Aile Kurmanın, Evliliğin Önemi

Evliliğin, aile kurmanın önemi nedir? Günümüzde aileye verilen zararlar neler? Aile kavramı nasıl yıpratılıyor? gençleri evlilikten soğutmak çalışmaları nasıl yapılıyor? İslam'da ailenin önemi ve toplum için farzieti nedir? İşte cevabı...

Nikâh mukaddes bir müessesedir. İnsanı sâir mahlûkattan ayıran iffettir, iffet de nikâh ile tescil edilir. Nikâh Allâh’ın emriyle, zevç ve zevce arasında bir hukukun başlamasıdır.

Hadîs-i şeriflerde buyurulur:

“Evleniniz, boşanmayınız!.. Zira boşanma dolayısıyla Arş titrer…” (Ali el-Müttakî, IX, 1161/27874)

“Allah Teâlâ’nın en sevmediği helâl, eşini boşamaktır.” (Ebû Dâvûd, Talâk, 3; İbn-i Mâce, Talâk, 1)

AİLE NE ZAMAN ZEDELENMEYE BAŞLADI?

1839 Tanzîmat Fermanı’na kadar; toplumumuzun alt kesiminde de yüksek tabakasında da aile, İslâm şahsiyetini sergiliyordu ve muhafaza ediyordu.

Tanzîmat’la beraber maalesef üst tabakaya Avrupâîleşme hastalığı sirâyet etti. Evlere piyanolar girdi. Fransızca kelimelerle konuşmak mârifet addedilir oldu. Erkek ve hattâ kız evlâtlarını Paris, Viyana gibi Avrupa şehirlerine yüksek tahsile yolladılar. Gidenler geri döndüklerinde, Osmanlı üniforması içinde maalesef birer Avrupalı rûhu taşır hâle gelmişlerdi. Yabancılaşmışlardı. Bizi yücelten değerlere düşman olmuşlardı. Onlar ve tesir ettikleri kadrolar; müteâkip seneler içinde, imparatorluğu mahvettiler.

O devirde üst tabakada bu yabancılaşma yayılsa da, halk kesiminde aile kendisini korumuştu. Yabancı cereyanlar, asırlardır kendisini muhafaza eden Osmanlı ailesine sızamamıştı. Osmanlı ailesi, Anadolu dervişi meşrebini korumuştu.

Fakat matbuat, radyo, televizyon ve sonunda internet, artık her yere sızdı. Diziler, filmler, yarışmalar, menfî telkinler, müstehcenlik, alkol, uyuşturucu ve benzeri iptilâlarla bugün maalesef ailemiz sarsılıyor.

Avrupâî kanunlar, bâtıl cinsiyet eşitliği propagandaları, kadınların evden dışarı ve kaldırımlara itilmesi, kadınların bir metâ gibi kendilerini teşhir etme hastalığı; aileyi bozuyor, evlilikleri azaltıyor, boşanmaları artırıyor ve evlâtları perişan ediyor.

EVLİLİKTEN SOĞUTMA ÇALIŞMALARI

Aile, toplumun çekirdeğidir. Ailenin karakteri kaybolursa, elbette toplum zarar görür. Aile olmazsa, geriye sürü kalır.

Bugün dâimâ gizli ve açık, doğrudan ve dolaylı olarak; aile ve evliliğin aleyhine propagandalar yapılmaktadır. Yanlış kararlar neticesinde, kimse bu şartlar altında evlilik yükü altına girmek istememektedir.

Evlilik, kadınlar için şiddet ve baskı merkezi gibi gösterilmektedir. Tahsil ve kariyer diye evlenmeyen veya iyice geciktiren evlâtlar, gitgide evlilikten soğutulmaktadır.

Erkekler de maddî ve adlî tehlikelerle dolu bir tuzakmış gibi gösterilen evlilikten uzaklaştırılmaktadır.

Diğer taraftan zinâ, çeşitli adlar altında âdetâ terviç edilmektedir. Nikâhsız beraberlik ve flört adı altında gayr-i meşrû beraberlikler, neredeyse teşvik edilmektedir.

MUKADDES BİR MÜESSESE

Hâlbuki nikâh mukaddes bir müessesedir. İnsanı sâir mahlûkattan ayıran iffettir, iffet de nikâh ile tescil edilir. Nikâh Allâh’ın emriyle, zevç ve zevce arasında bir hukukun başlamasıdır.

Hadîs-i şeriflerde buyurulur:

“Evleniniz, boşanmayınız!.. Zira boşanma dolayısıyla Arş titrer…” (Ali el-Müttakî, IX, 1161/27874)

“Allah Teâlâ’nın en sevmediği helâl, eşini boşamaktır.” (Ebû Dâvûd, Talâk, 3; İbn-i Mâce, Talâk, 1)

Evlilik, ebedî bir akittir. Bu sebeple, ebediyet ölçüleriyle, yani mâneviyat esaslarıyla ona karar vermek gerekir. Doğru olan; tecrübe sahibi aile büyükleriyle istişâre neticesinde, bereketli tavsiyelerle evliliğe karar vermektir. Yani bugün «görücü usûlü» diye küçümsenen bereketli yoldur. Bu usûlde; aileler ve gençler arasında, meşveretten ve tecrübeden doğan tam bir mutâbakat hâsıl olur. Huzurla dolu mâzîmizde, aileler hep görücü usûlüyle kurulur ve huzurla devam ederdi. Boşanma pek nâdirdi. Zaten bir insan boşanmaya ancak zarûret hâlinde başvururdu. Çünkü boşanma bir âr sebebi görülürdü.

İnternetten görmek gibi geçici hevesler ve boş sevdâlarla başlanan birliktelikler ise; maalesef, ekseriyetle kısa zaman içerisinde mahkeme kapılarında son bulmaktadır. Böylece toplumun çekirdeği mevkiindeki aile müessesesi, büyük yara almaktadır.

Bu boşanmaların en ağır ve kötü yansıması da, öncelikle çocuklar üzerinde meydana gelmektedir. Nitekim evi içerisinde aile sıcaklığı bulamayan, örnek alacağı ana-babasından dâimâ kötü muâmeleye mâruz kalan çocuklar; sokakların insâfına terk edilmiş olmaktadır. Böyle olunca da evden kaçarak sokak çocukları arasına katılan bu yavrular; kısa zamanda sigara, alkol, tiner, narkotik, fuhuş ve çeşitli suç örgütlerinin ağına düşmektedirler. Bu da, toplumu çökertecek bir fâciâya zemin hazırlamaktadır.

Asırlar şahittir ki;

İslâm ahlâkını lâyıkıyla hazmetmiş mü’minlerin hâneleri, huzurlu birer cennet yuvasıdır.

Buna mukabil;

Nefsine mağlûp, merhametsiz ve gafil insanların dünyalık evleri ise; âdetâ canlı cenâzelerin aile kabristanıdır!..

'AİLE' MİLLÎ BİR DÂVÂDIR

Aile meselesi, aynı zamanda millî bir dâvâdır.

Bir mütefekkirin dediği gibi;

“Düşmana asıl mağlûbiyet, ona benzemektir.”

Biz can düşmanlarımıza cephelerde mağlûp olmadık. Çanakkale’de, Millî Mücadele’de canımız pahasına düşman çizmesine vatanımızı çiğnetmedik.

Fakat fert, aile ve hayat tarzı olarak o düşmanlara benzersek, ne yazık ki mağlûp olmuş olacağız!.. Çünkü asıl istiklâl; fikrî, zihnî ve kalbî istiklâldir.

Acı bir gerçek…

Hadîs-i şerif îkaz etmekte:

“Kim bir kavme benzemeye çalışırsa, o da onlardandır.” (Ebû Dâvûd, Libâs, 4/4031)

Abdullah İbn-i Mes‘ûd -radıyallâhu anh- buyurur:

“Elbiseler elbiselere benzeyince, kalpler de kalplere benzer.” (Vekî, Zühd, s. 597)

Gayr-i müslimlere benzememek, İslâm şahsiyet ve vakarını muhafaza etmenin en mühim şartlarından biri olduğu içindir ki; Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, ibâdetlerde dahî gayr-i müslimlere muhalefet etmiş, onlarla benzerlik ve aynılık içinde olmamaya dikkat buyurmuştur.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş,Yüzakı Dergisi, Yıl: 2020 Ay: Ocak, Sayı: 179

 

İslam ve İhsan

AİLEDE İKİ CİHAN SAADETİ KİTABI ÇIKTI

Ailede İki Cihan Saadeti Kitabı Çıktı

CİNSİYETSİZ BAKIŞ AÇISI VE SALDIRI ALTINDAKİ AİLE

Cinsiyetsiz Bakış Açısı ve Saldırı Altındaki Aile

MUTLU AİLE OLMANIN ŞARTLARI

Mutlu Aile Olmanın Şartları

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.