Cüzî İrâde Nedir? Küllî İrâde Nedir? Nasıl Gerçekleşir?

Cüzi ve külli irade ne demektir? Cüzi ve külli irade nasıl gerçekleşir?

İnsanoğlunun müsbet veya menfîye, hayır veya şerre yönelik işleri yapıp yapmamaya dâir tercih kullanma salâhiyetine “cüzî irâde” denir. “Küllî irâde” ise, yalnız Hak Teâlâ’ya mahsustur. Bu sebeple kul için mutlak hürriyet imkânsızdır. Doğmak, ölmek, ömür süresi, cinsiyet, milliyet, kâbiliyet gibi insanın müdâhale edemediği hususlar, kader-i mutlak muhtevâsına dâhildir. İnsanoğlu, zarûreten tâbî olduğu bu fiillerden mes’ûl değildir.

Cenâb-ı Hak, kuluna verdiği imkânlar nisbetinde onu mes’ûl kılar. Bundan dolayı insanın irâdesi dışında meydana gelen fiillerde, ne mükâfât ne de mücâzât vardır. Nitekim oruçlu bir kimsenin irâdesi dışında, unutarak yeyip içmesi orucu bozmaz ve bu sebeple herhangi bir cezâ tahakkuk etmez.

ALLAH’IN İZNİ OLMADAN YAPRAK BİLE KIMILDAMAZ

Cenâb-ı Hak, âyet-i kerîmede; “Allâh her şahsı, ancak gücünün yettiği ölçüde mükellef kılar...” (el-Bakara, 286) buyurduğu vechile, insanoğluna tâkatinden fazlasını yüklememiştir. Lâkin her insanı tâkati kadarından da mes’ûl kılmıştır. Tâkati olduğu hâlde îcâbını yerine getirmeyip suçu kadere yüklemek, kişinin gaflet ve cehâletinin eseridir. Kâinatta bir yaprak bile Allâh’ın irâdesi olmadan kıpırdayamaz. Yâni Cenâb-ı Hakk’ın her oluşta irâdesi bulunmakla birlikte, rızâsı ise sadece hayırdadır. Âyet-i kerîmelerde Cenâb-ı Hak şöyle buyurur:

“Şüphe yok ki Allâh zerre kadar haksızlık etmez...” (en-Nisâ, 40)

“Başınıza gelen herhangi bir musîbet, kendi ellerinizle işledikleriniz yüzündendir. (Bununla beraber) Allâh birçoğunu da affeder.” (eş-Şûrâ, 30)

KADERİ SUÇLAMAK DOĞRU MU?

Hazret-i Mevlânâ -kuddise sirruh- da, âdeta bu âyetlerin tefsîri sadedinde, cüz’î irâdeleri nisbetinde insanların mes’ûl olduklarını ve suçu kadere yıkmamak gerektiğini Mesnevî’sinde şöyle ifâde eder:

“Eğer sana bir diken batmış ise, bil ki o dikeni sen dikmişsindir! Şâyet yumuşak ve latîf kumaşlar içinde isen, o kumaşı da sen dokumuşsundur!”

Gözün görme, kulağın da işitme tâkati belli bir mesâfeye kadardır. O mesâfeden uzak olanı görmek ve işitmek imkânsızdır. Bunun gibi kazâ ve kaderin de lâyıkıyla idrâki, beşerî tâkatin üzerindedir. Çünkü bizler hâdiseleri sebep ve bahânelerle bilip çözmeye çalışırız. Onun ardındaki hikmeti ekseriyetle idrak edemeyiz. Nitekim kazâ ve kaderin sırrını soran birine Hazret-i Alî -radıyallâhu anh:

CÜZÎ İRÂDEYİ İNKÂR ETMEK

“O mevzu, derin bir deryâdır!” buyurmuştur. Zekâsına güvenip o deryâda yüzmeye çalışanların pek çoğu, ya kulun hiçbir irâdesi olmadığını savunan “cebrîler”, ya da her hususta mutlak bir irâde sâhibi olduğunu iddiâ eden “kaderciler” gibi, bâtıl girdaplarda döner dururlar. Nihâyet o dipsiz ve sâhilsiz denizde boğulurlar. Bu yüzden insanın mes’ûliyetinin kaynağını teşkil eden irâdenin hududlarını doğru bir şekilde tesbit etmedikçe, yanlışa sürüklenmekten kurtulamayız. Kulu, fiilinin yaratıcısı görerek irâde ve tercih kudretini putlaştırmak gibi, cüz’î irâdeyi inkâr edip insanı otomat bir varlık olarak kabul etmek de dînimizin temel kâidelerine zıt bir keyfiyettir. Doğru olan, insanın bir irâde ve tercih sâhibi olduğu, ancak bunun da Cenâb-ı Hak tarafından bahşedildiğidir.

Akıl ve idrâkin âciz kaldığı böyle bir mevzûda, teslîmiyetle gönül âleminde bir miktar mesâfe daha kat etmek mümkünse de, bu işin sırrını mutlak mânâda çözebilmek mümkün değildir. Bunu kavrayıp haddini bilmek ve ötesini zorlamamak, kâmil bir kulluğun îcâbındandır.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Son Nefes, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

CÜZİ İRADENİN ETKİSİ NEDİR?

Cüzi İradenin Etkisi Nedir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.