Misyonerlerin Sinsi Oyunları

İslam tebliği ile misyonerlik arasındaki fark nedir? Bütün İslam ülkelerinde faaliyet gösteren misyonerler sinsi planlarını nasıl hayata geçiriyor? İşte günümüz misyonerlerinin kullandığı yöntem...

İslâm’da teblîğ ve irşâdın gâyesi, hak dînin insanlara ulaştırılmasıdır.[1] Maksat, insanların zorla ve her türlü yola başvurarak müslümanlaştırılması değildir.[2]

HIRİSTİYAN MİSYONERLER

Hıristiyan misyonerliği ise muhâtapların her hâlükârda Hıristiyanlaştırılması ve vaftiz edilmesini hedeflemektedir.[3] Misyonerlerin örnek aldığı Pavlus, bir mektubunda hareket tarzını şöyle dile getirmektedir:

“Ben özgürüm, kimsenin kölesi değilim. Ama daha çok kişi kazanayım diye herkesin kölesi oldum. Yahûdîleri kazanmak için yahûdîlere yahûdî gibi davrandım. Kendim şerîata tâbî olmadığım hâlde, şeriatçıları kazanmak için onlara şerîata bağlıymışım gibi davrandım. Îsâ Mesîh’in kânunlarına bağlı olmama rağmen, kanunsuzları kazanmak için kanunsuzmuşum gibi davrandım. Zayıfları kazanmak için onlarla zayıf oldum. Ne yapıp yapıp bâzılarını kurtarmak için herkesle her şey oldum.”[4]

HIRİSTİYANLAŞTIRMA FAALİYETLERİ

Görüldüğü gibi Pavlus, gâyesine ulaşmak için, hiçbir kâide ve hudut tanımadan her türlü vâsıtayı kullanmayı meşrû görmektedir. Oysa ki İslâm’da şer’î gâyelere gayr-i meşrû vâsıtalarla gidilmesi yasaklanmıştır. Baştan beri muharref Hıristiyanlık’ın benimsediği bu yanlış usûl, yâni kitlelere mesajı ulaştırmak yerine onları her ne pahasına olursa olsun Hıristiyanlaştırma gayreti, dînin özünün bozulup kaybolmasına, mesajın her girdiği yerde değişiklik arz ederek dînin müntesiplerinin zamanla fırkalar hâline gelmesine sebep olmuştur.

Hıristiyanlaştırma çalışmalarında misyonerlerin, ictimâî ve siyâsî açıdan zor durumda olan kitlelere, fakir, mültecî, azınlık, savaş ve tabiî afet mağduru kişilere yaklaşıp, bu kişilerin içinde bulundukları maddî ve rûhî buhrânı istismâr ettikleri, onların âdeta îmanlarını satın almaya çalıştıkları görülür.

Diğer taraftan misyonerliğin, emperyalizm ile içli dışlı olduğu, gâyenin dînî olmaktan çok siyâsî olduğu bilinmektedir. Misyonerler hedef aldıkları ülkeye yerleşmek sûretiyle okullar, yabancı dil kursları ve benzeri eğitim faâliyetleri örtüsü altında insanları Hıristiyanlaştırmaya çalışmaktadırlar.

PAVLOS’UN USULÜ

Pavlus’un usûlünü izleyen günümüz misyonerleri, “takıyye” yapmakta, yâni gerçek kimliklerini saklayarak muhâtabın hoşuna gidecek şekilde görünmeyi esas almaktadırlar. Meselâ hedef seçtikleri Müslümanlara şirin gözükmek için, Kur’ân’dan âyetler okumak, Müslüman kıyafetlerine bürünmek, “papaz”, “râhip” yerine “hoca”; “kilise” yerine “câmi” gibi İslâmî kavramları kullanmak gibi usuller tâkib etmektedirler. Yine insanları dinlerinden döndürmek ve kendilerine ısındırmak için, Hıristiyanlık’tan pek çok tâviz vermeyi esas hâline getirmişlerdir.[5]

Misyonerlerin bu kadar hummâlı çalışmalarına karşı Müslümanların da kendilerinin ve evlâtlarının terbiyesine önem vermeleri, İslâm’ı en güzel şekilde öğrenip tatbîk etmeye ve diğer insanlara ulaştırmaya çalışmaları gerekmektedir. Müslümanlar en azından, muharref dinlerini yaymak için böylesine gayret sarf eden misyonerlerden ibret almalı, hak olan İslâm dînini yaşayarak teblîğe gayret etmelidir. Zîrâ şükrünü ödememiz mümkün olmayan İslâm nîmetini teblîğ mes’ûliyetini unutmamak îcâb eder.

Merhûm şâirimiz Mehmet Âkif, Müslümanların bu husustaki zaafına işâret ederek şöyle demektedir:

Misyonerler, gece gündüz yeri devretmedeler;

Ulemâ vahy-i ilâhîyi mi bilmem, bekler!

[1] Bkz. el-Mâide, 67.

[2] Bkz. el-Bakara, 256; Yâ-sîn, 17.

[3] Bkz. Matta İncîli 28:19-20.

[4] Bkz. Korintlilere Mektup I, 9:19-22.

[5] Bkz. Şinâsi Gündüz, s. 5-28.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hz. Muhammed Mustafa 1, Erkam Yayınları

 

İslam ve İhsan

DİN DÜŞMANLARININ İSLÂM'I BOZMA GAYRETLERİ

Din Düşmanlarının İslâm'ı Bozma Gayretleri

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.