“Bâr Olma, Yâr Ol!” ile Ne Kastediliyor?

Şeyh Sâdî Hazretleri'nin kıssasından almamız gereken ibret ve dersler nelerdir? “Bâr Olma, Yâr Ol!” ile ne kastediliyor? Tevekkül nasıl olmalıdır? “Bâr Olma, Yâr Ol!” çağrısının hayatımıza etkileri...

Şeyh Sâdî Hazretleri buyurur:

“Bir adam, sakat ve kötürüm bir tilki görmüş. Bakmış ki hayvancağızın ne eli var, ne de ayağı, fakat hayâtiyetini devam ettiriyor. Cenâb-ı Allâh’ın bu lûtfuna hayret etmiş ve:

«Bu hayvan ne yer, ne içer, nasıl geçinir?» diye düşünmüş.

Tam bu sırada, çakal avlamış olan bir aslan oradan geçmiş. Aslan, çakalı yemiş, doymuş; bırakıp gittiği artığını da tilki yemiş, o da doymuş.

Adam başka bir gün, başka bir vesîleyle tilkinin yine karnının doyduğunu görünce şöyle demiş:

«Mâdemki tilkinin rızkı ayağına kadar geldi; o hâlde zahmete girip karınca gibi çalışmama ne lüzum var? Gidip bir köşede oturur, rızkımı beklerim. Allah kısmet etmezse aslan bile nasîbini bulamaz.»

Adamcağız bekledi durdu. Ne gelen var, ne giden. Ne bir tanıdığı uğradı, ne de bir yabancı. Zayıflayıp bir deri bir kemik kaldı. Sabrı tükendi, aklı fikri karıştı. Nihâyet, kaldığı mescidin mihrâbından şöyle bir ses işitti:

«Ey yanlış düşünceli, gâfil adam! Kendini sakat ve kötürüm tilki yerine koyma! Kalk git, aslan gibi yırtıcı ol. Öyle çalış ki aslan gibi senden de artık kalsın. Âciz tilki gibi artık yeme. Aslan gibi ensesi kalın iken, çaresiz kalmış tilki gibi oturan adamdan köpek daha iyidir.

Çalış, rızkını kazan. Hem kendin ye, hem de başkalarına yedir. Başkasının artığına göz koyma. Kolunun kuvvetiyle gayret göstererek nasîbini elde et ve başkalarını da rahat ettir. Âcizler gibi şunun bunun eline bakma.

Ey genç! Kendini düşürüp de «Aman elimden tutun!» deyip dilenme. Aksine, ihtiyar fakirin elinden sen tut.”

Yüce dînimiz İslâm, insanı “mükerrem” addeder. İslâm ahlâkının birçok kâidesi de, insanın bu yüksek kıymet ve şerefini muhafazaya hizmet eder. Meselâ İslâm, ölüm tehlikesi gibi zarûretler olmadıkça insanı, haysiyet kırıcı bir davranış olan dilenmekten, başkalarına el açmaktan men eder. Hâle rızâyı, sabrı, kanaati ve müstağnî kalmayı teşvik eder.

Nitekim bu düsturlara samimiyetle riâyet eden ecdâdımız Osmanlı’ya Avrupalı seyyah ve sefirler, “fakiri olsa da dilencisiz memleket” demişlerdir.

Yine İslâm, çalışıp elinin emeğiyle geçinmeyi, veren elin alan elden üstün olduğunu telkin eder.[1]

Nitekim Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh-; “Biz tevekkül ehliyiz.” diyerek, mescidde oturup, gelen gidenin sadakasıyla geçinmeyi alışkanlık hâline getirenleri; “Siz teekkül ehlisiniz! (Hazır yiyicilersiniz!)” diyerek azarlamış ve onları dağıtmıştır.[2]

Zira gerçek bir tevekkül, öncesinde samimî bir gayret, emek, azim ve tedbirin bulunduğu bir kalp amelidir. Nitekim âyet-i kerîmede:

“…(Bir iş hususunda) karar verip azmettin mi, artık Allâh’a dayanıp güven…” (Âl-i İmrân, 159) buyrularak, tevekkülden önce azmin gerekli olduğu beyân edilmektedir.

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de tedbirsiz tevekkülü yasaklamıştır.

Bir bedevî:

“–Yâ Rasûlâllah! Devemi çölde bırakıp tevekkül ediyorum!” dediğinde Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“–Önce deveni bağla; ondan sonra tevekkül et!” buyurmuştur. (Tirmizî, Kıyâmet, 60)

Velhâsıl müʼmin dâimâ; “Bâr olma, yâr ol!” düstûruna uymalıdır. Yani gücü-kuvveti yerindeyken başkalarının yükünü hafifleten bir dost olmalı, fakat dostlarına bile yük olmamaya gayret etmelidir.

Dipnotlar:

[1] Müslim, Zekât, 97; Tirmizî, Zühd, 32.

[2] Bkz. İbn-i Ebi’d-Dünyâ, et-Tevekkül, s. 45, thk. Câsim Süleyman el-Füheyd ed-Devserî, Beyrut 1407/1987.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altınoluk Dergisi, 2025 – Temmuz, Sayı: 473

İslam ve İhsan

TEVEKKÜL (ALLAH TEÂLÂ'YA GÜVENMEK) İLE İLGİLİ HADİSLER

Tevekkül (Allah Teâlâ'ya Güvenmek) ile İlgili Hadisler

TEVEKKÜL NE DEMEK?

Tevekkül Ne Demek?

TEVEKKÜL VE TESLİMİYET İLE İLGİLİ ÖRNEKLER

Tevekkül ve Teslimiyet İle İlgili Örnekler

HAK DOSTLARININ GÖZÜNDEN TEVEKKÜL

Hak Dostlarının Gözünden Tevekkül

ALLAH'A TEREDDÜTSÜZ İMAN VE TAM GÜVEN (YAKİN VE TEVEKKÜL) İLE İLGİLİ AYET VE HADİSLER

Allah'a Tereddütsüz İman ve Tam Güven (Yakin ve Tevekkül) İle İlgili Ayet ve Hadisler

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.