allâh’ın rahmetinden de ümitsiz olma.

  • Mûsâ Efendi (k.s.) sözleri

Bir mü’minin gönül âlemi ve kemâli, davranışlarında sergilenir. Bu güzelliklerin en başta gelenlerinden birkaçı şöyledir:

Dâimî olarak alçak gönüllü olması, zamanlarının ve nefeslerinin kıymetini bilip israf etmemesi, Allâh’ın kullarını sevip onlarla çekişmemesi, muhataplarına dînî seviyelerine göre muâmele etmesi, kabahat örtücü olması, haram ve helâle dikkat etmesi ve herkesin küçük gördüğü masiyetleri dahî büyük görmesidir. Zîrâ günahını küçük gören -hâşâ- Cenâb-ı Hakk’ı küçük görmüş olur.

Mevlâmızın rızâsı yolunda, seher vakitlerini namaz, zikir, duâlarla zînetlendirelim. Başta âile efrâdımızın ve aile büyüklerimizin hizmetinde bulunalım. Dünyacılarla ülfeti azaltıp, sâlihlerle oturup kalkalım. Diğer akrabalarımız ile muhtaçların hizmetinde olup, gerek lisânen gerek maddeten yardımda bulunalım. En önemlisi haram ve helâle titizlik gösterelim. Ayrıca çarşı-pazar işlerinde de dikkatli davranalım ki, kulluktan fire vermiş olmayalım.

Bütün hatalar, nisyanlar, bocalamalar; zikirden gâfil olduğumuz anlarda husûle gelir. Zikrin mânevî hâlini devam ettirenlerde dünyâ kederi, üzüntüsü, hattâ lüzûmundan fazla dünyevî neş’e dahî bulunmaz. Dâimî huzur, sehâvet ve mahlûkâta şefkatli olmak, o boşluğun yerini doldurur. Yâni sevgi, daimâ sevgi... Allah Teâlâ Hazretleri, kendisini seven kulunu sevgi deryasına daldırır. Artık o kimse Cenâb-ı Hakk’ın sevdirdiği nisbette sevilmeye lâyık olanları sever.

Bir insan mensûb olduğu cemiyete, rızâ-yı ilâhî için güzelce hizmet etmeyi pek kıymetli bir vazife bilmelidir. Bir cemiyetin hayatına, intizâmına, refahına hizmet eden kimse, o cemiyet arasında pek kıymetli bir varlık sahibi demektir. Binâenaleyh onun ecir ve mükâfâtı da o nisbette büyüktür.

BİR KAVMİN EFENDİSİ O KAVME HİZMET EDENDİR

Hadîs-i şerîfte:

“Bir kavme hizmet eden kimse, (ecir ve mükâfâta nâiliyet itibâriyle) onların en büyüğüdür” buyrulmaktadır. (Deylemî, Müsned, II, 324)

Birçok kimseler, ibâdet ve tâate çokça yöneldikleri hâlde, Cenâb-ı Hakk’ın sıfatı olan “settâru’l-uyûb”, yâni ayıpları örtücülük ve kusurları affedicilik hasletine lâkayd kalıyorlar. Bu sebeple de tam istenildiği gibi terakkî edemiyorlar. Hâlbuki bağışlamak ve kusur örtmek, güzel ahlâkın en ehemmiyetlilerinden biridir. Allah Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri biz kullarının sayısız kusur ve hatalarını örtüp affettiği gibi, biz de affedici olmalıyız. Zirâ Allah sevgisine sâhip olanlar, affetmeyi bilirler.

Bütün hüner, bu dünya hengâmesinde ve binbir türlü meşgale içinde Hak’la beraber olabilmektir. Bu öyle hoş bir hâldir ki, Cenâb-ı Hakk’ın kuluna bir atiyyesi, yâni hediyesidir. Bu pek ulvî vazifeyi teemmül edebilirsek, dünyanın gel-geç oyuncaklarına aldanmaktan da kurtuluruz.

Cenâb-ı Hakk’ın, bir kuluna en büyük nîmetlerinden biri, o kuluna aczini bildirmesidir. Bu mâneviyat yolunda kazandığım belki de en büyük nîmet, hatâlarımı görmem oldu. Rabbime karşı müflisliğimi idrâk ettim. Böylece kimsenin hatâsını görmeye ve onunla uğraşmaya tâkatim kalmadı. Hamdolsun, bütün bunların şükrü içindeyim.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, İmandan İhsana Tasavvuf, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

HAK DOSTLARINDAN GÜNLÜK HAYATA DAİR İKAZ VE TAVİYELER

Hak Dostlarından Günlük Hayata Dair İkaz ve Taviyeler

PEYGAMBER EFENDİMİZİN SON NASİHATLERİ

Peygamber Efendimizin Son Nasihatleri

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.