Şâh-ı Nakşibend Hazretleri’nin Sözleri
Türkistan’da yetişen büyük mutasavvıf, Şâh-ı Nakşibend Hazretleri’nden hikmetli sözler.
Nakşibendiyye tarikatının kurucusu, Şâh-ı Nakşibend Hazretleri’nin hikmetli sözleri...
ŞÂH-I NAKŞİBEND HAZRETLERİ’NDEN HİKMETLİ SÖZLER
“Âlem-i kuds fezâsında uçabilmek için iki kanat lâzımdır. Biri, çok amel-i sâlih işlemek, diğeri de kendini kusurlu görmek.”[1]
***
“Bu yüce tarîkate sülûk edenlerin en kârlısı; tam bir niyaz, tevâzû ve tazarrû hâlinde yaşayıp yüksek himmet sahibi olanlardır. Bizi bu kapıdan geçirdiler. Ne bulduysam, niyaz, mahviyet, hiçlik ve yoklukta buldum.”[2]
***
“Bu yolda hiçliğe bürünmek, varlığı terk edip yokluk izhâr etmek ve mütevâzı olmak, büyük bir kârdır. Bunlar, büyük bir devlete nâil olmanın ipuçlarıdır.”[3]
***
Şâh-ı Nakşibend -kuddise sirruh- mânevî hâlleri gizlemeye dâir, şu mânâya gelen beyti sohbetlerinde sıkça okurlardı:
“İçten (Hakk’a) âşinâ ol, dıştan ise habersiz gibi (davran)! Böyle güzel bir usûl, cihanda az bulunur.”[4]
***
“‒Ebedî kurtuluşumuz için ne yapalım?» diye sorulduğunda Hâce Nakşibend Hazretleri şu cevâbı vermiştir:
«‒Son nefeste neyle meşgul olmak gerekiyorsa onunla meşgul olun!» Yani, son nefeste nasıl ki tamamen Hak Teâlâ’yı düşünmeniz lâzımsa, hayatınız boyunca da o şekilde uyanık olunuz!”[5]
***
“Allah Teâlâ, görülen, işitilen, hayâl edilen, düşünülen her şeyin dışındadır. (Kelime-i tevhîddeki) «Lâ (yani yoktur)» ifâdesinin hakîkati, Allah Teâlâ’dan bu tür şeyleri reddetmektir.”[6]
***
“Mâsivâya, yani kulu Allahʼtan uzaklaştıran dünyevî şeylere gönül bağlamak, bu yolda gidenler için en büyük gaflet perdesidir.”[7]
***
“İnsanların, Hak Teâlâ’dan uzak düşmelerinin sebebi, kendilerini uzak tutmaları ve kendi istekleriyle üzerlerine fazla dünya yükü almalarıdır. Yoksa feyz-i ilâhîde kusur yoktur.”[8]
***
“Cömert birinin evinde bulunan, onun ikramlarına nâil olur. Allah dostlarına hizmet ederek onların gönüllerine girenin de hâli böyledir!”[9]
Dipnotlar:
[1] Abdullah Dehlevî, Mekâtîb-i Şerîfe, s. 232, no: 119. [2] Salâhaddîn bin Mübârek Buhârî, Enîsü’t-Tâlibîn, s. 46. [3] Enîsü’t-Tâlibîn, s. 47. [4] Enîsü’t-Tâlibîn, s. 67. [5] Reşahât, s. 130. [6] İmâm-ı Rabbânî, Mektûbât, II, 200, no: 272. [7] Salâhaddîn bin Mübârek Buhârî, Enîsü’t-Tâlibîn, s. 78. [8] Pârsâ, Sohbetler, s. 36. [9] Reşahât, s. 165.
YORUMLAR