Üseyd Bin Hudayr (r.a.) Kimdir?

Üseyd bin Hudayr (r.a) kimdir? Üseyd bin Hudayr (r.a) nasıl bir ahlaka sahiptir? Üseyd bin Hudayr'ın faziletleri (r.a) nelerdir? Üseyd bin Hudayr'ın (r.a) hayatı...

Üseyd bin Hudayr radıyallahu anh Kur'ân aşığı bir sahabidir. Evs kabilesinin ileri gelenlerinden olup babası Hudayr, Cahiliye döneminde bu kabilenin reisi idi.

"Ebû Yahya" künyesiyle anılan Üseyd bin Hudayr, ilk Medine muallimi Mus'ab'ın (r.a.) rahmet ve şefkat dolu tavırlarıyla İslâm'ı tanımıştır. Onun Müslüman oluşu şöyle olmuştur.

KUR'ÂN MUALLİMİ

Medineli Müslümanlar Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem den kendilerine Kur'ân'ı öğretecek bir muallim istemişlerdi. Sevgili Peygamberiniz de genç Mus'ab'ı bu vazife için seçip, göndermişti. Mus'ab bin Umeyr (r.a.) Medine'ye geldiğinde Es'ad bin Zürare'nin (r.a.) evinde misâfir kalmıştır. Mus'ab (r.a.) İslâm'ı anlatıyor, gelenlere Kur'ân'dan ayetler okuyordu. Bir müddet sonra kabilelerden guruplar halinde gelip Müslüman olanlar çoğalmaya başladı. Evs'in ileri gelenlerinden Sa'd bin Muaz ile Üseyd bin Hudayr bunun önünü almak için Mus'ab'ı yurdlarından çıkarmak istediler. Sa'd, Es'ad bin Zümre'nin (r.a.) teyze oğlu oluyordu. Bu sebepten; "Benim akrabam olmasa idi bu işi ben görürdüm" diyerek Üseyd'i Mus'ab'a gönderdi.

Es'ad bin Zürare (r.a) uzaktan Üseyd'in, mızrağı elinde öfkeli öfkeli geldiğini gördü ve Mus'ab (r.a.): "Bu gelen kavminin efendisi, en akıllı ve en olgun kişisidir. O Müslüman olursa çok kişi İslâm'a girer. Ona iyi davran." diye bilgi verdi.

Üseyd hiddetle topluluğa geldi ve Mus'ab'a (r.a.) dönerek: "Bu sizin yaptığınız nedir? Niçin bizim zayıflarımızın akılları ile oynuyorsunuz? Eğer sağ kalmak istiyorsanız burayı terkedin." dedi. Mus 'ab (r.a.) ona şefkat ve merhamet dolu nazarlarla baktı ve: "Ey kavminin efendisi hele gel yanımıza bir otur. Söylediklerimizi bir dinle, şayet beğenirsen kabul edersin, beğenmezsen kabul etmezsin" diyerek Üseyd'i sakinleştirdi. O da mızrağını yere dikti ve oturdu. Mus'ab (r.a.) ona İslâm'ı anlattı ve Kur'ân'dan ayetler okudu.

Kur'ân'ın rahmet damlacıklarının gönlünü yıkadığı Üseyd biraz sonra: "Söylediklerin ne kadar güzel?" demeye başladı. "Müslüman olmak istediğinizde ne yaparsınız?" diye sordu. Mus'ab (r.a.) ona: "Boy abdesti alıp elbiselerini temizlersin ve Allah'tan başka tanrı olmadığına, Muhammed'in (s.a.) Allah'ın kulu ve elçisi olduğuna şehadet edersin.' diye cevap verdi. Üseyd derhal kalktı gitti. Az sonra temizlenmiş olarak geldi ve kelime-i şehadeti getirerek İslâm'ın rahmet iklimine girdi.

Üseyd (r.a.) kavminin efendisiydi. O asaleti ve zekâsıyla tanınırdı. Kılıç ve kalem erbabındandı. Binicilik ve atıcılığın yanında okuma yazma bilen ender kişilerden birisiydi. Onun delaletiyle Sa'd bin Muaz başta olmak üzere Evs'den bir çok kişi Müslüman olmuştur.

KUR'ÂN OKURKEN MELEKLERİN DİNLEDİĞİ SAHABİ

Üseyd bin Hudayr (r.a.) artık Allah yolunda savaşan bir mücâhid yahut Allah'ın kitabını okuyup ağlayan bir Kur'ân aşığı olarak tanınıyordu. O, öylesine Kur'ân'a sarıldı ki, bir âşıkın mâşukuna tutulduğu gibi... Onun en çok sevdiği, zevk aldığı şey Kur'ân okumaktı. Bilhassa geceleri kalkar, her tarafın sessizliğe büründüğü o lahuti vakitte tatlı sesiyle, yanık yanık Kur'ân okurdu. Okudukça gönlünün arındığını ve imanının arttığını söyleyen Üseyd'in (r.a.) Kur'ân'a bu derece düşkünlüğünü kendi rivayet ettiği hadisten öğrenmekteyiz.

"Bir gece yarısı Üseyd (r.a.) evinin avlusunda oturuyordu. Oğlu Yahya'da yanında uyumaktaydı. Allah yolunda cihat etmek için hazırladığı kısrağı da biraz ilerde bağlı bulunuyordu. Gece sâkin, gökyüzü berrak idi. Yumuşak ve tatlı sesiyle Bakara sûresinden (14) ayetlerini okumaya başladı. Bir ara kısrağının sesini duydu. O, okuyama devam ederken kısrağı da bağını koparırcasına şaha kalkmaya başladı. Susunca, kısrak da sakinleşiyordu. Bir kaç defa böyle tekrar okumaya başlayıp, kısrağı ürkerek şahlanınca Üseyd (r.a.) oğlu Yahya'yı geriye çekti. Bu sırada başını kaldırıp göğe baktığında, beyaz bulut gölgesine benzer bir sis içinde bir takım yıldızların kandiller gibi parlamakta olduğunu gördü.

Sabah olunca Resûlullah'a (s.a.) koşan Üseyd (r.a.) gördüklerini anlatır. Bunun üzerine Sevgili Peygamberimiz: "Oku ey Hudayr oğlu, oku ey Hudayr oğlu" buyurur. Üseyd de:

"Ya Resülallah! atın Yahya'yı çiğnemesinden endişe ettim de kestim. O sırada gökyüzünde bulut gölgesine benzer bir beyazlık oluştu, içinde yıldızların kandiller gibi parladığını gördüm. Sonra bu beyazlık göğe doğru yükselerek görünmez oldu." dedi.

Resûl-i Ekrem (s.a.) Efendimiz: "Bilir misin onlar nedir?" buyurdu. Üseyd: "Hayır" dedi. Fahri Kainat (s.a.) Efendimiz: "Ey Üseyd onlar meleklerdi. Senin sesine yaklaşmışlardı. Eğer sen Kur'ân okumaya devam etseydin, sabaha kadar melekler seni dinlerlerdi. İnsanlar da ona bakardı, halkın gözünden gizlenmezdi." buyurdu.

İşte böylesine gönlü Kur'ân aşkıyla dolu olan kimseyi, melekler ziyarete gelir. Onun Kur'ân'ını dinlemek için ashabı kiram yarış ederdi. Yerdekiler gibi göktekiler de onun okuyuşuna aşıktı. Şu mübarek üç aylarda Üseyd (r.a) gibi gönüllerimizi Kur'ân'la doldurmaya ve onun rahmet pınarlarından doya doya içmeye ne dersiniz?

Üseyd bin Hudayr (r.a.) bütün savaşlarda bulunmuş, Uhud'da yedi yerinden yara almıştır. Hendek, Hayber ve Mekke fethine de iştirak etmiş, H. 20 tarihinde Hz. Ömer (r.a.) devrinde darı bekaya irtihal etmiştir. Bizzat namazını Hz. Ömer (r.a.) kıldırarak Cennet-i Bakî'a defnedilmiştir.

ÜSEYD BİN HUDAYR'IN FAZİLETİ

Üseyd (r.a.)'ın fazileti hakkında Hz. Aişe (r.anha) validemiz şöyle buyurmuştur:

"Ensar'dan üç zat vardır. Fazilete kendilerinin üstünde kimse sayılamazdı. Üçü de Benî Abdil-Eşhel'den olup onlar; Sa'd bin Muaz, Üseyd bin Hudayr ve Abbad bin Bişr radıyallahu anhümdür." Cenabı Hak'tan şefaatlerini niyaz ederiz.

Kaynak: Mustafa Eriş, Altınoluk Dergisi, 1994 - Ocak, Sayı: 095, Sayfa: 026

 

İslam ve İhsan

MELEKLERİN DİNLEMEYE GELDİĞİ SAHABİ

Meleklerin Dinlemeye Geldiği Sahabi

SAHABELERİN HAYATI

Sahabelerin Hayatı

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

  • allah razı olsun

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.