Suriyelilerin Medyada Olumsuz Temsil Edilmesi Toplumda Ön Yargıya Neden Oluyor

"Suriyelilere söz hakkı tanınmaması ve sosyal medya tarafından etiketlenmeleri sadece Suriyelileri değil toplumu olumsuz etkiliyor. Sosyal medyada sığınmacılara yönelik etiketlemeler nefret söylemine sebep oluyor."

Işık Üniversitesi İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi İnsan ve Toplum Bilimleri Bölüm Başkanı Doktor Müzeyyen Pandır, medyada Suriyelilerin olumsuz şekilde temsil edildiğini belirterek, "Yanlış algılar, gruplar arasındaki sosyal ilişkilere yansıyarak Suriyelilerin toplumda kötü muamele görmelerine ya da dışlanmalarına neden oluyor. Özellikle nefret söyleminin şiddet eylemine dönüşme potansiyeline dikkat etmeliyiz." dedi.

Pandır, Türkiye'deki Suriyelilerin medyada temsil edilme şekillerinin toplum üzerindeki etkisini değerlendirdi.

Toplumda çoğunluk olan grupların medyada temsil edilirken olumlu değerlerle ilişkilendirildiğini kaydeden Pandır, etnik ve dini azınlıklar, göçmenler, mülteciler gibi grupların ise farklılıkları nedeniyle olumsuz özelliklerle bağdaştırıldığını ifade etti.

Pandır, toplumda baskın ve azınlık gruplar arasında ayrım yapıldığına dikkati çekerek, "'Öteki' ve 'biz' olmak üzere iki ayrı grup belirleniyor. Aslında çoğunluğu temsil eden grup da homojen değil ama toplum farklılıkları toplumsal bütünlük için eritiyor. Böylelikle çoğunluk grup ortaklıklar, azınlık grup ise farklılıklar üzerinden temsil ediliyor. Azınlık grup, kendi aralarında aynı ama 'bizden' farklıymış gibi gösteriliyor. Sonuç olarak temsil aracılığıyla 'biz' ve 'ötekiler' arasında sosyal mesafe inşa ediliyor." diye konuştu.

Türkiye'deki Suriyelilerin temsil edilme biçimlerinin de benzer şekilde yapıldığını dile getiren Pandır, resmi statüleri geçici koruma altında bulunan Suriyelilerin sıklıkla mülteci, sığınmacı veya göçmen olarak anıldığını ifade etti.

Pandır, Suriyelilerin temsil edilirken "stereotipik" mülteci ve sığınmacı özellikleriyle iki kutupta temsil edildiğine değinerek, şöyle devam etti:

"Suriyeliler, yardıma muhtaç, mağdur veya tehdit unsuru oluşturan insanlar olarak görülüyor. Savaştan kaçıp Türkiye'ye sığınan Suriyeliler özellikle savaşın ilk yıllarında, savaş mağduru ve geçici misafir olarak görülüyordu ancak Suriye'de barış ortamının sağlanamaması, geri dönüşün uzaması ve Türkiye'de kalmalarıyla kamuoyundaki mağduriyet algısı zamanla tehdit algısına dönüştü. Artık sıklıkla ülkenin kaynaklarını kullanan ekonomik tehdit ya da suça karışan insanlar olarak temsil ediliyorlar."

Suriyelilerin nasıl temsil edildiği kadar nasıl temsil edilmedikleri de önemli

Suriyelilerin nasıl temsil edildiği kadar, nasıl temsil edilmediklerinin de önemli olduğuna dikkati çeken Pandır, "Suriyeliler arasında eğitim düzeyi yüksek, öğretmen, iş yeri sahibi, topluma uyum sağlamış ve katkı sunan kişiler de var ama bu Suriyelileri medyada az görüyoruz. Görünür kılınmadıkları için topluma katkıları fark edilmiyor ve toplum onları olumsuz şekillerde algılıyor. Genelde tek tipte ve olumsuz şekilde temsil ediliyorlar." ifadesini kullandı.

Pandır, medyanın bilinçli veya bilinçsiz şekilde politik olduğunu, bu nedenle medyada paylaşılan haberlere karşı sorgulayıcı yaklaşılması gerektiğini aktararak, medyanın konuyu ele alış biçiminin toplumsal algıyı, duygu ve düşünceleri etkilediğinin altını çizdi.

Suriyelilerin kendilerini temsil edebilecek platformlara sınırlı şekilde ulaşabildiğine işaret eden Pandır, şu değerlendirmede bulundu:

"Suriyelilerin kendi sorunlarını duyurabilmesi, çözüm arayışları ve sosyal ağ kurabilmeleri için sosyal medya platformları önemli ancak amaç halkla aralarındaki sosyal mesafenin azaltılmasıysa önemli olan ana akım medyada kendilerini temsil edebilmeleri. Haberlerde, tartışma programlarında mülteciler veya göçmenlerle ilgili konularda onların da görüşüne yer verilmesi gerekiyor. Sorumlu yayıncının, konunun tüm taraflarını tartışmaya dahil etmesi gerekir ama bu durum ana akım medyada sıkça ihmal ediliyor."

Pandır, Suriyelilere söz hakkı tanınmaması ve sosyal medya tarafından etiketlenmelerinin sadece Suriyelileri değil tüm toplumu olumsuz etkilediğini belirterek, sosyal medyada sığınmacılara yönelik etiketlemelerin nefret söylemine sebep olduğunu kaydetti.

"Nefret söyleminin şiddet eylemine dönüşme potansiyeline dikkat etmeliyiz"

Dezenformasyon ve propaganda nedeniyle Suriyelilere yönelik yanlış bilgilerin hızlı şekilde yayıldığına vurgu yapan Pandır, "Bu algılar, gruplar arasındaki sosyal ilişkilere yansıyarak bu insanların toplumda kötü muamele görmelerine ya da dışlanmalarına neden oluyor. Özellikle nefret söyleminin şiddet eylemine dönüşme potansiyeline dikkat etmeliyiz. Temsil, toplum için gerçek etkiler ve sonuçlar doğuruyor." şeklinde konuştu.

Pandır, Suriyelilerin medyada temsili konusunda pek çok çözüm önerisi olduğunu aktararak, çocuklar, yaşlılar mülteciler gibi azınlık ve dezavantajlı grupların haklarını korumaya yönelik yaklaşımlardan bahsetti.

Toplumda dezavantajlı gruplarla empati gelişimini sağlayan temsil ve yayın pratiklerine odaklanılması gerektiğinin altını çizen Pandır, "Sorunların kişilerin kontrolü dışında ve başkalarının sorumluluğunda geliştiği hatırlatılmalı. Ayrıca mülteci, sığınmacı, göçmen ve pek çok farklı kavramlarla genellediğimiz insanların aslında bizler gibi sıradan insanlar olduğuna dair farkındalık ve empati gelişimini destekleyen girişimler gerekiyor." görüşünü paylaştı.

Suriyelilerin kendilerini ifade edebilmelerinin toplumda empati gelişimi için önemli olduğuna değinen Pandır, sözlerini şöyle tamamladı:

"Empati gelişimi için Suriyelilerin kendilerini anlatabilmelerinin önemli olduğunu belirttim ama gruplar arası ilişkilerin sağlıklı olmadığı ortamda bu her zaman olumlu sonuçlar doğurmayabilir. Toplum, öteki olarak konumlandırdığı grubun anlatılarını en başından dışlayıp marjinalleştirebilir. Böyle durumlarda, toplumda farkındalık yaratmak için görüşlerine saygı duyulan, tanınmış ve güvenilir kişilerin öne çıkarılması faydalı olabilir."

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.