Sultan Iı. Abdülhamit’in Hatıraları

Yazar Bahadır Yenişehirlioğlu, Osman Nuri Topbaş’ın kaleme aldığı Tarihe Yolculuk eserinden “Sultan II. Abdülhamit’in Hatıraları” kesitini seslendiriyor. Erkam Tv hesabına abone olarak video serisini takip edebilirsiniz…

II. Abdülhamid’in, bu ulvî ahlâkı ve vatan muhabbetine rağmen mâruz kaldığı hâller genci çok üzdü ve düşündürdü. Birden mahzunlaştı. “Aman yâ Rabbî, ne günler geçmiş, neler yaşanmış!” diye hayıflandı.

Şâdiye Sultan, babasının yüksek karakter ve şahsiyetini gösteren şu sözleriyle sohbetini bitirdi:

“Babam tahtan indirilince, yaka-paça tutuklanıp götürüldük. Sirkeci istasyonundan subayların refâkatinde trene bindirildik ve derhal sessizce hareket ettik. Babama bakıyordum, sâkindi. Hâlinde telâş ve keder görünmüyordu. Ye’simi ve mahzun mahzun baktığımı görünce:

«–Benim teessürüm sizin gibi gençlerin ve saraydaki kızların taarruz ve tecâvüze mâruz kalmaları ihtimâlini düşünmekten ileri geliyor. (Çünkü saray işgâl edilmiş, eli süngülü askerler hareme kadar girmişlerdi.) Bana gelince canımın hiç kıymeti yoktur. Ecdâdım bu devlet ve millete büyük hizmetler îfâ ettikleri hâlde birçokları ne felâketlere, ne fecî âkıbetlere uğramışlardır. Hânedânımızın kıymetini hiçbir zaman takdir edemediler. Vatanımız diye Meşrûtiyet’in başından beri bar bar bağıranlar içinde, vatan mefhûmunun ne olduğunu bilmeyen gâfiller çoktur. Farkında olmadan yaptığım hatâlar bulunabilir. Kusurdan yalnız Allâh münezzehtir. Ben bir insanım ve milletime hizmet ettiğime kâniim» dedi.

Tahtı, sarayı, hazînesi ve askerleri elinden alındıktan sonra, böyle karanlık bir gecede, silâhların tehdidi altında, hangi âkıbetin bizi beklediği meçhul iken, babamın hâkimâne bir edâ ile söylediği bu sözleri dinlediğim vakit, hayâtımda onun o kadar büyük, o kadar kuvvetli ve o kadar sabırlı bir insan olduğunu ilk defa anlıyordum.”[1]

Genç bunları duyup öğrendiği için bir taraftan mahzun oluyor, bir taraftan da seviniyordu. Yaşanan hâdiselere üzülüyor, ancak bunları öğrendiği ve artık arkadaşlarına da anlatabileceği için huzur duyuyordu. İyi ki Târih Baba ile beraberdi. Onunla birlikte olmak kendisine çok şeyler öğretiyordu.

SULTAN II. ABDÜLHAMİT’İN GAZİLERE YAPTIĞI BASTONLAR

Târih Baba, gencin işbâ hâlindeki merakını tatmin için iki hâtıradan daha bahsetmek istedi. Genç kendisini pür dikkat dinliyordu:

“1897 senesinde Türk-Yunan Harbi zaferle neticelenmiş ve yıllardır sevince hasret İslâm âleminin mağlûbiyetlerle kırık gönlü huzur ve sevinçle dolmuştu. Fakat Abdülhamid Hân’ın sevincini bir dert gölgelemekteydi. Sultan, savaşta yaralananların hepsini İstanbul’a getirtmiş, onları Gümüşsuyu Hastanesi’ne, Şişli’de yeni yaptırdığı Etfal Hastanesi’ne ve Yıldız Sarayı’nın bitişiğindeki sergi binâsına yerleştirerek tedâvilerini başlatmıştı. Hastaların durumunu günü gününe tâkip ediyor ve yaralıların istatistiklerini tutturuyordu.

Aynı zamanda usta bir marangoz olan müşfik Sultan, marangozhânesine gitti ve Yüzbaşı Mehmed Efendi’ye seslendi:

«–Haydi Mehmed Usta! Yüz elli tane baston ağacı kesiver!»

Yüzbaşı şaşırmıştı. Merakla sordu:

«–Ferman efendimizindir; lâkin bu kadar baston ağacı ne olacak hünkârım?»

Yüzünde hayırlı bir iş yapmanın mutluluğu okunan Sultan cevap verdi:

«–Tahkîk ettim, yaralılarımızın birçoğu ayaklarından yara almışlar. Bunlar iyileşseler bile ileride bastona ihtiyaçları olacak. Onları hastaneden taburcu edip memleketlerine gönderirken kendilerine birer baston hediye edeceğim.»

Bak evlâdım, bu ne merhamettir ki Sultan kendi eliyle askerlerine baston yapıyor!

SULTAN II. ABDÜLHAMİT’İN EKMEK FİYATINA MÜDAHALESİ

II. Abdülhamid Han Hazretlerinin tebaasına düşkünlüğünü gösteren şu misâli de iyi dinle:

Zamanın fırıncıları, okkası 30 paraya satılan ekmeğin fiyatına 10 paralık bir zam yapmak istemişlerdi. Şefkatli Sultan onları huzûruna çağırdı ve şöyle dedi:

«–Siz yine ekmeği 30 paraya satmaya devâm edin. Sattığınız her ekmek için istediğiniz 10 parayı ben vereceğim.

Çünkü bir memlekette ekmek fiyatına zam yapılırsa, bunu bütün zarûrî ihtiyaçların pahalılaşması gibi bir hareket tâkip eder ki, halkımız bundan büyük ıztırap çeker.»[2]

Nitekim II. Abdülhamid Han, vefât edip Beylerbeyi Sarayı’ndan ebedî istirahatgâhı olan Dîvanyolu’ndaki Sultan Mahmud Türbesi’ne doğru uğurlanırken, bütün evlerin pencerelerinden sarkan mahalle halkı:

«–Bizi doyuran pâdişâhım, bizi bu hâlde bırakıp nereye gidiyorsun?» diye ağlamışlardı.[3]

İşte evlâdım, ecdâdının arasında böyle ulvî şahsiyetler vardır. Onların hayâtını ne kadar araştırıp öğrensen azdır.”

Bundan sonra Târih Baba, îmanlı Türk milletinin artık bitmiş, tükenmiş sanıldığı demlerde dahî nice zaferlere mühür vurabilecek kudrette olduğunu göstermek için genci Çanakkale şühedâsının yanlarına götürdü.

Dipnotlar:

[1] Şâdiye Sultan, a.g.e., s. 38.

[2] Nihat Sâmi Banarlı, Târih ve Tasavvuf Sohbetleri, İstanbul 1984, s. 148.

[3] İlber Ortaylı, Osmanlıyı Yeniden Keşfetmek, İstanbul 2006, s. 83.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Tarihe Yolculuk, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

ŞADİYE SULTAN’IN HATIRALARI

Şadiye Sultan’ın Hatıraları

SULTAN 2. ABDÜLHAMİT KİMDİR?

Sultan 2. Abdülhamit Kimdir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.