Osman Nuri Topbaş Hocaefendi ile Tavsiye Eserler Üzerine Mülâkât

Genç dergisinin Osman Nuri Topbaş Hocaefendi ile tavsiye eserler üzerine gerçekleştirdiği mülakat...

  • Muhterem Efendim; yaz ayları, okulların da tatile girmesiyle beraber, kendini yetiştirmek isteyenler için büyük imkânlar sunuyor. Bizler de, kalemimizi kuvvetlendirmek, kelâmımızı kıymetlendirmek adına edebî eserlerin gücüne ve güzelliğine dikkat çekmek, okuyucularımıza bazı eserleri tavsiye etmek istiyoruz. Bu hususta bizlere ne buyurursunuz?

İnsanlar, kelimelerle düşünür, lisân ile tefekkür ufuklarını genişletirler. Bu sebeple müslüman bir gencin, tefekkürünü derinleştirip ifade kâbiliyetini geliştirmek için, zengin bir kelime dağarcığına sahip olması elzemdir. Bunun için de evvelâ kendi medeniyetini yakından tanıması, dil ve edebiyat kültürüyle “doğru” bir irtibat kurması, müslüman şahsiyet ve karakterini ilmek ilmek dokuyan şâheserleri tercih etmesi çok faydalı olacaktır.

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir hadîs-i şerîflerinde mü’mini bal arısına benzeterek, onun dâimâ temiz olanı yediğini ifade buyurmaktadır.[1]

Bu sebeple gönlümüzü ve dimağımızı besleyen eserleri tespit ederken de son derece seçici davranmamız îcâb eder. Zira nasıl ki insan, yanında bulunduğu kimseden müsbet veya menfî bir tesir alışverişinde bulunuyorsa, yediği yemeklerin helâliyet durumuna göre maddî-mânevî fayda veya zararını görüyorsa, okuduğu kitaplardan da olumlu veya olumsuz mutlaka bir tesire muhâtap olur. Bu sebeple de okuyacağı eserleri seçerken titizlik göstermesi zarurîdir.

TAVSİYE ESERLER

Meselâ Mehmed Âkif’in Safahat’ını, Necip Fâzıl’ın Çile’si başta olmak üzere bütün eserlerini başlangıç olarak tavsiye edebilirim.

Bir sonraki adım olarak, Mevlânâ Hazretleri’nin Mesnevî’sini, Şeyh Sâdî-i Şîrâzî’nin Bostan ile Gülistan’ını, Filibeli Ahmed Hilmi Efendi’nin Âmâk-ı Hayâl’ini tefekkür derinliği içinde okumak, gönül dünyasında farklı pencereler açacaktır.

Bununla beraber tarih okumak da çok mühimdir. Zira tarih, hâfıza-yı millettir, millî tecrübeler mecmuasıdır. Öyle ki Kurʼân-ı Kerîmʼin üçte birini tarihî kıssalar teşkil eder. Bunlar bir nevî sebep-netice münâsebetini kavramamızı sağlar. Âdeta bizlere vahye dayalı tarih felsefesi dersi verir. Bizim de Nebîler Silsilesi’ni, Efendimiz’in mübârek hayatını, şanlı zaferlerle bir fazîletler medeniyeti inşâ eden ecdâdımızı sık sık okuyup, muhteşem mâzîmizden ihtişamlı yarınlar için ibret dersleri çıkarmamız îcâb eder. Zira ancak bu sâyede istikbâle emin adımlarla yürüyebiliriz.

Fakat burada şu hakîkati de ifade etmeliyiz ki, sahih bir akâid / doğru bir inanç alt yapısına sahip olmadan okunan bazı “faydalı” diye etiketlenmiş kitaplardan bile zarar görmek mümkündür. Çünkü tashihe / düzeltmeye ihtiyaç duymayan tek kitap Kurʼân-ı Kerîmʼdir. Beşer mahsulü eserlerde mutlaka bir hata payı bulunabileceği, muhakkak göz önünde bulundurulmalıdır.

Bu bakımdan edebî eserleri okurken de bir müslüman olarak pergelin sabit ayağını dâimâ Kurʼân ve Sünnet merkezine sabitlemeliyiz.

Necip Fâzılʼın;

Müjdecim, Kurtarıcım, Efendim, Peygamberʼim;

Sana uymayan ölçü, hayat olsa teperim!..

mısrâlarında dile getirdiği gibi, ilâhî ve nebevî ölçülerle tezat teşkil eden his ve fikirler, ne kadar edebî sanat değeri taşırsa taşısın, onları ayıklamasını bilmeliyiz.

Edebiyat, insandaki görüş ufuklarını genişleten, gönlü derinleştiren, tefekkür ve tahassüs zarâfeti ile idrâke incelik veren bir bediî sanattır. Adından da anlaşılacağı üzere, “edebiyat” kelimesi “edeb” kökünden gelir. Dolayısıyla genç bir müʼmin, maddî-mânevî değerlerimize zehir saçan, kültür ve medeniyetimize hakaretler kusan, aile temellerimizi dinamitleyen, ahlâkımıza kasteden “edep mahrumu” kitap ve yayınlara, onlar edebiyat ödülleriyle parlatılmış olsa bile, aslâ îtibar etmemelidir.

Diğer taraftan genç bir mü’min, kendini sadece edebî noktada değil, her bakımdan yenileyip geliştirme azmi içinde olmalıdır. İnsanı her yönüyle tekâmül ettiren ise, sözlerin en güzeli olan Kur’ân-ı Kerîm’dir.

Kur’ân-ı Kerîm, insanın içini ve dışını arındıran bir rahmet pınarı, kalplere ibretler ve hikmetler yağdıran bir nasihat membaıdır. Yine o, ferdî ve içtimâî hastalıklara devâ, hakikate ulaştıran en doğru ve emniyetli yoldur. İnsanlığı karanlıklardan aydınlığa çıkaran bir nur, hayatî muammâları çözen bir istikâmet rehberi, ebedî saâdete kavuşturan ilâhî bir beyandır.

Nitekim câhiliye insanını, zulmün denâetinden kurtarıp ruhlarına incelik kazandırarak her türlü fazîletin zirvesine çıkaran, Kur’ân-ı Kerîm olmuştur. Onlar, Kur’ân’ın ahkâmıyla amel ederek, ahlâkıyla ahlâklanarak, ilim ve hikmetlerinde derinleşerek “ashâb-ı kirâm” nâmıyla kâmil insanlar hâline gelmiş, insanlık tarihinin bir benzerini daha görmediği eşsiz bir fazîletler medeniyeti inşâ etmişlerdir.

Dolayısıyla genç kardeşlerimize en öncelikli tavsiyemiz; Kur’ân-ı Kerîm ile ünsiyet, irtibat ve yakınlıklarını daha da artırmaları, onu hayat boyu yanlarından ayırmayacakları bir başucu kitabı yapmalarıdır.

Kur’ân okumak, ömür boyu hiç bitmeyecek bir yolculuktur. Her defasında istikâmet ehli âlimlerden bir başkasının tefsiriyle o sonsuz mânâ ummânından nasibimizi aramak, eşsiz bir bahtiyarlık vesîlesidir.

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz Rânûnâ Vâdisi’nde ilk Cuma Namazında vermiş olduğu ikinci hutbede şöyle buyurmuşlardır:

“Doğrusu Allâh’ın Kitâbı, sözlerin en güzeli ve en belîğidir.

Allâh’ın sevdiğini seviniz! Allâh’ın kelâmından ve O’nu zikretmekten usanmayınız. Allâh’ın kelâmından kalbinize darlık gelmesin! Çünkü Allâh’ın kelâmı, her şeyin üstününü ayırıp seçer. Amellerin hayırlısını, kulların seçkini olan peygamberleri, kıssaların en güzel ve ibretlilerini anlatır.” (Beyhakî, Delâil, II, 524-525)

Bu bakımdan Kur’ân-ı Kerîm ile istikâmetlenen kimse, ilâhî ve nebevî ahlâk ile ahlâklanır. Kur’ân-ı Kerîm’deki peygamber kıssaları ile arasında bir âşinâlık husûle gelir. O rûhâniyetten gönle, feyz yağmurları in’ikâs eder. Böylece sözler incelir, davranışlar zarifleşir, ahlâk seviye kazanır, gönül âlemi terbiye olur.

Kur’ân-ı Kerîm, Allâh’ın, beşeriyete nezdinden gönderdiği en büyük hediyesidir. Bu hususta Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:

“Allâh’ın kelâmının, yarattıklarının sözlerine olan üstünlüğü; Allâh’ın, kullarına karşı üstünlüğü gibidir.” (Dârimî, Fedâilü’l-Kur’ân, 6)

Böylesine güzel, doğru ve kıymetli bir söze îtibar etmek, onun çizdiği istikâmette hayatı tanzim etmek, hem en güzel meşgûliyet, hem de en büyük âhiret sermâyesidir.

Tarih şâhittir ki Kur’ân ve Sünnet’in gösterdiği istikâmette mânevî haslet ve fazîletlerle donanmış şuurlu bir nesil yetiştirenler, asırlar boyunca hayâtiyetlerini devam ettirerek âbâd olmuşlardır. Din, vatan ve bayrak emânetleri de böyle îmanlı nesillerin omuzlarında şerefle taşınarak günümüze kadar gelmiştir.

Bunun aksine Kur’ân’a ve mâneviyâta sırt dönerek nefsânî bir zevk u safâ âleminde gaflet karanlığına gömülenlerin âkıbeti de berbâd olmuştur. Bu hakîkat, hadîs-i şerîfte şöyle beyân edilmiştir:

“Şüphesiz ki Allah Teâlâ, bu Kitap (Kur’ân-ı Kerîm) sebebiyle (yani ona bağlılık sâyesinde) bazı milletleri yüceltir, (bu istikâmetten uzak olan) bazı milletleri de alçaltır.” (Müslim, Müsâfirîn, 269)

İmâm-ı Şâfiî Hazretleri’nin buyurduğu gibi:

“Kim Kur’ân’ı öğrenirse, kıymeti artar. Kim fıkıh okursa, kadri yüce olur. Kim hadisi yazarsa delilleri güçlenir. Kim edebiyat okursa, tabiatı incelik kazanır. Kim matematik okursa görüş açısı genişler. Kim kendini muhafaza etmezse, ilminin kendisine faydası olmaz.”[2]

Şunu aslâ unutmayalım ki;

Kur’ân’ın rehberliğinden mahrum bir hayat, mutlak bir ebediyet intihârıdır.

Rabbimiz de Kur’ân-ı Kerîmʼden istifâde hususunda insanoğlunun durumunu şöyle beyan buyurmaktadır:

“Sonra Kitâb’ı, kullarımız arasından seçtiğimiz kimselere verdik. İnsanlardan kimi kendisine zulmeder, kimi ortadadır, kimi de Allâh’ın izniyle hayırlarda öne geçmek için yarışır. İşte büyük fazîlet budur.” (Fâtır, 32)

Yani insanların kimisi Kur’ân okuduğu hâlde, okuduğu boğazından aşağıya inmez, kalbinde mâkes bulmaz, hâl ve davranışlarına yansımaz. Onu tozlu raflarda iki kapak arasına hapseder. Böylece en büyük nîmeti ziyân ederek kendisine yazık edenlerden olur.

Kimisi ise orta yoldadır, kâh Kur’ân-ı Kerîm ile amel eder, kâh ihmâl eder. Yani nefs-i levvâmenin gelgitleri içinde bocalar durur.

Kimisi de vardır ki Kur’ân’ın feyz ve rûhâniyetiyle Hakkʼa râm olup sürekli hayır-hasenatta mesafe kateder. İşte âhirette en kazançlı çıkacak olanlar da fânî hayatlarını bu istikâmette yaşayabilen sâlih kullardır.

Rabbimiz cümlemizi bu bahtiyar kullarının zümresine ilhâk eylesin. Âmîn…

Dipnotlar:

[1] Bkz. Ahmed bin Hanbel, II, 199.

[2] Beyhakî Külliyatı, II, 273 (İmam Şâfiî’nin Menkıbeleri) el-Abbâdî, Tabakātü’ş-Şâfiyye, (42) ve Menâbibu’ş-Şâfiî, (70).

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Genç Dergisi, Yıl: 2025 Ay: Haziran Sayı: 225

İslam ve İhsan

İSLAM AHLAKI İLE İLGİLİ TAVSİYE KİTAPLAR

İslam Ahlakı ile İlgili Tavsiye Kitaplar

OKUNMASI GEREKEN KİTAPLAR

Okunması Gereken Kitaplar

OKUNMASI GEREKEN 10 SİYER KİTABI

Okunması Gereken 10 Siyer Kitabı

OSMANLI’YI EN İYİ ANLATAN KİTAPLAR

Osmanlı’yı En İyi Anlatan Kitaplar

GENÇLERİN OKUMASI GEREKEN 100 KİTAP

Gençlerin Okuması Gereken 100 Kitap

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.