Plevne Müdaafası | Plevne Muharebeleri

Plevne muharebeleri nedir? 1877-1878 Osmanlı-Rusya Savaşı'nda (93 harbi) stratejik açıdan önemli bir yeri olan Plevne’yi Rus ordularına karşı müdafaa eden Osmanlı komutanı kimdir? Zafer gibi savunma Plevne müdaafası.

Plevne Muharebeleri, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında 8 Temmuz-10 Aralık 1877 tarihlerinde Plevne’de yapılan savunma savaşlarıdır.

Plevne müdafaası (savunması), 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nda (93 harbi) Osmanlı Devleti dönemin büyük gücü Rusya’ya karşı destansı mücadele vererek Türk tarihine damgasını vurdu ve bütün dünyanın saygısını kazandı.

PLEVNE MÜDAFAASI (SAVUNMASI)

19. yüzyıl Osmanlı tarihinin en önemli direniş mücadelesini teşkil eden Plevne müdafaası, Gazi Osman Paşa kumandasındaki bir kolordu tarafından kendilerinden çok daha üstün Rus-Rumen ordusuna karşı bugün Bulgaristan’ın kuzeyinde yer alan Plevne önlerinde gerçekleşti. Rusya 24 Nisan 1877’de Osmanlı Devleti’ne karşı savaş açtığı zaman Gazi Osman Paşa, Sırp ve Rumenler’in muhtemel hareketlerine mani olmak için Vidin’de, Tuna cephesi başkumandanı Serdârıekrem Abdülkerim Nâdir Paşa’nın emrinde bulunmaktaydı. Ruslar’ın Tuna’yı hiçbir ciddi mukavemet görmeden geçmeleri üzerine Osman Paşa 1 Temmuz sabahı 25 bin kişilik bir kuvvetle, Balkanlar’a doğru sarkmakta olan Ruslar’ın önüne bir engel çekmek ve Niğbolu Kalesi’ni kurtarmak üzere harekete geçti. Fakat Niğbolu’ya yaklaştığında Serdârıekrem Abdülkerim Paşa âcilen Plevne’ye yönelmesi için emir gönderdi. Osman Paşa 7 Temmuz 1877’de Plevne’ye ulaştı. Burada sahra istihkâmları inşa ettirdi, avcı hendekleri kazdırdı, topçu birliğinin büyük bir kısmını toprak siperler gerisine yerleştirdi. Emrindeki güçler yirmi beş tabur piyade, altı süvari bölüğünden ibaretti.

Plevne’nin Stratejik Önemi

O sırada müdafaa hazırlığını yaptığı Plevne Orhaniye, Sofya, Lofça ve Bulgarani’den gelen ana yolların kavşağında, Sofya’nın 138 km. kuzeydoğusunda Vid ırmağının kolu Tuçençe çayının kenarında küçük bir kasaba olup savaş sırasında hemen hemen bütün halkı Türkler’den oluşmaktaydı.

PLEVNE MUHAREBELERİ

1. Plevne Muharebesi

Grandük Nikola, Osmanlı kuvvetlerinin Plevne yöresinde toplanmakta olduğu haberini alınca ordusunun sağ tarafında böyle bir kuvvetin bulunmasına imkân vermemek için Batı Ordusu kumandanı General Krüdener’e hücum etmesi için emir verdi. General Krüdener’in sevkettiği General Schilder, 8 Temmuz’da henüz takviye almamış yorgun Osmanlı birliklerini tahkimsiz durumda bulunan bu mevkiden atmak için taarruzda bulunduysa da başarılı olamadı. 1. Plevne Muharebesi diye anılan bu muharebede Ruslar savaşa katılan kuvvetlerinin yarısını kaybetti ve yetmiş dördü subay olmak üzere 3 bin kadar ölü verdi. 1. Plevne Muharebesi muzafferiyeti üzerine General Gurko, Balkanlar’dan tekrar kuzeye çekilmek zorunda kaldı. 2. Abdülhamit, 1. Plevne Muharebesi galibiyetinden dolayı Osman Paşa’yı bir telgraf yollayarak tebrik etti.

2. Plevne Muharebesi

8 Temmuz yenilgisinden sonra Grandük, Krüdener’i yeni kuvvetlerle takviye ederek Plevne üzerine ikinci defa taarruzda bulunulması emrini verdi. General Krüdener, büyük kuvvetlerle Plevne önüne gelip General Schilder’e katıldı. Ruslar’ın bu sırada asker sayısı yaklaşık 60 bine ulaştı, ayrıca kırk-elli parça top bulunuyordu. Osman Paşa’nın kuvvetleri ise 33 bin muharipten ibaretti; ordunun top mevcudu ise elli sekizdi. 18 Temmuz sabahı başlayan muharebe güneş batıncaya kadar sürdü ve Ruslar geri çekilmek zorunda kaldı. Osman Paşa ikinci günü akşam üzeri birliklerine karşı taarruz emrini verdi; yirmi altı saat süren bir muharebeyi müteakip icra edilen bu hücum da Ruslar’ın bozguna uğramasıyla sonuçlandı. Firar eden Rus askerlerinin arkasından yetişen süvari birliği yakaladıklarını öldürdü, birçoğu da Osma deresine düşerek boğuldu. Osman Paşa’nın zafer haberi İstanbul’da büyük bir coşku ile karşılandı; kendisine birinci rütbeden bir kıta Nişân-ı Osmânî ile 2. Abdülhamit tarafından kabzası altın bir kılıç, bir çift dürbün ve bir çift revolver verildi. Osman Paşa’nın 2. Plevne Muharebesi’nde başarılı oluşunda topları istihkâmlara yerleştirerek âdeta seyyar tabyalar durumuna getirmek suretiyle tesirli bir atış gerçekleştirilmesi yanında piyadelerini toprak siperler ardına gizleyip karşı ateşten korumasının büyük rolü oldu. Osman Paşa ordusunun modern Maritini-Henri tüfekleri ve bol miktarda cephane ile techiz edilmiş olması, Rus piyadesinin ellerinde seri halde ateş etmeyen eski model tüfekler bulunması bu zaferleri sağlayan unsurlardan bir diğeriydi. Osman Paşa’nın verdiği rapora göre 2. Plevne Muharebesi Ruslar’a 8 binden fazla ölü ve bunun iki üç misli yaralıya mal oldu. Osman Paşa ise yine kendi ifadesine göre 100 şehit ve 300 kadar yaralı verdi. Elde edilen bu galibiyetle savaşın istikbali Tuna’nın 30 km. güneyindeki bu küçük kasabada düğümlendi. Osman Paşa’nın savunma savaşı stratejisine yepyeni unsurlar getirdiği daha muhasaranın ortalarında iken kabul edildi.

3. Plevne Muharebesi

Gazi Osman Paşa’nın bu galibiyetlerden sonra Rus ordusuna karşı en büyük zaferi 11 Eylül 1877’de kazanmış olduğu 3. Plevne Muharebesi’dir. Yenilgi neticesinde Rus liderlerini karamsarlık ve kendilerine güvensizlik sardı, hatta Grandük Nikola Tuna’nın gerisine çekilmeyi teklif etti fakat imparator ve Rus savaş bakanı Milivtin tarafından bu fikrinden vazgeçirildi. Rumen ordusunun katılımı ve yeni Rus takviyelerinin gelmesiyle süvari ve piyade mevcudu 100 bini aşan Ruslar’ın 432 topu bulunuyordu. 7 Eylül sabahından 11 Eylül sabahına kadar gece gündüz süren çok şiddetli bir topçu ateşinin ardından 11 Eylül günü Rus ordusunun sabahtan akşama kadar devam eden umumi hücumu da başarısızlıkla sonuçlandı. Üç general, 350 subay ve 15.200 askerin ölümüyle Rus zayiatı 15.550 kişiyi bulmuştu. Osmanlı tarafında ise 3-4 bin şehit ve yaralı vardı. Bu yenilgi karşısında çaresizliğe düşerek geri çekilen Ruslar, Niğbolu-Rusçuk-Şıpka üçgeni içerisinde âdeta mahsur kaldılar. Bu muzafferiyet üzerine 2. Abdülhamit bir telgraf ve beraberinde bazı hediyeler göndererek Osman Paşa’yı tebrik etti, kendisine gazilik unvanı verdi.

PLEVNE’NİN KUŞATILMASI

Ruslar 3. Plevne Muharebesi’nden sonra burasının savaş yolu ile zaptedilemeyeceğini anlamışlardı. Eylül ortalarında yalnız Plevne önlerindeki zayiatları ölü ve yaralı olarak 50 bine yaklaştı. Bu sebeple kuşatma faaliyetine geçilmesine karar verildi. Plevne önündeki kuşatma ordusu kumandanlığını General Totleben yapacaktı. General Gurko’nun Gurno-Dubnik ve Teliş mevkilerini geri almasıyla Plevne tamamen muhasara altına alındı.

HURUÇ HAREKATI

Elindeki erzakın ancak kısa bir süre yeteceğini anlayan ve teslim olmakla huruç hareketinde bulunma şıklarıyla karşı karşıya kalan Osman Paşa yapılan müzakerelerden sonra huruç hareketine karar verdi. 10 Aralık sabahı ordusunu ikiye ayırdı ve muhasara hattının yakınına kadar sokulup Ruslar’ın bulunduğu ilk istihkâmlara saldırdı. Birinci fırka Rus hattını yarmaya başlayarak üç büyük istihkâm ve on bir kadar topu zaptettiyse de huruç hareketini tamamlamak için ihtiyata bırakılmış olan 20 bin kişilik kuvvetin zamanında muharebeye katılamaması neticesinde zayıf düştü ve bir süre sonra başarısızlığa uğradı. Bunu haber alan Osman Paşa, Vid suyundan ric‘ata karar verdi. Fakat bu sırada Rus-Rumen topçularının ateşi sonucu atı bir şarapnel parçasıyla vuruldu, kendisi de sol bacağından yaralandı. Neticede huruç hareketi geri püskürtüldü. Plevne ordusu önden ve arkadan kuşatıldı. Bu durum karşısında Osman Paşa mukavemetin imkânsızlığını gördü ve maiyetinde bulunan kumandanların ısrarı sonucu teslim olmaya karar verdi.

PLEVNE’NİN DÜŞMESİ

Plevne’nin düşmesi Rus kuvvetlerine İstanbul yolunu açtı, savaşın seyrinde Ruslar’ı bir süre durdurmak dışında herhangi bir fayda sağlamadı. Ancak burada yapılan müdafaa hareketi, bütün Osmanlı ülkesinde yeni bir direniş ruhu ve millî heyecana yol açtığı gibi Avrupa kamuoyunda da büyük yankı buldu.

Kaynak: DİA

İslam ve İhsan

GAZİ OSMAN PAŞA KİMDİR?

Gazi Osman Paşa Kimdir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.