Şafii Mezhebine Göre Namazın Rükünleri Nelerdir?

Şafii mezhebine göre namazın rükünleri kaçtır ve nelerdir? Madde madde şafii mezhebine göre namazın rükünleri...

Şafii mezhebine göre namazın rükünlerini maddeler halinde sizler için derledik.

ŞAFİİ MEZHEBİNE GÖRE NAMAZIN RÜKÜNLERİ

  1. NİYET: Vaktin girdiğini, hangi namazı kılacağını bilmek ve bu ibâdeti Allâh için yapmayı kalben kasdetmektir. Niyetin namaza başlarken dil ile söylenmesi sünnettir. Kılınacak namazın sabah, öğle vb. farzı veya sünneti olarak belirtilmesi gerekir. Namaz mutlak nâfileyse, bu durumda namaz kılmaya niyet etmek yeterli olur.

Farz bir namazda namaz kılmayı kasdetmek, kılınacak namazın adını tayin etmek, kılınacak namazın farz olduğunu tavsif etmek şarttır. Kılınacak namaz, belli bir nafile ise; kasıd ve tayin şarttır. Mutlak nafile ise, sadece kasıd şarttır.

Niyetin, başlama tekbiri ile beraber getirilmesi gerekir. Yani Allahü ekber demekle beraber niyet kalpte bulunmalıdır ve namaz boyunca niyete aykırı şeylerden kaçınılmalıdır.

Kadın ve erkek cemaate imamlık yapan kişinin, “Ene imêmün limen tebianî” (Ben, bana uyanlara imamım) diye niyet etmesi gerekir. Cuma namazı’nda, iâde edilen namazda ve yağmurdan ötürü cem'-i tak­dim şeklinde kılınan namazda imamın niyet etmesi zorunludur.

Cemaatle namaz kılan kimsenin “uydum imama” demeyi ihmal etmemesi gerekir. Ancak bir kişi yalnız başına iftitah tekbiri­ni alıp namaza durur, daha sonra bir imamın farz kıldırmakta olduğunu görür­se, namazdayken ona tâbi olmaya niyet etmesi halinde namazı sahih olur.[1]

  1. İHRAM TEKBİRİ: Namaza, Rabbimize -celle celâluh- tâzimi ifade eden “Allâh-u ekber” diyerek başlamaktır. Bu tekbire, iftitah (başlama) ya da ihram/tahrim (namaz dışı davranışları haram kılma) tekbiri denir.

Rasûlüllah -sallâllâhü aleyhi ve sellem- namazı tarif eden bir hadisinde şöyle buyurmuştur:

“Namaz kılmak istediğinde tekbir getir. Sonra Kur’an’dan kolayına geleni oku. Sonra rükûya git ve vücudun mütmain kalacak şekilde rükûda kal. Sonra rükûdan tam doğrularak sakin bir şekilde ayakta dur. Sonra secdeye git ve vücudun mütmain kalacak şekilde secdede kal. Sonra başını secdeden kaldırarak sakin bir şekilde otur. Namazın bütününde bu şekilde hareket et.”[2]

Kişi, tekbire başladığı zaman ellerini kaldırır, tekbirin bitişi ile ellerini indirip göğüs altına bağlar.

  1. KIYAM: Namazda ayakta durmak demektir. Gücü yetenlere farz olan na­mazlarda ayakta durmak namazın bir rüknüdür. Ayette: "…Tam bir saygıyla Allah'ın huzurunda kıyam edin."[3] buyurulmuştur. Nafile namazlarda kıyam farz değildir ama ayakta durarak namaza tâzim göstermek Müslümanca bir tavır sergilemektir.

Kambur kimse gücü yettiği kadar doğrularak kıyam yapmaya özen göstermelidir. Ayakta durmaya gücü yetmeyen oturarak veya îma ile kılar. Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur: “Namazı ayakta kıl, eğer gücün yetmezse oturarak, yine gücün yetmezse yaslanarak veya sırt üstü kıl. Allâh kimseye gücünün yeteceğinden fazlasını yüklemez.”[4] Namaz esnasında rahatsızlanan namazını oturarak tamamlayabilir. Namazda duvara yaslanmak mekruhtur ama kıyam geçerlidir.

Şehirlerarası otobüsler veya trenler namaz vakitlerinde mola vermezlerse, yolcunun oturduğu yerde rukû ve secdeyi îmâ ile yaparak namazları kendi vakti içinde kılması gerekir. Hareket halindeki bir gemi veya uçak içinde namazlar oturularak kılınabilir, fakat ayakta ve kıbleye dönmeye çalışılarak kılınması daha faziletlidir.

  1. KIRAAT (FATİHA OKUMAK): Namazda Kur’ân kıraatinde bulunmak, bu amaçla Fatiha sûresini okumak farzdır. Allah Rasûlü -sallâllâhü aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Kıraatsiz namaz yoktur.”[5]

Her rek'atta Fâtiha'yı, başında besmeleyle birlikte okumak, Fâtiha'yı da başından sonuna kadar sırasıyla okumak gerekir. Namazın bir rek’atında Fâtiha’yı bilerek okumayan kişinin namazı geçersiz olur. Bir hadis-i şeriflerinde Sevgili Peygamberimiz bunu şöyle vurgulamaktadır: “Fatiha sûresi (Fâtihatü'l-kitâb) okunmadan namaz olmaz.”[6]

Şafi mezhebine göre imam Fatihâ’yı tamamlar tamamlamaz cemaat de ardı sıra Fâtiha'yı okumak zorundadır. Hanefîler ise cemaatin kıyamda sessiz beklemesi gerektiğini, "imamın kıraati, imama uyarak namaz kılan kişinin de kıraatidir."[7] hadis-i şerifine dayanarak bu esnâda Fatiha sûresi okumanın mekruh olacağını belirtmişlerdir.

Fâtiha’nın Arapça’dan başka bir dille okunması caiz değildir. Kur’ân-ı Kerîm’i hiç bilmeyenin namazda Fatiha yerine en az 156 harf miktarı Allah’ın adını zikret­mesi; "sübhânellâh, elhamdülillâh, lê ilêhe illallah, Allâhü ekbar, lâ havle velê guvvete illê billâh" vb. duâları tekrar etmesi gerekir. Bunları da bilmiyen kişi, Fatiha okuyacak kadar bir süre kı­yamda durmalıdır.

Namaza sonradan yetişen kimse, imam Fâtiha'nın bir kısmını veya tamamını okuduktan sonra gelip cemaate katılsa bu kişinin Fatiha okumasına gerek kalmaz. Onun Fatiha okumasını imam üstlenmiş olur.

  1. RUKÛ’: Namazda baş ve sırt düz ve yere paralel bir vaziyette eğilmek demektir. Kur’ân’da Allâh-u Teâlâ; “Ey iman edenler! Rukû ve secde edin” (Hac 77) buyurmuştur. Rükûnun geçerli olabilmesi için tuma’nine ile yapılmış olması şarttır. Tuma’nine, organların o hareket yapıldığında bir miktar düz ve hareketsiz durmasıyla gerçekleşir.

Hz. Aişe (r. anha) rukûda başın eğilmesi şeklini şöyle nakleder: “Rasülullah (s.a.v) rukûya gittiği zaman başını yukarıya doğru kaldırmaz, aşağı doğru da eğmezdi. İkisi arasında bir vaziyette tutardı.”[8] “Allah rasûlü rukûya gidince, sırtı üzerinde bir bardak su bulunacak olsa, hareket etmezdi.”[9] 

  1. İTİDÂL (KAVME): Rükûdan doğrularak bir süre dik durmaktır. İtidâl'in delili, Hz. Aişe'nin şu rivayetidir: “Hz. Peygamber başını rükû'dan kaldırdığında dümdüz dikilmedikçe secde'ye gitmezdi”[10] İtidal müddeti, çok kısa ve çok uzun olmamalıdır.
  2. SECDE: Her rek’atta iki kere secde etmek farzdır. Secde, yedi azanın yere teması ile yapılır. Peygamberimiz şöyle buyurur: “Ben yedi âzâ üzerine secde etmekle emrolundum. Bunlar da; alın, (eliyle burnuna da işaret etti), iki el, iki diz ve iki ayaktır.” [11]

Kişinin secde ettiği mekanda alnı altında pamuk veya ot gibi yumuşak bir şey bulunur veya araya konulan el, mendil gibi bir engel neticesinde başın ağırlığı secde yerine ulaştırılmazsa secde geçerli olmaz. Çünkü alnı yere koymak farzdır.

Secde esnasında ayak parmaklarının iç kısmının da yere temas etmesi gerekir. Ayak parmaklarının dışlarını ve uçlarını yere koymak yeterli değildir.

Secde, namazın en önemli bir rüknüdür. Allâhu Teâlâ’ya gösterilen say­gı, tevazu ve yüceltmenin en mükemmel ifadesidir.

Secdenin sahih olması için tuma’nine yapmak yani bir miktar hareketsiz kalmak farzdır.

Farz namazlarda secde fazla uzatılmaz: “Resûlullah (sav) namaz kılarken rükû ve secdelerinde üçer kere “sübhânallâhi ve bi-hamdihi” diyecek kadar dururdu.”[12] . Nafile namazlarda secdeler uzatılabilir. Bir hadis-i şerifte şöyle buyurulmuştur: “Kulun, Rabbine en yakın olduğu hal, secdeye varmış oldu­ğu haldir. Artık secdede duâyı çokça yapınız.”[13]

Binek üzerinde namaz kılan kimse rukû ve secdeleri îmâ ile yapar. Secde için ruküdan daha fazla eğilir. Bir kimse, yolcu olup otobüste bulunur veya hastalanır ve secde için başını yere koyamazsa, İmam Gazzali'ye göre yastık ve masa gibi yüksekçe bir şeyin üzerinde secde yapar. İmam-ı Râfii ve başka ulemaya göre ise, imkânı nisbetinde başını eğerek secdesini eda eder.

  1. CELSE: İki secde arasında hareketsiz bir miktar oturmak farzdır. Çünkü Peygamberimiz (s.a.v.) başını secdeden kaldırdığında dimdik oturur hale gelmedikçe ikinci secdeyi yapmazdı.[14]

İki secde arasında, 3 ve 4 rek’atli namazların ilk oturuşlarında iftiraş oturuşu yapılır. Bu oturuş esnasında sağ ayak dikilir, sol ayak yere yatırılır, kalça da sol ayağın üzerine konur. Oturuşlarda ayak parmaklarının kıbleye döndürülmesine özen gösterilir.

  1. SON OTURUŞ: Namazda selam vermeden önce teşehhüd ve salavat okuyacak kadar beklemektir. Bu oturuş esnasında teverrük oturuşu yapılır. Teverrük oturuşu sol ayağın bedenin sağ tarafından çıkarılarak kalçanın yere bitiştirilmesiyle ve sağ ayağın parmakları kıbleye gelecek şekilde dikilmesi ile gerçekleştirilir. Delil Ebû Hamid es-Saîdi’nin nakl ettiği şu hadistir: “Allah Rasûlü (s.a.v.) namazın sona ereceği rekât gelince, sol ayağını geri çeker ve onun üzerine teverrük tarzında otururdu.”[15]
  2. TEŞEHHÜD OKUMAK: Son oturuşta “Ettehiyyatü” duasını okumak namazın rükünlerindendir. 3 ve 4 rek’atli namazların birinci oturuşlarında okumak sünnettir.
  3. SALAVAT OKUMAK: Son oturuşta Peygamberimize ve ehli beyte salât ve selam getirmek farzdır. Şafi mezhebine göre “Allah ve melekleri Peygambere salat ederler. Ey iman edenler siz de ona salat getirin.” (Ahzab: 33/56) emrine binâen son oturuşta “salli” “barik” duâlarını okumak gerekir. Burada “Allâhümme salli alê Muhammed” kısmına kadar okumak farz, gerisini okumak sünnettir.
  4. SELAM VERMEK: Sağ tarafa selam vermek farzdır. Selamın en azı “Esselâmü aleyküm” demektir. Selamın en kâmil şekli “Esselâmü aleyküm ve rahmetüllah” demektir.
  5. TERTİP: Farz olan rükünleri sıraya göre yerine getirmektir. Bir kimse rükünler arasındaki sırayı kasten terk ederse namazı geçersiz olur. Bir rüknü sehven terk edip başka bir rükne geçmeden hatasını anlarsa hemen terk ettiği rükne döner. Başka rükünlere geçtikten sonra veya selâmdan sonra hatasını anlarsa o, rükün için bir rekât namaz kılar ve sehiv secdesi eder.
  6. TUMA’NÎNE: İki hareket arasındaki sükûndur. Rükûda, rükûdan doğrulunca, secdelerde ve iki secde arasındaki oturuşta düzgün bir şekilde hareketsiz olarak durmaktır. Yani rükûda, itidalde, iki secdede ve celsede “Subhanallah” denecek kadar sakin beklemektir.

[1] Şirbînî, Muğnil-Muhtâc, 1/342

[2] Buhârî, Ezân, 757; Müslim, Salât, 883

[3] Bakara sûresi, 238. ayet

[4] Buhari, Taksir 19

[5] Müslim, Salat 42

[6] Ebû Davud, Salât, 136

[7] İbn Mâce, İkâmet, 13

[8] Müslim, Salat 240

[9] Buhari, Ezan 120

[10] Buharî, Ezan 122, Müslim, Salât 196

[11] Buhari, Ezan 133

[12] Ebû Dâvud, Salât 154

[13] Müslim, Salat 215

[14] Buharî, Ezan 792; Müslim, Salât 860

[15] Buharî, Ezan 828

Kaynak: Hasan Serhat Yeter, FIKIH 1 (Şafii Mezhebi), 2017

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.