
Peygamber Efendimiz’den Vefâ Örnekleri
Peygamberimiz (s.a.v.), hayatıyla bize vefânın en güzel örneğini nasıl sundu? Peygamber Efendimiz’den (s.a.v.) vefâ örnekleri...
Verilen söze riâyet etmek peygamberlere, velîlere ve fazîlet sahibi kimselere âit bir vasıf olup münâfıklık alâmetlerinden kurtuluş vesîlesidir. Hayat onunla istikâmetlenir ve düzen bulur. O, insanlığın haysiyeti, fert ve milletlerde fazîletin miyârıdır. İnsanlar ona riâyet ettikleri nisbette vicdan huzûruna ererler.
Bu hususta Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem bütün insanlığa vefâkârlığın zirvesinde numûne-i imtisâl olmuştur.
PEYGAMBER EFENDİMİZ’DEN VEFA ÖRNEKLERİ
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, altı yaşlarında annesi ile birlikte Medîne’ye, babasının kabrini ziyârete gitmişti. Dönüşte, Ebvâ Köyü’nde annesi de vefât etti.
Peygamberimizin Ümmü Eymen’e (r.anha) Vefası
Allah Resûlü bu sûretle anneden de öksüz kalarak hizmetçileri Ümmü Eymen radıyallahu anha ile birlikte Mekke’ye döndü.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, hayâtı boyunca dadısı Ümmü Eymen’i radıyallahu anh sık sık ziyâret eder ve kendisine; “Anne!” diye hitâb ederdi. Onun için; “Annemden sonra annem! Bu, benim ev halkımdan sağ kalan tek kişidir!” diyerek iltifat eder, hürmet ve muhabbet gösterirdi. (Bkz. İbn-i Esîr, Üsdü’l-Gâbe, VII, 303-304; İbn-i Sa’d, VIII, 223)
Peygamberimizin Fatıma bint Esed’e (r.anha) Vefası
Dedesi vefât ettikten sonra Peygamber Efendimiz’i sallallahu aleyhi ve sellem, amcası Ebû Tâlib himâye etmişti. Ebû Tâlib’in zevcesi Fâtıma Hâtun, son derece fazîletli ve iyi kalbli bir hanımdı. Fahr-i Kâinât Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem, İslâm ile şereflenip Medîne’ye hicret eden bu mübârek hâtuna vefâ gösterir, kendisini sık sık ziyâret ederdi. (İbn-i Sa’d, VIII, 222)
Fâtıma Hâtun vefât ettiğinde, Allah Resûlü mübârek gözlerinden inci tâneleri gibi gözyaşları dökmüş; “Bugün annem vefât etti!” buyurup gömleğini ona kefen yapmış, cenâze namazını kıldırıp, kabri içinde bir müddet uzanmıştır. Bu davranışının sebebini soranlara ise:
“–Ebû Tâlib’den sonra, bu kadıncağız kadar bana iyilik eden hiç kimse yoktur! Âhirette cennet elbiselerinden giymesi için ona gömleğimi kefen yaptım. Kabre ısınması için de oraya bir müddet uzandım!” buyurmuştur.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem kendisinin bu kadar üzülmesine hayret edenlere:
“–O benim annemden sonra annemdi. Kendi çocukları aç durup surat asarlarken, o önce benim karnımı doyurur, saçımı tarar ve gül yağı sürerdi. O benim annemdi!” buyurmuştur. Sonra da onun için şöyle duâ etmiştir:
“Allah seni bağışlasın ve hayırla mükâfatlandırsın! Allah sana rahmet etsin anneciğim! Sen, benim annemden sonra annem oldun! Kendin aç durur, beni doyururdun! Kendin giymez, bana giydirirdin! En lezzetli nîmetleri bana tattırır, kendi nefsini mahrum ederdin! Bunu da ancak Allâh’ın rızâsını ve âhiret yurdunu umarak yapardın!..” (Hâkim, III, 116-117; Heysemî, IX, 256-257; Ya’kûbî, II, 14)
Hicret etmeden evvel düşmanları O’nu nasıl öldüreceklerini tasarlarken O, kendisine bırakılan emânetleri sahiplerine nasıl iâde edeceğini düşünüyordu. (İbn-i Hişâm, II, 95, 98)
Peygamberimizin Hz. Hatice’ye (r.anha) Vefası
Hazret-i Aişe radıyallahu anha anlatıyor:
“Bir keresinde Resûlullah’a ziyâret maksadıyla yaşlı bir kadın gelmişti. Aralarında çok sıcak ve samîmî bir sohbet geçti. Yaşlı kadın ayrıldıktan sonra:
“–Yâ Resûlallâh! Bu kadına çok alâka gösterdiniz! Kim olduğunu merak ettim?” diye sordum.
Buyurdular ki:
“–Hatice validemiz hayatta iken bize gelip giderdi. (Biliniz ki:) «Vefâkârlık îmandandır.»” (Hâkim, I, 62/40. Ayrıca bkz. Buhârî, Edeb, 23)
Hazret-i Aişe vâlidemiz, Resûlullah’ın sallallahu aleyhi ve sellem Hatice validemize gösterdiği vefâkârlığı şöyle anlatır:
Peygamber Efendimiz’in sallallahu aleyhi ve sellem hanımlarından, Hatice’ye radıyallahu anha gıpta ettiğim kadar hiç kimseye imrenmedim. Üstelik onu hiç görmedim. Fakat Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem, onu sık sık yâd ederdi. Bir koyun kesip etini parçaladığında, çoğu zaman Hatice’nin dostlarına gönderirdi. Bâzen (dayanamayıp) Allah Resûlü’ne:
“–Sanki dünyâda Hatice’den başka kadın kalmadı!” derdim.
Fahr-i Kâinât Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem:
“–O, şöyle şöyleydi…” diye üstün husûsiyetlerini ve faziletlerini sayar; “Çocuklarım ondan oldu.” derdi. (Buhârî, Menâkıbü’l-Ensâr, 20; Müslim, Fedâilü’s-Sahâbe, 74-76)
Peygamberimizin Şehitlere Vefası
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Uhud günü, şehidlerin defni sırasında Amr bin Cemûh radıyallahu anh ile Abdullah bin Amr bin Harâm radıyallahu anh hakkında:
“–Onlar, dünyâda bir safta omuz omuza idiler, çok samîmî arkadaştılar. Dünyâda birbirlerini çok seven bu iki şehîdi, aynı kabre, yanyana koyunuz!” buyurmak sûretiyle emsâli görülmemiş bir vefâ numûnesi sergilediler. (İbn-i Hişâm, III, 49; İbn-i Sa’d, III, 562)
Mescid-i Nebevî’yi temizleyen bir zenci vardı. Allah Resûlü onu bir ara göremedi. Merak ederek nerede olduğunu sordu. Vefât ettiğini söylediler. Bunun üzerine vefâ âbidesi Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem:
“–Bana haber vermeniz gerekmez miydi?” buyurdu. Daha sonra; “Bana kabrini gösterin!” diyerek kabrine gidip cenâze namazı kıldı ve ona duâ etti. (Buhârî, Cenâiz, 67)
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Rahmet Peygamberi, Erkam Yayınları
YORUMLAR