Peygamberimiz Döneminde Kadınlar Dışarıda Çalışır mıydı?

Peygamber (s.a.s.) Efendimiz zamanında kadınlar dışarıda çalışır mıydı? İslam’a göre kadının dışarıda çalışması doğru mu? Kadının çalışmasının hükmü ve Peygamberimiz (s.a.s.) döneminde kadınların uğraştığı işler...

Hz. Ali ile Hz. Fatıma evlendikten sonra aile içi iş bölümü yaparken Peygamberimiz, kızı Hz. Fâtıma’ya ev işlerini, damadı Hz. Ali’ye de harici işleri tavsiye etti. (Kâsânî, Bedâî’, IV, 24)

Kadınlara ev işleri uygun görülmekle birlikte Asr-ı Saadet’te bazı kadınların hâricî işlerle de uğraştıklarını müşahade etmekteyiz. Kayle bint-i Ümmi Enmâr isimli hanım sahâbi anlatıyor:

Bir Umre esnasında Merve’de Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’e:

“– Ey Allah’ın Resûlü! Ben alış veriş yapan bir kadınım. Bir şey satın almak istediğimde, düşündüğümden az bir ücret veriyorum. Daha sonra normal ücretine yükseltiyorum. Bir şey satmak istediğim zaman da onun normal ücretinden fazla talep ediyorum. Daha sonra normal değerine indiriyorum.” dedim. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“– Ey Kayle böyle yapma! Bir şey satın almak istediğinde onun normal ücretini teklif et. Ya alırsın ya alamazsın. Bir şey satmak istediğin zaman da yine malın normal ücretini iste. Ya satarsın ya da satamazsın.” (İbn-i Mâce, Ticâret, 29)

Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem zamanında Havle el-Attâre diye meşhur Havle bint-i Tüveyt de Medîne’de ıtr (güzel koku) satan bir hanım sahâbî olarak bilinmektedir. (İbn Hacer, el-İsâbe, IV, 278)

Hz. Ebûbekir’in kızı Esmâ hanımın, ev işleriyle birlikte kocasının atının bakımı ve bahçelerinden toplanan mahsulun taşınmasıyla meşgul olması da bir başka örnektir. (Buhârî, Nikâh, 107)

Semra bint-i Nüheyk adındaki kadın sahâbinin ise çarşı pazar dolaşarak elindeki kırbaç ile insanları iyiliğe sevk edip kötülükten sakındırdığı, bir nevi zabıta memurluğu yaptığı nakledilmektedir. (Heysemî, IX, 264) Okuma yazma bilen Şifa bint-i Abdillah’ın da benzer bir vazifeyle Hz. Ömer’in hilafeti zamanında Medine çarşılarından birisinde görevlendirildiği anlaşılmaktadır. (İbn Hacer, el-İsâbe, IV, 341)

İSLAM'DA KADININ ÇALIŞMASI CAİZ Mİ?

İslâm hukukçu­ları, kadının devlet başkanlığı ve hâkimlik dışında kamu vazifesi yapmasına umumi­yetle karşı çıkmamışlardır. Hanefîler had ve kısası gerekti­ren suçlar dışındaki davalarda kadının şa­hitlik gibi hâkimlik de yapabileceğini söy­lemiştir. Ancak tatbikatta ka­dınların hâkimlik yapmasının örnekleri çok azdır.[1]

Görüldüğü gibi İslâm, kadınlara daha çok evlerini ve âilelerini tavsiye etmekle birlikte, onlara evlerin dışını yasaklamış değildir. Bilâkis ilim tahsilini onlara da emretmiştir. Ticaret yapmalarına, kendi fıtrî husûsiyetlerine uygun meslek edinmelerine hiçbir mânî koymamıştır. Hatta küçük çocukların tâlim ve terbiyesi ve tıpta kadın hastalıkları gibi hususları onlara bırakmak daha münasip görünmektedir.

Ancak Müslüman kadınlar, her zaman İslâmî sınırları muhafaza etmek mecbûriyetindedirler. İslâm’ın hoş görmediği iş ve mekânlarda çalışmaları doğru olmaz. Çalışma ortamları İslâm’ın tasvip etttiği şekilde olmalıdır. İş hayatında ve içtimâî hayatta, konuşma ve davranışlarında hafiflikten ve ölçüsüzlükten uzak durmaları, hayâ ve vakar elbisesini kuşanmaları gerekmektedir. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm, Hz. Şuayb’ın aleyhisselam kızlarından birinin, Hz. Musa’yı aleyhisselam çağırmaya gelirken son derece hayâlı bir şekilde geldiğini haber vermektedir. (Kasas, 26)

Bu fıtrî hükümlere boyun eğmeyerek kadınları, “eşitlik” adı altında her türlü şartlarda sınırsızca çalıştıran, reklam vâsıtası olarak kullanan milletler, hep zarar etmişlerdir. Kadınları ezilmiş, âile müesseseleri dağılmış, nüfusları günden güne azalmaya başlamıştır. Onların gözünde “annelik” küçük düşürülmüştür. Satış, mankenlik, mürebbiyelik, sekreterlik, temizlik işleri gibi meslekleri annelik vazifesine tercih etmişlerdir. Kadın, âilesinden ve çocuklarından koparılmıştır.[2]

Dipnotlar:

[1] Prof. Dr. M. Akif Aydın, “Kadın” mad., DİA, XXIV, 90. [2] Ali İzzetbegoviç, Doğu ve Batı Arasında İslâm, trc. Salih Şaban, İstanbul 1993, s. 211.

Kaynak: Dr. Murat Kaya, Ebedî Yol Haritası İslam, Üsve-i Hasene 2

İslam ve İhsan

KADINA NASIL DAVRANMALI?

Kadına Nasıl Davranmalı?

İSLAM'DA KADIN HAKLARI NELERDİR?

İslam'da Kadın Hakları Nelerdir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.