Cibrîl Hadisi Ne Anlatıyor?
Abdullah Sert Hocaefendi, Şifâ-i Şerîf’ten aktardığı Cibrîl Hadisi üzerinden İslâm, îman ve ihsânın ne olduğunu anlatıyor.
CİBRÎL HADİSİ
Bu husus Resûl-i Ekrem’in Cibrîl hadisi olarak şöhret bulan aşağıdaki beyânlarında daha açık bir şekilde ifâde edilmiştir: Cebrâil aleyhisselâm insan kılığına girerek Resûl-i Ekrem’in huzûruna geldiği ve ona: “Bana İslâm’ın ne olduğunu anlat!” dediği zaman, Peygamber aleyhisselâm “İslâm, Allah’tan başka ilâh bulunmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Resûlü olduğuna şehâdet etmendir.” buyurdu; ardından İslâm’ın esaslarını saydı. Daha sonra Cebrâil ona îmânın ne olduğunu sordu. Resûl-i Ekrem de bu soruyu: “Îmân; Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine… îmân etmendir.” diyerek cevaplandırdı.
Bu hadisi Hz. Ömer rivâyet etmiş ve şöyle demiştir:
Bir gün Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin huzûrunda bulunuyorduk. Elbisesi bembeyaz, saçları simsiyah bir adam çıkageldi. Yoldan gelmiş bir hâli de yoktu; ama onu hiçbirimiz tanımıyorduk. Adam Peygamber Efendimiz’in yanına sokuldu, önüne oturdu, dizlerini
Peygamber’in dizlerine dayadı; ellerini de kendi dizlerinin üstüne koydu ve:
“Ey Muhammed, bana İslâm’ı anlat!” dedi. Allah’ın Elçisi ona şunu söyledi:
“İslâm; Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Elçisi olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, ramazan orucunu tutman, maddî imkânın varsa Kâbe’yi ziyâret ederek hac görevini yerine getirmendir.” Adam:
“Doğru söyledin!” dedi. Onun hem sorup hem de aldığı cevabı onaylaması tuhafımıza gitti. Ardından:
“Şimdi de bana îmânı anlat!” dedi. Peygamber Efendimiz şunları söyledi:
“Îmân; Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Bir de kadere, hayır ve şerrin Allah’tan olduğuna îmân etmendir.”
Adam tekrar: “Doğru söyledin” dedi ve:
“Peki ihsân nedir?” diye sordu. Allah’ın Elçisi:
“İhsân; Allah’a O’nu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen O’nu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor.” buyurdu. Adam yine:
“Doğru söyledin” dedi ve ardından:
“Kıyâmet ne zaman kopacak?” diye sordu. Peygamber Efendimiz de:
“Kendisine soru yöneltilen, bu konuda sorandan daha bilgili değildir.” cevabını verdi. Adam:
“Öyleyse kıyâmetin alâmetlerini söyle!” dedi. Resûl-i Ekrem bu soruya şu cevabı verdi:
“Annelerine, sanki onlar kendilerinin hizmetçisiymiş (câriyesiymiş) gibi kötü davranan çocukların doğması, bir de yalın ayak, baldırı çıplak koyun çobanlarının, yüksek ve mükemmel bina yapımında birbiriyle yarışması kıyâmet alâmetlerindendir.” Sorularına cevap alan adam sessizce çekip gitti. Ben bir süre öylece kalakaldım. Daha sonra Sevgili Peygamberimiz:
“Ömer! Soru soran adam kimdi, biliyor musun?” diye sordu. Ben de:
“Allah ve Resûlü bilir.” dedim. Resûl-i Ekrem Efendimiz:
“O Cebrâil’di, size dininizi öğretmeye geldi.” buyurdu. (Buhârî, Îmân 37, nr. 50, Tefsîr 31/2, nr. 4777; Müslim, Îmân 2, 5, 7, nr. 8-10.) Resûl-i Ekrem, bu hadisinde, Allah’a îmân etmenin kalp ile inanmaya, İslâm’ı kabul etmenin de, bunu dil ile söylemeye bağlı olduğunu ortaya koymuştur.
Bu konuda aranan ve arzu edilen bütün kalbiyle inanmak ve inandığını diliyle söylemektir.
Mü’min sayılmak için kalben inanmak kâfi gelse bile, bir kimsenin Müslüman olduğunu kabul edip cenâze namazını kılmak ve onu Müslüman mezarlığına defnedebilmek için, onun bu inancını diliyle söylemesi gereklidir.
Kaynak: Kadı İyaz, Şifa-i Şerif
YORUMLAR