Nebe' Suresi 36. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Nebe' Suresi 36. ayeti ne anlatıyor? Nebe' Suresi 36. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Nebe' Suresi 36. Ayetinin Arapçası:

جَزَٓاءً مِنْ رَبِّكَ عَطَٓاءً حِسَابًاۙ

Nebe' Suresi 36. Ayetinin Meali (Anlamı):

Bütün bunlar Rabbinden, yaptıklarına yeterli bir karşılık, çok iyi hesaplanmış bir mükâfattır.

Nebe' Suresi 36. Ayetinin Tefsiri:

Dünyada Allah’a inanıp O’ndan korkan, O’nun emirlerini tutup yasaklarından sakınan müttakîler, büyük bir başarı ve kurtuluş elde ederler. Cennette girer; bütün korku, hüzün ve endişelerden emin olarak sonsuz bir selamet ve vuslata ererler. Kendilerine ihsan edilen bahçelerde ve üzüm bağlarında son derece güzel olan eşleriyle mutluluk içerisinde yaşarlar. اَلْكَوَاعِبُ (kevâ‘ib) göğüsleri yeni tomurcuklanmış gümüş memeli dilberler demektir. اَلأتْرَابُ (etrâb) da aynı yaşta dilberler anlamındadır. Cennetin dilberleri taze olduğu gibi, erkekleri de tazedir. Çünkü hepsi genç yaştadır. Cennetlikler orada devamlı olarak dolup taşan kadehlerini yudumlarlar. Fakat bu içecek, dünya içeceklerinden farklıdır. Dünyadakiler gibi, içenlerin akıllarını giderip sarhoş etmez. Bu sebeple orada ne bir boş söz işitirler, ne de bir yalan. Birbirlerini yalanlamazlar ve hiç kimse tarafından yalanlanmazlar. Artık kâfirlerin boş gürültülerinden; ağız dolusu yalanlama ve iftiralarından da kurtulmuşlardır. Bunlar rahmeti gazabını geçen, bütün yaratıklarına rahmet eden Allah’ın inanan kullarına va‘dettiği nimetleridir. İnsanların kendi gayretleriyle yaptıkları amellerinin bu nimetlere yetmeyeceği âşikârdır. Ancak Rahmân olan Allah, niyetlere göre ikram ve ihsanda bulunmaktadır. Resûlullah (s.a.s.) bir defasında:

“Bütün işlerinizde orta yolu tutun, ne az ne de çok yaparak aşırılığa gitmeyin, ümitvâr olun ve müjdeleyin! Şunu bilin ki hiç kimseyi ameli cennete koyamaz” buyurmuştu. Ashâb-ı kirâm:

“– Sizi de mi Ya Rasulallah?” dediler.

“– Evet, Allah’tan bir rahmet kaplamadıkça beni de. Şunu da bilin ki amellerin Allah'a en sevgilisi az da olsa devamlı olanıdır.” (Müslim, Sıfâtu'l-münafıkîn, 78)

Görüldüğü üzere kullarına lutf u keremi sonsuz olan Allah ki:

Nebe' Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Nebe' Suresi 36. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.