Ravilerin Değerlendirilmesi (Cerh ve Ta'dîl)

Ravilerin değerlendirilmesi nedir? Râvinin özellikleri ile ilgili tenkit noktaları nelerdir?

Cerh ve Ta'dîl ilmi râvileri adalet ve zabt yönleriyle inceleyen bir ilimdir. Hadisin senedini teşkil eden râvîlerin dürüst ve gerekli şartları taşıyan güvenilir kimseler olup olmadığını anlamak için onların değerlendirilmesine ve eleştiriye tabi tutulmasına "cerh ve ta'dil" denir.

Cerh, râvînin hadis rivayetinde kusur sayılan ayıplarını ortaya koymak ve böylece onun rivayetinin reddedilmesini sağlamaktır. Ta’dil ise râvînin adaletli ve güvenilir olduğunu tesbit etmektir. Râvîlerin bilhassa adalet ve zapt bakımından güvenilir olup olmadığını tesbit etmek için onların iyi ve kötü halleri araştırılır. Böyle bir araştırma sonucu râvî dürüst, kötülüklerden uzak, İslam dininin emirlerine bağlı, yasaklarından kaçınan bir kimse ise adaleti tesbit edilmiş olur. Buna ta’dil adı verilir. Eğer yalan söyleyen hafıza bakımından zayıf, dini emirlerde kusurlu ise, cerh edilmiş demektir ki böyle râvîlere mecrûh denir.

Cerh ve Ta’dil olmaksızın bir hadisin sahih veya zayıf olduğunu tespit etmek mümkün değildir.  Bir râvînin cerh edilebilmesi veya âdil olup olmadığının tesbit edilebilmesi için onda on kusur aranır. Bu on kusura terim olarak "el-Metainu'l Aşera" (on kusur) denir. Beşi râvînin adaleti, beşi de zabt sıfatı ile ilgilidir.

Râvînin adaleti ile ilgili tenkit noktaları:

  1. Kizbü'r-Râvî: Râvînin hadisle ilgili olmasa bile, yalan söylediğinin açığa çıkması, yalanının sabit olmasıdır. Yalancılık râvîyi cerh eden en ağır kusur sayılır.
  2. İttihamu’r-Râvî bi’l Kizb: Râvînin yalan söylemek ile itham edilmesidir.
  3. Fısku'r-Râvî: Râvînin dinî emirlere karşı lakayt davranıp günah işlemekten sakınmaması.
  4. Bid'atü'r-Râvî: Râvînin İslam dininin ana prensiplerine aykırı görüşler ileri sürmesi, böyle görüşleri benimseyen grupların içinde yer alması.
  5. Cehaletü'r-Râvî: Râvînin bilinmemesi, tanınmaması.

Râvînin Zabtı ile ilgili tenkit noktaları:

  1. Gaflet: Râvînin dalgınlığı, dikkatsizliği demektir. Bir râvînin gerek ezberlediği hadislerde gerekse diğer işlerinde dalgın ve dikkatsiz olmasıdır.
  2. Kesretü'l-Galat: Râvî'nin gerek hadis rivayetinde gerek diğer işlerinde çokça yanılmasıdır.
  3. Sûu’l- Hıfz: Râvî'nin hafızasının zayıf olması, ezberlediklerini yanlış, eksik veya ilave yaparak ezberlemesi ve çabuk unutmasıdır.
  4. Vehm: Râvî'nin, hadislerin metin ve senedlerini birbirine karıştırıp yanılması ve ne rivayet ettiğini bilmemesidir.
  5. Muhalefetü's-Sikât: Râvînin sîka denilen tanınmış ve her bakımdan güvenilir olduğu sabit olmuş râvîlerin rivayetlerine aykırı rivayette bulunmasıdır.

Saydığımız bu tenkid noktalarından da anlaşılacağı gibi, İslami emirlerin gerektirdiği düzgün bir hayat yaşamayan, sefih, yalancı, fasık, zındık, İslam’ın temel prensiplerine aykırı görüşleri olan, rivayet ettiği hadislerde fazlaca hata yapan, ne rivayet ettiğini bilmeyen râvîlerin hadisleri makbul sayılmaz. Ayrıca hafızası zayıf olanlar ve rivayette gerekli titizliği göstermeyenlerin hadisleri de sahih kabul edilmez.

Kendisinde bu on kusurdan hiçbiri bulunmayan râvîler her bakımdan güvenilir kimselerdir. Bunlara terim olarak sikâ denir. Eğer râvîde bu kusurlardan biri veya bir kaçı bulunuyorsa, mesela yalancı ise kezzâb, hadis uyduruyorsa vadda' bilinmeyen bir kimse ise mechûlü'l- hâl gibi cerhe ait terimler kullanılır.

Buraya kadar saydığımız tenkid noktalarının hepsi, hadisin senedini oluşturan râvîlerle ilgilidir. Kendisinde bu kusurlardan biri bulunmayan râvîlerin rivayetleri genellikle makbul sayılmıştır. Ancak senedini teşkil eden râvîlerin hepsi sika kimseler olarak bilindiği halde, bazı hadis metinleri de tenkide tabi tutulmuştur.

İslam ve İhsan

HADİSİN SÖZLÜK VE TERİM ANLAMI

Hadisin Sözlük ve Terim Anlamı

HADİS VE HADİS İLMİNİN ÖNEMİ

Hadis ve Hadis İlminin Önemi

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.