Sanayileşmiş Ülkelerin "İklim Zararı"nı Afrika ve Orta Doğu'daki Yoksullar Ödüyor

Sanayileşmenin sebep olduğu iklim değişikliğinin bedelini en ağır şekilde ödeyen Afrika ve Orta Doğu'daki ülkelerde yaşayanların her geçen gün gıdaya erişimi zorlaşıyor.

Dünya nüfusunun hızla artmasına karşılık giderek derinleşen gıda krizi aynı hızla çözülemiyor. Savaşlar, iklim krizi, Kovid-19 salgını ve artan maliyetler 2022'de dünya genelinde milyonlarca kişiyi açlık tehlikesiyle karşı karşıya bıraktı.

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütünün (FAO) "Dünyada Gıda Güvenliği ve Beslenmenin Durumu 2022" başlıklı raporuna göre, dünyada 2019'dan 2022'ye kadar yetersiz beslenen kişi sayısı 150 milyon arttı. Yetersiz beslenen kişiler çoğunlukla Asya'da yaşasa da nüfusa göre kıyaslandığında Afrika yetersiz beslenmenin en yaygın olduğu bölge olarak öne çıkıyor.

İnsani ve Sosyal Araştırmalar Merkezi (İNSAMER) Afrika araştırmacısı Dr. Serhat Orakçı ve Orta Doğu araştırmacısı Kadriye Sınmaz, dünyada gıda krizinin en yoğun hissedildiği Afrika ve Orta Doğu'daki durumu 16 Ekim Dünya Gıda Günü dolayısıyla değerlendirdi.

Afrika'da gıda krizinin en yüksek olduğu üç ülke Kenya, Etiyopya, Somali

Dünyada nüfusun hızla arttığını belirten Orakçı, 2022'de gıda krizinin yükselişe geçmesinin nedenlerini, "İklim değişikliği ve iklim değişikliği ile mücadelede ülkelerin etkili politikalar ortaya koyamaması, Kovid-19 salgınından sonra birçok ülkede üretimin durma noktasına gelmesi ve hem malların arzında hem de var olan malların dünyanın farklı bölgelerine ulaştırılmasında sorunlar yaşanması ve dünyanın en önemli tahıl ihracatçılarından Rusya ve Ukrayna arasında uzun süredir devam eden savaş" şeklinde sıraladı.

Gıda krizinden en çok Afrika kıtasının etkilendiğini ifade eden Orakçı, FAO'nun yayımladığı rapora dikkati çekerek Afrika'da 2021'de her 5 kişiden birinin (nüfusun yüzde 20,2'sinin) açlıkla karşı karşıya kaldığını aktardı.

Orakçı, "Afrika'da 278 milyon insanın gıda kriziyle karşı karşıya olduğu belirtiliyor. Doğu Afrika ülkelerinin burada 136 milyonla en yüksek orana sahip olduğunu görüyoruz. Daha sonra Orta Afrika ülkeleri ve Batı Afrika ülkeleri geliyor." dedi.

Kuzey Afrika'nın, Sahra Altı Afrika'dan ayrı değerlendirildiğini belirten Orakçı, yetersiz beslenen kişi sayısının Sahra Çölü'nün güneyinde yer alan ülkelerde daha fazla olduğunu kaydetti.

Orakçı, gıdaya erişimde zorlanan ve yetersiz beslenme oranının yüksek olduğu ülkeleri "Kenya, Etiyopya, Somali, Burundi, Madagaskar, Demokratik Kongo, Sudan, Çad, Güney Sudan, Sahel ülkeleri ve Orta Afrika Cumhuriyeti" olarak sıraladı.

Ekonomik kriz, terörizm, savaş da gıda krizini tetikliyor

İklim değişikliğine karşı dünyadaki en kırılgan bölgelerden biri olarak öne çıkan Afrika'da son 100 yıllık süreçte en yüksek sıcaklık seviyesinin kaydedildiğini aktaran Orakçı, sıcaklık artışının en fazla Somali'yi etkilediğini söyledi. Orakçı "Yağış miktarındaki düşüşler burada ciddi hayvan telefine yol açabiliyor. Hayvancılıkla geçinen aileler mağdur duruma düşebiliyor ve hayvanlarını kaybettiklerinde yapabilecekleri tek şey göç etmek oluyor." diye konuştu.

Orakçı, iklim değişikliğinin nedenlerinden olan sanayi üretiminin Afrika'da yapılamadığını ancak iklim değişikliğinin en ağır bedelini Afrika'nın ödediğini ifade ederek, "Sanayileşmiş ülkelerin verdiği zararın bedelini maalesef Afrika ülkeleri ya da Afrika insanları ödemek durumunda kalıyor. Böyle bir kendi içinde küresel adaletsizlik burada da söz konusu." görüşünü paylaştı.

Afrika'daki gıda krizinin nedenlerinden birinin iklim değişikliğinin yanı sıra ona bağlı çevresel sorunlar olduğunun altını çizen Orakçı, ulusal ve uluslararası sistemlerden kaynaklanan ekonomik kriz, terörizm, savaş gibi sorunların bu durumu alevlendirdiğini dile getirdi.

Orakçı, Sahel bölgesinde sık sık meydana gelen darbeleri hatırlatarak, "Askeri darbeler Mali, Burkina Faso gibi Sahel ülkelerinde 2000-2021 arasında oldukça fazla oldu." dedi.

Özellikle Nijerya ve çevresinde etkili olan terör örgütü Boko Haram'a dikkati çeken Orakçı, "Buralarda köy baskınları nedeniyle insanlar köylerini terk etmek durumunda kalıyor. Bu da o köyün üretim kapasitesini bir anda yerle bir edebiliyor ve insanları daha kırılgan, savunmasız hale getirebiliyor." değerlendirmesinde bulundu.

Afrika ülkelerinin sosyo-ekonomik yapısındaki "çatlaklara" da değinen Orakçı, bölge ülkelerinde nüfusun büyük kısmının işsizlik ve yoksullukla mücadele ettiğini anlattı. Ülke içindeki eşitsizliklere Nijerya üzerinden örnek veren Orakçı, "Nijerya'nın kuzeyinde kronik yoksulluk sorunu var ama mesela Nijerya'da hafta sonu Londra'ya, Paris'e, dondurma yemek için Roma'ya giden zengin bir kitlenin olduğunu da biliyoruz." diye konuştu.

"Gıda krizi nüfusla doğru orantılı artıyor"

İNSAMER Orta Doğu araştırmacısı Kadriye Sınmaz, Orta Doğu'nun Fas, Cezayir, Tunus, Libya, Mısır ve Sudan gibi Kuzey Afrika ülkelerini de içine alacak şekilde değerlendirildiğinin altını çizerek, bu bölgenin dünya nüfusunun yüzde 6'sına tekabül ettiğini ancak gıda güvensizliği konusunda aynı bölgenin dünya genelinde yüzde 20'lik paya sahip olduğunu kaydetti.

Orta Doğu'da gıda krizini değerlendirirken "petrol üreten ülkeler" ve "petrol üretmeyen ülkeler" ayrımı yapan Sınmaz, "Petrol üreten ülkeler, petrol fiyatlarındaki yüksek artışlara rağmen gıda ürünlerindeki fiyat artışını tolere edebildi ve bu süreçten çok daha az etkilenmiş oldular. Fakat petrol üretmeyen ülkelerin bu süreçten çok daha derinden etkilendiğini söylememiz gerekiyor." dedi.

Sınmaz, Orta Doğu'da nüfusun çok hızlı arttığına işaret ederek, "Nüfus arttıkça hem tarım ürünlerine hem sanayi ürünlerine duyulan ihtiyaç da artıyor ve ülkelerin ekonomileri de genellikle ithalata bağımlı olduğu için gıda konusunda burada yaşanan kriz nüfusla doğru orantılı olarak daha hızlı şekilde artıyor." ifadesini kullandı.

Sınmaz, Orta Doğu'da gıda krizinin en çok etkilediği dört ülkeyi Yemen, Lübnan, Suriye ve Mısır şeklinde sıraladı.

Ülkelerin durumu

Yemen'de uzun zamandır iç savaşın devam ettiğini hatırlatan Sınmaz, "Yemen'de 24 milyon kişi gıda güvenliğine ulaşamıyor. Biliyoruz ki bu 24 milyonluk sayı aynı zamanda Yemen'de nüfusun yüzde 83'üne tekabül ediyor. Aynı zamanda 16,2 milyon kişinin de acil gıdaya ihtiyaç duyduğunu biliyoruz." dedi.

Suriye'de 12 milyondan fazla kişinin güvenli gıdaya ulaşamadığını belirten Sınmaz, ülkede gıda fiyatlarının yıl başından bu yana sürekli arttığını söyledi. Sınmaz, güney ve orta Suriye'de ciddi artış yaşandığını, yağ fiyatlarının yüzde 64, yakıt fiyatlarının da yüzde 40 dolaylarında arttığını bildiklerini söyledi.

Sınmaz, 2019'dan bu yana ekonomik krizin etkilerini hisseden, 4 Ağustos 2020'deyse Beyrut'taki liman patlamasıyla krizin derinleştiği Lübnan ile ilgili, "Rusya'nın Ukrayna'yı işgali Lübnan için çok daha içinden çıkılmaz bir krizi ortaya çıkarmış oldu. Zira Lübnan buğdayının yüzde 70'ini Ukrayna'dan karşılıyordu ve yine Rusya'dan da hububat ithalatı gerçekleştiriyordu. Lübnan'da, Ukrayna'dan ve Rusya'dan gelen hububatın kesilmesiyle ekmek krizi ve gıda krizi daha çok derinleşti." ifadesini kullandı.

Sınmaz, gıda krizinin yoğun hissedildiği Mısır'a ilişkin de değerlendirmede bulunarak, Mısır'ın dünyanın en fazla buğday ithalatı yapan ülke olduğunu belirtti. Sınmaz, "Mısır, ithalatın önemli bir kısmını Rusya ve Ukrayna'dan karşılıyor. Mısır'a gelen buğdayın yüzde 85'i ve ayçiçeği yağının da yüzde 73'ü Rusya ve Ukrayna'dan karşılanıyordu." şeklinde konuştu.

Yemen ve Suriye'deki iç savaşları örnek göstererek gıdanın bazen silah olarak kullanıldığını sözlerine ekleyen Sınmaz, "Rusya, Ukrayna işgali sürecinde hem elinde bulundurduğu gıda kaynaklarını hem de doğal gaz enerji kaynaklarını, hem Avrupa'ya hem de Orta Doğu'daki ülkelere kendi yanında yer almaları, onu desteklemeleri yönünde bir baskı aracı olarak kullanmıştı." görüşünü dile getirdi.

Dünyada açlık krizi

Dünya Gıda Programı (WFP) 2022'yi "görülmemiş açlık yılı" olarak tanımlıyor.

FAO'nun paylaştığı son verilere göre küresel olarak açlıktan etkilenen kişi sayısı bir yılda 150 milyon artarak 2021'de 828 milyona yükseldi. Akut gıda güvensizliği ile karşı karşıya kalanların sayısıysa 2019'dan 2021'e kadarki iki yıllık süreçte 207 milyon artarak 924 milyona ulaştı.

İleriye dönük tahminler, dünya nüfusunun yüzde 8'ine karşılık gelen yaklaşık 670 milyon kişinin 2030'da hala açlıkla karşı karşıya kalacağı yönünde. Bu, Kovid-19 salgını başlamadan önceki tahminlere kıyasla 78 milyon daha fazla yetersiz beslenen kişi olacağı anlamına geliyor.

Kaynak: AA

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.