Ölüm Sırasında Yapılması Gerekenler

Ölen veya ölmek üzere olan kişinin yanında ne yapmalı? Ölüm anında yapılacak işler nelerdir? Ölüm sırasında yapılması gerekenler.

Ölüm anında yapılacak işler:

Ölüm halindeki kişiyi sağ yanına yatırıp kıbleye döndürmelidir. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.s), Beytullah için, “ölü ve dirilerinizin kıblesidir.” [1] buyurmuş, Hz. Fâtıma (r. anhâ), hastalığı ağırlaşınca, Râfi’in annesine, “beni kıbleye çevir” [2] demiştir. Eğer yer darlığı yüzünden hastayı kıbleye çevirmek mümkün olmazsa, sırt üstü yatırılır ve yüzü ile ayakları kıbleye doğru çevrilir. Bu da yapılamazsa, olduğu hal üzere bırakılır. Ölüm sırasında kişinin ağzına bir kaşık veya pamukla su verilir.

Bir hadiste, “Kimin son sözü ‘lâ ilâhe illallah (Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur) olursa, o kişi Cennete girer.” [3] buyurulmuştur. Bu yüzden ölümü yaklaşmış kişiye kelime-i tevhîd telkin edilir.[4] Ancak hastaya “sen de söyle” diye baskı yapmamalı, ona zorluk çıkarmamalı, onun yanında sadece kelime-i tevhîd ve kelime-i şehâdet getirmelidir. Bunu bir kere de söylese yeterli olur. Telkini hastanın sevdiği kimseler yapmalıdır. Bu telkin, tevbeyi de içine alacak şekilde şöyle de yapılabilir. “Estağfirullâhe’l-azîm ellezî lâ ilâhe illâ hûv, el- Hayye’l-Kayyûme ve etûbü ileyh (Kendisinden başka hiçbir ilâh olmayan, yüce, diri ve her şeyin varlığı kendisine bağlı olan Allah’tan, beni bağışlamasını dilerim.)”

Saîd İbn el- Müseyyeb’in babasından naklettiğine göre, Hz. Peygamber, amcası Ebû Tâlib’in ölümünde hazır bulunmuştu. Ebû Cehil ve Abdullah İbn Ebî Ümeyye İbn el-Mugîre de orada idi. Allah’ın Elçisi, Ebû Tâlib’e, “Amcacığım! “Lâ ilâhe illallah (Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur)” sözlerini söyle de, sana Allah katında tanıklık edeyim,” demiş, fakat Ebû Cehil ve Abdullah, “Ey Ebâ Tâlib! Abdülmuttalib’in dininden mi döneceksin?” diyerek baskı yapmışlardı. Hz. Peygamber bu teklifini sürdürmemiş ve sonunda Ebû Tâlib, Abdulmuttalib’in dininden söz ederek ölmüştür. Bunun üzerine Hz. Peygamber, “Ben, hakkında yasak konuluncaya kadar, senin için Allah’tan affını isteyeceğim” buyurdu. Ancak arkadan inen şu âyetle dua için ölçü getirildi: “Cehennem ehli oldukları kendilerine açıkça belli olduktan sonra, akraba bile olsalar, Allah’a ortak koşanlar için bağışlanma istemek ne peygambere ne de inananlara yakışmaz.” [5]

Çeşitli hadislerde, bir yakını ölen veya bir belâ ile karşılaşanın “İnnâ lillahi ve innâ ileyhi râciûn (Şüphesiz, biz Allah’a aidiz ve sonunda yalnız O’na döneceğiz.)” demesi ve buna “Allahım, bu belâdan dolayı bana ecir ver ve bana bundan daha hayırlısını ihsan et” diye dua etmesi bildirilir.[6] Daha önce Hz. İbrahim de babasına söz verdiği için, onun adına  Allah’tan bağışlanma istemiş, fakat babasının Allah düşmanı olduğunu anlayınca dua etmeyi bırakmıştır.[7]

HASTA VEYA ÖLMEK ÜZERE OLAN KİŞİNİN YANINDA NE YAPMALI?

Ümmü Seleme (r. anhâ)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.s) şöyle buyurmuştur: “Siz bir hasta veya ölünün yanında bulunduğunuzda, “hayırlı sözler” söyleyin. Çünkü melekler sizin söylediklerinize “âmin” diyerek katılır. Ümmü Seleme (ö.20/640), eşi Ebû Seleme (ö.4/625) vefat ettiğinde, Hz. Peygamber’e, onun için nasıl dua edeceğini sormuş, Allah’ın Elçisi ona şöyle dua etmesini bildirmiştir: Ey Allah’ım! Beni ve onu bağışla ve bana sonuç bakımından bundan daha hayırlısını ihsan et.” [8] Ümmü Seleme’nin, ölen eşi için ağlayıcı kadın tuttuğunu haber alan Allah’ın Rasûlü şöyle buyurmuştur: “Allah’ın, kendisini çıkardığı bir eve şeytanı sokmak mı istiyorsunuz? ” [9]

Enes İbn Mâlik’ten rivâyete göre, Hz. Peygamber bir kabrin başında, vefat eden küçük çocuğu için ağlamakta olan bir kadına rastladı. Ona, “Allah’tan kork ve sabret.”  buyurunca, kadın kendisini tanımadan, “Sen benim başıma gelen musîbeti anlayamazsın!” dedi. Yanındakiler, konuşanın Hz. Muhammed olduğunu ve onun da benzer küçük yaşta çocuğunu kaybettiğini söyleyince, kadın pişmanlık duydu ve Hz. Peygamber’in evine gelerek “Seni tanımadım, özür dilerim.” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber, “Ecri büyük olan sabır, felâketle ilk karşılaşıldığında gösterilen sabırdır.” [10] buyurdu. Hz. Ömer yaralanıp durumu ağırlaşınca, başucunda kızı Hafsa (r. anhâ) ağlamaya başlamıştı. Ömer (r.a) dedi ki: “Ey kızcağızım! Rasûlullah’ın şöyle buyurduğunu bilmiyor musun? Aile fertlerinin ağlaması yüzünden ölüye azap olunur.” [11]Ancak fakihler, ölünün vasiyeti üzerine ağlama, baş saç yolarak, giysilerini yırtarak veya feryat ederek ağlama gibi aşırılıklar olmaksızın ölüye olan sevgi, muhabbet, acıma gibi sebeplerle olan normal göz yaşının mümkün ve caiz olduğunu söylemişlerdir.[12]

Hasta vefat edince gözleri kapatılır ve bir bezle çenesi bağlanır. Eller yanlarına getirilir. Bunu yaparken şu dua okunabilir:

“Bismillâhi ve alâ milleti rasûlillah. Allahümme yessir aleyhi emrahû ve sehhil aleyhi mâ ba’dehû ve es’idhu bi likâike vec’al mâ harace ileyhi hayran mimmâ harace anhü. (Allah’ın adıyla ve Rasûlullah’ın dini üzere.. Ey Allahım! Bunun işini kolaylaştır ve sonrasında güçlük gösterme. Onu cemâlinle mutlu eyle. Gittiği yeri, ayrıldığı yerden daha hayırlı eyle.)

Sonra ölünün üzerinden giysileri çıkarılır, üstüne bir örtü çekilir, şişmemesi için karnı üzerine bıçak gibi demirden bir şey konur. Elleri yanlarına uzatılır, yanında güzel kokulu bir şey bulundurulur. Öldükten sonra yıkanıncaya kadar yanında Kur’an okumak mekrûhtur. Başka bir odada sesli veya sessiz Kur’an okumakta bir sakınca bulunmaz.

Dipnotlar:

[1] Ebû Dâvud, Vesaya, 10 [2] Zeylâî, Nasbu’r-Raye, II, 250. [3] Müslim, Cenâiz, 1-2; Ebû Dâvud, Cenâiz, 16; Nesâî, Cenâiz, 4. [4] Müslim, Cenâiz, 1 [5] Tevbe, 9/113; Buhârî, Cenâiz, 81; Nesâî, Cenâiz, 102, H. No: 2033. [6] bk. Müslim, Cenâiz, 3, 4; Ebû Dâvud, Cenâiz, 18; Tirmizî, Deavât, 83; Mâlik, Muvatta’, Cenâiz, 42; bk. Bakara, 2/156. [7] Tevbe, 9/114. [8] Müslim, Cenâiz, 6. Ebû Seleme, Hz. Peygamber’in süt kardeşi ve halası Berre binti Abdilmuttalib’in oğlu olup, İslâm’a ilk giren ve Medine’ye ilk hicret eden sahâbilerdendir. Uhud’ta aldığı yaranın daha sonra nüksetmesi sonucu vefat etmiştir. [9] Müslim, Cenâiz, 10. [10] Buhârî, Cenâiz, 32; Müslim, Cenâiz, 15. [11] Müslim, Cenâiz, 16. [12] Müslim, Cenâiz, 16 dipnot. Hadisler için bk. Buhârî, Ceâiz, 33- 46.

Kaynak: Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslam İlmihali, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

ÖLMEDEN ÖNCE VE ÖLÜM SIRASINDA MÜSTEHAP OLAN DURUMLAR

Ölmeden Önce ve Ölüm Sırasında Müstehap Olan Durumlar

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.