Ahıska Türklerinin Sürgünü

Bugün Ahıska Türklerinin Sovyetler tarafından sürgün edilişinin 76. yıldönümü. Peki Ahıska Türkleri kimlerdir? Ahıska Türklerinin anavatanı neresidir? Ahıska Türkleri neden ve ne zaman sürgün edildi? Ahıska Türkleri nerelerde yaşıyor?

14 Kasım 1944’te Sovyetler Birliğinin lideri Stalin, Türkiye sınırına yakın bölge Ahıska’da yaşayan Türkleri birkaç saat içinde trenlere doldurarak sürgüne gönderdi.

AHISKA TÜRKLERİ SÜRGÜNÜ 14 KASIM 1944

Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) lideri Josef Stalin tarafından 14 Kasım 1944’te ana vatanlarından koparılan Ahıskalı Türklerin kalbinde sürgünün acısı ve vatan hasreti ilk günkü gibi tazeliğini koruyor.

Rusya’nın Ahıska’ya Girmesi

Gürcistan’ın Türkiye sınırında yer alan Ahıska, 1828-1829 Osmanlı-Rus savaşının ardından imzalanan antlaşmayla Rusya’ya bırakıldı. Bölge, 1. Dünya Savaşı’ndan sonra Sovyetler Birliği sınırları içinde kalan Gürcistan’a bağlandı.

Acıların Başlangıcı

Bu dönem, SSCB içindeki tüm Türk ve Müslüman topluluklar gibi Ahıska Türkleri için de acıların başlangıcı oldu. Ruslar adına 2. Dünya Savaşı’na katılan Ahıskalı Türkler, savaş bitip evlerine döndüklerinde inanamadıkları bir manzarayla karşılaştı.

SÜRGÜNDE HAYATINI KAYBEDEN AHISKALILAR

Ahıska’da yaşayan 86 bin Türk ve Müslüman, dönemin SSCB Lideri Josef Stalin’in kararıyla birkaç saat içinde Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan’a sürüldü. Trenlere doldurulan Ahıskalı Türklerin tüm eşyaları geride kaldı. Vagonlara üst üste bindirilen Ahıskalıların zorunlu yolculuğu bir aydan fazla sürdü. Gönderildikleri yere vardıklarında, yaklaşık 20 bin Ahıska Türkü, açlık, soğuk ve hastalık nedenleriyle hayatını kaybetmişti. Hayatta kalanları ise çok ağır şartlarda idame etmeleri gereken bir yaşam bekliyordu.

Sovyet yönetimi, Ahıskalıları, kadın, yaşlı, çocuk ayrımı yapmadan en ağır işlerde kullanmak üzere çalışma kamplarına adı. Ahıska Türklerinin şehirlere yerleşmeleri yasaklandı. Bulundukları yerlerden izin almadan ayrılmaları kurallara aykırıyken, kuralı ihlal eden Ahıskalılar, yakınlarıyla birlikte Sibirya’ya 25 yıllık sürgüne gönderilerek cezalandırıldı.

Açlık, salgın ve bulaşıcı hastalıklar nedeniyle 30 bin Ahıskalı daha Orta Asya’nın çeşitli bölgelerinde hayatını kaybetti.

STALİN’İN AMACI KARADENİZ ÇEVRESİNİ TÜRKLERDEN TEMİZLEMEK

Stalin yönetimi, sürgünün gerekçesini, “Tüm erkekleri Ruslarla cephede olan Ahıskalı Türklerin, 2. Dünya Savaşı’nda Nazilerle iş birliği yapması” olarak açıkladı. Ancak SSCB’nin dağılmasıyla, gerçek amaç ortaya çıktı. Sovyet kayıtlarına göre, Kırım ve Ahıskalı Türklerin sürgünü, Karadeniz çevresini Türklerden temizlemek amacıyla yapıldığı anlaşıldı.

Ahıskalılar Topraklarına Dönmeyi Bekliyor

Bugün Ahıska Türklerinin anavatanlarında yaklaşık 20 bin kişi yaşasa da bunların çok küçük bir bölümü Türklerden oluşuyor. Ahıskalı Türklerin çok büyük bir bölümü zorunlu sürgün edildikleri yerlerde veya daha sonra göçtükleri ülkelerde yaşamlarını sürdürüyor.

Uluslararası kuruluşların raporlarına ve çeşitli kaynaklara göre, bugün yaklaşık 650 bin Ahıska Türkü vatanlarından uzakta yaşıyor. Ahıskalı Türklerin en çok yaşadıkları ülkelerin başında Türkiye, Kazakistan, Azerbaycan, Rusya, Özbekistan, Kırgızistan, Ukrayna ve ABD geliyor.

YERLERİNDEN EDİLMİŞ AHISKALILARIN DURUMU

Sovyetler Birliğinin dağılmasıyla gündeme gelen Ahıska Türklerinin topraklarına dönme konusu ise yıllara rağmen bir çözüme ulaşmadı.

Gürcistan, sürgün edilenlerin topraklarına dönmesiyle Ahıska’nın da içinde bulunduğu Cavaheti bölgesinin çoğunluğunu oluşturan Ermenilerle, Abhazya ve Güney Osetya’da olduğu gibi bir etnik sorun yaşamak istemese de Ahıska’nın gerçek sahipleri anavatanlarına dönecekleri günü bekliyor.

Kaynak: AA

 

İslam ve İhsan

KIRIM TATAR SÜRGÜNÜ

Kırım Tatar Sürgünü

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.