Namazı Kazaya Bırakmanın Hükmü

Namaz kazaya bırakılır mı? Namazı kazaya bırakmanın hükmü nedir? Ayet ve hadislerle namazın kazası ve dayandığı deliller.

Bir namazı vaktinde kılmaya “edâ” vaktinden sonra kılmaya da “kaza” denir. Vaktinde kılınamayan namaza “fâite” denir. Çoğulu “fevâit”tir.

NAMAZ KAZAYA BIRAKILIR MI?

Bir özür olmaksızın namazın kazaya bırakılmaması gerekir. Allah Te­âlâ şöyle buyurur:

“Güvene kavuştuğunuz zaman hemen namazı kılın. Çünkü namaz mü’minlere vakitleri belirlenmiş olarak farz kılınmıştır.”[1] Namazı özürsüz kazaya bırakmanın günahı, o namazı kaza etmekle kalkmaz, ayrıca tevbe etmek gerekir.

Meşrû bir özür sebebiyle namazın kazaya bırakılmasında bir sakınca bulunmaz. Düşman korkusu, bir doktorun ameliyat operasyonunun uzaması, ebenin doğum yapacak kadının başından ayrılamaması bu özürler arasında sayılabilir. Nitekim, Hz. Peygamber (s.a.v.), Hendek savaşında namazlarını tehir etmiştir. Abdullah İbn Mesut (r.a.) durumu şöyle anlatır: “Müşrikler, Hendek savaşında Resûlullah’ı dört vakit namaz kılmaktan alıkoydular. Nihâyet, gecenin Allâh’ın bildiği kadar bir bölümü geçtikten sonra Bilâl’e ezan okumasını emretti. Bilâl ezan okudu ve kâmet getirdi. Hz. Peygamber öğle namazını kıldırdı, sonra Bilâl kâmet getirdi, Hz. Peygamber ikindiyi kıldırdı, sonra kâmet getirdi, Rasûlüllah akşam namazını kıldırdı. Sonra Bilâl kâmet getirdi. Peygamber yatsı namazını kıldırdı.”[2]

Namazı bilerek ve tembelliği yüzünden vaktinde kılmayan kimse günahkâr olur ve bu namazı kaza etmesi gerekir. Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Sizden biri uyku sebebiyle veya unutma yüzünden bir farz namazı kılmazsa, hatırladığı zaman onu hemen kılsın. Çünkü Allah Teâlâ; Beni zikretmek için namaz kıl, buyurmuştur.”[3] Buhârî’nin Enes İbn Mâlik’ten (r.a.) yaptığı rivâyet şöyledir: “Bir kimse bir namazı unutursa, hatırladığı zaman onu hemen kılsın. Namazın bundan başka kefâreti yoktur.” [4] Bu gibi hadisler, kazaya kalan namazın geciktirmeksizin hemen kılınmasını bildirmektedir.

Hanefîlerin de içinde bulunduğu büyük çoğunluğa göre; uyku veya unutma gibi insanın iradesini elinden alan bir özür nedeniyle bile namazı kaza etmek gerekince, bilerek kılmama hâlinde öncelikle kaza gerekir.[5] Ayrıca şu hadisin genel anlamına dayanılmıştır: “Allâh’ın borcu yerine getirilmeye daha lâyıktır.”[6] Bilerek namazı terk eden kişiye, bu namazı kılmak vâcip bir borç olmuştur, borç ise ödenmedikçe düşmez.[7]

Sonuç olarak namazı kaçırmamak için unutkanlıklara karşı önlem almak ve sabah namazı için de vaktinde uyanmak üzere, günümüzün teknik imkânlarından yararlanmak müminin şiarı olmalıdır.

Dipnotlar:

[1] Nisa, 4/103. [2] Tirmîzî, Mevâkît, 18; A. İbn Hanbel, I, 375; Tirmîzî, bu hadisin isnadında bir beis yoktur, demiştir. bk. Zeylâî, Nasbu’r-Raye, II, 164-166. [3] Müslim, Mesâcid, 316; Mâlik, Muvatta’, Vukût, 26; A. İbn Hanbel, III, 184, 216; bk. Tirmîzî, Salât, 16; Nesâî, Mevâkît, 53; İbn Mâce, Salât, 10. bk. Tâhâ, 20/14. Bu âyetteki hitap Hz. Musa’ya olup, Sinâ dağında geçen konuşmalar arasında yer alır. [4] Buhârî, Mevâkît, 37; Müslim, Mesâcid, 314; Ebû Dâvûd, Salât, 11; A. İbn Hanbel III, 219. [5] bk. Meydânî, age, I, 88; Şirbînî, Muğni’l-Muhtac, I, 127; Şirâzî, age, I, 5; İbn Kudâme, Muğnî, II, 108; İbn Rüşd, age, I, 175; Zühaylî, age, II, 130. [6] Buhârî, Savm, 42; Müslim, Sıyâm, 154, 155. [7] Şevkânî, Neyl, I, 326; Tehânevî, age, VII, 143.

Kaynak: Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Delilleriyle Aile İlmihali, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

KAZA NAMAZI NEDİR?

Kaza Namazı Nedir?

İŞTEN DOLAYI NAMAZI KAZAYA BIRAKMAK CAİZ MİDİR?

İşten Dolayı Namazı Kazaya Bırakmak Caiz midir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.