Afrika Nasıl Hristiyanlaştı?

Avrupalılar, Afrika’da misyonerlik faaliyetlerini hangi metotlarla yapmışlardır? Afrika nasıl Hristiyanlaştı? Afrika’da misyonerlik ve Hristiyanlık.

Hristiyanlık, misyonerlik teşkilâtı ve dîni yayma heyecanı bakımından bir dinamizme sahiptir. Ancak onların fedakârlık gibi gözüken bütün çalışmaları, kendi dindaşlarının yaptığı sömürü, yıkım ve talanların önünü açıp devletlerinin nüfuz alanını genişletmek gibi siyâsî ve iktisâdî maksatlarla karışıktır.

Nitekim tarih boyunca, ücret mukâbili günah çıkarıp mensuplarını sömürmek başta olmak üzere, muhtelif gelirler sayesinde zenginleşen kilise, ayrıca bu parayı yahudî tefeciler eliyle nemâlandırmış ve devasa bir ekonomik güce ulaşmıştır.

Yine Hristiyanlık, bir merhamet dîni olduğunu iddiâ eder. Lâkin Hristiyan Haçlı ordularının girdiği coğrafyalarda yaptığı yıkım, talan ve yağmalar, merhamet yerine kan ve gözyaşından başka bir şey getirmemiştir. Bunu görmek için, bugün bile hristiyan devletlerin sömürdükleri mazlum ve muzdarip coğrafyalara bakmak kâfîdir. Yani Hristiyanlığın dinamizmi, insanlığın huzurunu değil, dâimâ kendi menfaatini hedeflemiştir. Zira kapitalist zihniyetin tesiri altındadır.

Ayrıca hristiyan misyonerlerin yaptığı, kepçeyle alıp çay kaşığıyla ikram etmek ve bir eliyle yaralayıp diğer eliyle tedavi eder gibi yapmak kabîlinden, riyakârca bir aldatma hareketinden ibarettir.

AFRİKA’DA MİSYONERLİK FAALİYETLERİ

Afrika’da Hristiyanların kurmuş olduğu hastahanelerle ilgili olarak Burkina Fasolu Dr. Halid Sânâ’nın naklettikleri, oradaki misyonerlik faaliyetlerinin hangi metotlarla icrâ edildiğine dâir çarpıcı bir misaldir. Dr. Halid Sânâ şöyle diyor:

“Batılı devletlerce desteklenen söz konusu hastahanelerde Müslüman hastalara iki resim gösteriyorlar. Biri Mesih diğeri de Hazret-i Muhammed diye.

«‒Şayet Muhammed’e inanmaya devam edersen hastalığından kurtulamayacaksın!» deniyor. İyileşmesi için de gereken tedaviyi başlatmıyorlar.

Ne zaman ki «Beni hastalığımdan ancak Mesih kurtarabilir.» şeklinde inanmaya başladığını söylerse, gereken tedaviyi başlatıyorlar. Hasta iyileşince de:

«‒Gördün mü, Muhammed hastalığını gideremedi ama senin imdadına Mesih yetişti!» diyerek halkımızı hristiyanlaştırmak için akıl almaz metotlar uyguluyorlar.”

Hakîkaten Afrika, çok büyük yeraltı zenginliklerine sahip olması sebebiyle Batılı devletlerin iştahını kabartmakta ve maalesef sömürülmektedir. Avrupa’nın Afrika’ya bakış açısını göstermesi bakımından Kenya’nın kurucu devlet başkanı olan Jomo Kenyatta’nın şu sözü çok mânidardır:

“Avrupalılar geldiklerinde onların elinde İncil, bizim elimizde ise topraklarımız vardı. Bize gözlerimizi kapatıp duâ etmeyi öğrettiler. Gözlerimizi açtığımızda baktık ki; İncil bizim elimizdeydi, topraklarımız ise beyazların olmuştu.”

Yani günümüzde Afrika’nın hem maddî zenginlikleri elinden alınmış hem de misyonerlik faâliyetleriyle muharref bir dîne inanmaları sağlanmıştır. Böylece hem dünyaları hem de ukbâları mahvedilmiştir.

AFRİKA’NIN HRİSTİYANLAŞMASI

Yapılan araştırmalar göstermektedir ki geçen asrın başlarında Afrika’nın nüfusu 300 milyon iken Hristiyanların sayısı 9 milyondu ve bunun bütün nüfusa oranı sadece % 3’tü. Buna karşılık Müslümanların sayısı 165 milyon ve toplam nüfusa oranı ise % 55’ti.

2010 yılında nüfusu 1 milyar 13 milyon olan Afrika’da 577 milyon Hristiyana % 57 karşılık 293 milyon Müslüman % 29 bulunmaktaydı.

Bugün Hristiyanlık Batı’da neredeyse çökmüştür. Kiliselere umûmiyetle yaşlıların dışında kimse gitmemektedir. Hattâ kiliselerin birçoğu satışa çıkarılmaktadır.

Dolayısıyla da hristiyan misyonerler bütün güçlerini Batılı devletlerin sömürüp fakir ve câhil bıraktığı Afrika’nın hristiyanlaşması için sarf etmektedirler. Üstelik muharref ve bâtıl bir akîdeyi yaydıkları için devâ ikram eder gibi yaparken aslında zehir saçmış olmaktadırlar. Bu hususta da kandırma, aldatma ve olduğundan farklı görünme yollarına başvurmaktan çekinmemektedirler.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, İslam Tefekkür Ufku, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

MİSYONERLİK NE DEMEK?

Misyonerlik Ne Demek?

MİSYONERLERİN SİNSİ OYUNLARI

Misyonerlerin Sinsi Oyunları

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.