Yâsin Suresi 20. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Yâsin Suresi 20. ayeti ne anlatıyor? Yâsin Suresi 20. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Yâsin Suresi 20. Ayetinin Arapçası:

وَجَٓاءَ مِنْ اَقْصَا الْمَد۪ينَةِ رَجُلٌ يَسْعٰى قَالَ يَا قَوْمِ اتَّبِعُوا الْمُرْسَل۪ينَۙ

Yâsin Suresi 20. Ayetinin Meali (Anlamı):

Derken, şehrin tâ öbür ucundan bir adam koşarak geldi. Ayağının tozuyla şunu söyledi: “Ey kavmim! Gelin, bu elçilere uyun!”

Yâsin Suresi 20. Ayetinin Tefsiri:

Şehrin en uzak ucundan koşarak gelen o talihli adam, Habîb-i Neccâr’dır. Gelip ayağının tozuyla elçilere arka çıktı. Halka nasihat edip, onlardan elçilere tâbi olmalarını istedi. Çünkü kalbine iman dürbünü takmış o Allah adamı, elçilerin nasıl bir şahsiyet ve hususiyette seçkin insanlar olduğunu derhal anlamıştı. Bunlar sıradan insanlar değildi. Allah’ın dinini tebliğ ediyorlar, tebliğlerine karşılık hiçbir ücret talep etmiyorlardı. Doğru yol üzere bulunuyor, insanları da o yola çağırıyorlardı. Bunun akabinde Habib-i Neccâr sözü tevhide getirip kendisinden misal vererek nasihatlerine şöyle devam etti: “Bu elçilerin davet ettiği esas, şirki terk edip Allah’ın birliğini kabuldür. Ben de bir olan Allah’a inanıyor ve O’na kulluk yapıyorum. Çünkü beni yoktan var edip ruhumla bedenimle bana en güzel insan kıvâmı veren O’dur. Siz de O’na kulluk etmelisiniz; çünkü sizin dönüşünüz de O’na olacaktır. O’nun dışında taptığınız putların bize bir fayda ya da zararı yoktur. Meselâ Allah Teâlâ bize bir zarar vermek istese, onlar bu zararı engelleyemezler. Bizi helak etmek istese, onlar bizi Allah’ın azabından kurtaramazlar. O halde Allah’ı bırakıp putlara tapmak apaçık bir sapıklıktır. İşte bu sebepledir ki ben, putları terk edip benim de sizin de Rabbimiz olan Allah’a iman ettim. Eğer sözümü dinleyip gereğini yaparsanız bu sizin için faydalı olacaktır.”

Fakat o zalim halk, Habib-i Neccar’ı dinlemediler:

Yâsin Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Yâsin Suresi 20. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.