Sözde ve Nişanda Dikkat Edilecek Hususlar

Toplumumuzda evlenecek şahıslar, nişanlılık denilen bir devre geçiriyor. Bu esnâda birçok problem yaşanıyor. Nişanlılık devresinde iki tarafın; gezme, birbiriyle konuşma vs. gibi mevzûlarda dikkat edeceği hususlar nelerdir? Osman Nuri Topbaş Hocaefendi söz ve nişan döneminde bir müslümanın dikkat etmesi gereken kuralları anlatıyor.

Ailenin sıhhatli ve sarsılmaz bir yapıda kurulması şarttır. Dolayısıyla âileyi düzgün ve doğru temeller üzerine kurmak, sadece nişanlılık devresi değil, baştan sona her safhada ilâhî ölçü ve denge içerisinde hareket etmeye bağlıdır. Ancak maalesef zamanımızda birtakım kimseler, nişanlılık devrelerinde, sanki evlilik gerçekleşmiş gibi davrandığından birçok hatâlar ve tıkanmalar, tamir edilemez gönül yaralanmaları meydana gelmektedir.

İfade etmelidir ki, söz kesme ve nişan safhası, iki tarafın birbirine evlilik yolunda karar verip anlaşmasından ibarettir. Yani bu safha, nikâh safhası gibi değildir. İki taraf da henüz birbirine mahremdir, yani aralarından haram duvarı kalkmış değildir. Dolayısıyla bu haram sınırına ve helâl hududuna dikkat etmek gerekir. Kısacası birbiriyle nişanlı olup da nikâhı kıyılmamış iki tarafın, tenha yerlerde başbaşa bulunmaları, lüzumundan fazla konuşmaları ve beraberlikleri aslâ uygun değildir. Böyle hâllerin günümüzde sayısız tahribatlarına hepimiz şâhit oluyoruz.

soz_tepsisi

İLK NİKAH NASIL KIYILDI?

Bu hususta İbn-i Abbas’ın şu rivâyetini hatırlatmak isterim:

Cenâb-ı Hak, Havvâ vâlidemizi, Hazret-i Âdem’in sol kaburga kemiğinden yarattı. Âdem -aleyhisselâm- o esnâda uyumaktaydı. Uyanıp yanında bir filiz gibi Havvâ’yı görünce, kalbi ona aktı ve elini uzattı. Melekler haykırdı:

“–Yâ Âdem, dokunma ona!.. Henüz nikâhın kıyılmadı!..”

Bundan sonra Hazret-i Âdem ile Hazret-i Havvâ’nın nikâhları kıyıldı. Mehrin şartı da, üç kere Hazret-i Muhammed Mustafa’ya salevât-ı şerîfe getirilmesi olarak gerçekleşti.

Bu, Allah huzurunda ve Muhammedî hakîkat önünde ilk nikâhın başlangıcı oldu.

Böylece nikâh, Hazret-i Muhammed Mustafa’ya salevât ile ulvî bir mânâ kazandı. Rahmet, bereket ve feyiz tecellîleri ile doldu.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Huzurlu Aile Yuvası, Erkam Yayınları

NİŞANLILARIN EVLİLİK ÖNCESİ GÖRÜŞMESİ UYGUN MUDUR?

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.