Namaz Kılmanın Mekruh Olduğu Vakitler Nelerdir?

Mekruh vakitler nelerdir? Hangi vakitlerde namaz kılmak mekruhtur, namaz kılmanın mekruh olduğu vakitler hangileridir?

Farz namazlar için müstehap vakitler olduğu gibi, genel olarak namaz kılmanın mekruh olduğu vakitler de vardır. Bunların bir bölümünde hiçbir namaz kılınmaz, bir bölümünde ise yalnız nâfile namaz kılınmaz, fakat kaza namazı kılınabilir.

Bir gün ve gecedeki mekruh vakitler beş tane olup bunlardan üçü, Ukbe İbn Âmir el-Cühenî (r.a)’in naklettiği şu hadiste zikredilir: “Üç vakit vardır ki, Rasûlullah (s.a.s) bize, bu vakitlerde namaz kılmamızı ve ölülerimizi defnetmemizi yasakladı: Güneş doğduğu zaman yükselinceye kadar, güneş tepe noktasına geldiği zaman zevaline kadar, güneş batmaya meylettiği zaman.” [1] Diğer iki vakit de Ebû Saîd el-Hudrî (r.a)’den rivâyet edilen şu hadiste bildirilir: “Rasûlullah (s.a.s)’ın şöyle buyurduğunu duydum: “Sabah namazından sonra, güneş doğuncaya kadar  namaz yoktur. İkindi namazından sonra güneş batıncaya kadar namaz yoktur.” [2] Bu iki vakitte namaz yasaklanmıştır.

MEKRUH VAKİTLER

Bu iki hadiste geçen beş mekruh vakti, iki grupta inceleyeceğiz.

Hiçbir Namazın Kılınamayacağı Üç Mekruh Vakit:

1. Güneşin doğmasından yükselmesine kadar olan zaman. Güneşin doğmasından yaklaşık 40-45 dakika sonra kerahet vakti çıkmış, bayram namazı veya kuşluk namazı kılma vakti girmiş bulunur.

2. Güneşin tam tepe noktasında olduğu zaman. Buna istivâ vakti denir.

3. Güneşin sararmasından, yani gözleri kamaştırmaz bir hale gelmesinden, battığı zamana kadar geçen süre. Bu vakitte sadece, o günün ikindi namazının farzı kılınabilir.

Yukarıdaki bu üç kerâhet vaktinde ne kazaya kalmış farz namaz, ne vitir gibi vâcip namaz, ne de cenaze namazı kılınır. Daha önce okunmuş bir secde âyetinden dolayı tilâvet secdesi de yapılamaz. Aksi halde bunların iâdeleri gerekir. Yalnız nâfile namaz mekruh olmakla birlikte geçerli olur ve iâdesi gerekmez. Bir de kerahet vaktinde cenaze ve cemaat hazır bulununca, cenazeyi defin geciktirilmez.

İmam Şâfiî’ye göre, Mekke’de nâfile namaz için mekruh vakit yoktur. Orada nâfile namaz, her zaman kılınabilir. Delil şu hadistir: “Ey Abdimenaf oğulları! Bu Beyt’i tavaf eden veya gündüz ve gece dilediği bir saatte namaz kılan kimseleri bundan men etmeyiniz.” [3] Hanefîlere göre, bu hadis, kerahet vakitlerini belirleyen diğer hadislerle tahsis edilmiştir. Yani, bu hadisi “Beytullah’ta, kerahet vakti dışında namaz kılan” kaydı ile anlamak gerekir, demişlerdir.

Yalnız Nâfile Namaz Kılmanın Mekruh Olduğu Vakitler:

1. İkinci fecrin doğmasından güneşin doğacağı zamana kadar olan süre içinde, sabah namazının sünneti dışında nâfile namaz kılmak mekruhtur. Delil, İbn Ömer (r.a)’den nakledilen şu hadistir: “Sabah namazından önce ve sabah vakti girdikten sonra, sabah namazının iki rekât sünnetinden başka namaz yoktur.” [4]

Ancak ikinci fecirden güneşin doğacağı zamana kadar, kaza namazı kılınmasında bir sakınca bulunmaz.

Hanbelîler’e göre, İbn Ömer hadisi garîb olup, belirtilen süre içinde nâfile namazı yasaklamada açık değildir. Bu yüzden, nâfile namaz kılınmasında bir sakınca bulunmaz.

2. İkindi namazını kıldıktan sonra, güneş batıncaya kadar nâfile namaz kılmak mekruhtur. Bu vakitte nâfile namaz kılmanın yasaklandığını bildiren çeşitli hadisler nakledilmiştir.[5] Güneşin sararması (gurubu) halinde yalnız o günün ikindi namazının farzı kılınabilir, kaza namazı kılınamaz. Çünkü tam bir halde vâcip olan bir ibadet, eksik olarak kaza edilemez. Kerâhet vakti ibadetin eksik oluşuna sebeptir. Hz. Âişe’den nakledilen bir hadiste şöyle buyurulur: “Güneş batmadan önce, ikindi namazının bir rekâtına yetişen veya güneş doğmadan önce, sabah namazının bir rekâtına yetişen kimse bu namazlara yetişmiş olur.” [6]Ancak Hanefîlere göre, güneşe tapanlara benzeme sebebiyle, namaz sırasında güneşin doğuşu namazı bozar.

İkindi namazından sonra veya sabah namazı vaktinde nâfile namaz kılma yasağının hikmeti, vakitteki bir anlamdan ötürü değildir. Bu vakitlerde farz ile meşgul olunması yüzündendir. Çünkü vaktin farzını kılmak, nâfile kılmaktan daha faziletlidir. Ancak bu son iki vakitte, farz veya vâcip bir namaz kılmak mekruh değildir. Cenaze namazı ve tilâvet secdesi de mekruh olmaz. Bu iki vakitten birinde başlanmış olan bir nâfile namaz, kerâhetten dolayı bozulursa daha sonra kazası gerekir.

3. Akşam namazının farzından önce nâfile namaz kılmak mekruhtur. Çünkü akşam namazını erken kılmanın gerekli olduğunu bildiren hadisler genel anlamlıdır. Seleme İbn Ekva hadisi bunlardan birisidir: “Rasûlullah (s.a.s) güneş batıp karanlık perdesi arkasında kaybolduğu zaman akşam namazını kılardı.” [7] Ukbe İbn Âmir hadisi de şöyledir: “Akşam namazını yıldızların iç içe göründüğü zamana kadar geciktirmedikçe, ümmetim hayır üzeredir.” [8]

Şâfiîlerde meşhur olan görüşe göre, akşam namazından önce iki rekât nâfile namaz kılmak müstehap, Hanbelîler’e göre ise câiz olup, sünnet değildir. Bu iki mezhep Hz. Peygamber (s.a.s)’in, akşam namazının farzından önce iki rekât nâfile namaz kıldığını bildiren bazı rivâyetlerin, akşam namazının acele kılınmasını bildiren hadislerin genel anlamını sınırladığı görüşündedir.[9]

4. Farz namaza durulmak üzere kâmet getirilirken, nâfile namaz kılmakla meşgul olmak mekruhtur. Delil, şu hadistir: “Namaza durulduğu zaman, farz namazdan başka bir namaz kılmak yoktur.” [10]

Ancak sabah namazının farzı için kâmet getirildikten sonra, sünnetini kılmak câiz görülmüştür. Çünkü sabah namazının sünneti, kuvvetli bir sünnet olup, teşvik edilmiş ve Rasûlullah (s.a.s) de bu namaza devam etmiştir. Hadiste şöyle buyurulmuştur: “Sabah namazının iki rekât sünneti dünyadan ve dünyada bulunan her şeyden daha hayırlıdır.” [11] “Hz. Âişe de şöyle demiştir: “Hz. Peygamber, sabah namazının iki rekât sünnetine dikkat gösterdiği kadar hiç bir nâfile namaza özen göstermemiştir.” [12]

Diğer yandan sabah namazının son rekâtında imama yetişen kimse, farzı kaçırmaktan korkarsa, sünneti terk ederek imama uyar ve namazı cemaatle kılar.

Bunun gibi, tek başına namaz kılanın, farz namazın vakti dar olan durumlarda, nâfile namazla meşgul olması da mekruh olur.

Hanefîler dışında çoğunluk fakihlere göre, cemaatle farz namaza durulduktan sonra nâfile bir namaza başlamak mekruhtur. Bu namaz, ister farza bağlı vaktin sünneti olsun, isterse başka bir nâfile olsun, hüküm değişmez. Dayandıkları delil, yukarıda verdiğimiz, “namaza durulduğu zaman, farz namazdan başka bir namaz yoktur”  anlamındaki hadistir. İmam Mâlik ise bu konuda şöyle demiştir: “Farzın bir rekâtını kaçırmaktan korkmayan kimse sabah namazının iki rekât sünnetini kılsın.” [13]

5. Cuma namazında, bayram günleri ve hac sırasında, imam hutbe okurken nâfile namaz kılmak mekruhtur.

İmam hutbeye çıktığı andan itibaren cuma namazını kıldırıncaya kadar herhangi bir nâfile namaz kılmakla meşgul olmak mekruhtur. Delil, Ebû Hureyre (r.a)’nin naklettiği şu hadistir: “Cuma günü imam hutbe okurken, arkadaşına “sus” dediğin zaman hata etmiş olursun.” [14] Şâfiî ve Hanbelîlere göre ise cuma namazının iftitah tekbirini kaçırma korkusu olmadıkça, imam hutbede iken yalnız hafif iki rekât tahiyyetü’l-mescit namazı kılınır.[15]

6. Bayram namazlarından önce ve sonra nâfile namaz kılmak mekruhtur. Delil, İbn Abbas (r.a)’ın naklettiği şu hadistir: “Hz. Peygamber bayram günü iki rekât namaz kılardı. Bu namazdan önce ve sonra her hangi bir namaz kılmazdı.” [16] Bunun sebebi, o gün için en önemli olan namazı bırakıp, daha önemsiz olan nâfile namazla meşgul olmamaktır. Ancak güneş yükseldikten sonra, imamdan başkasının nâfile namaz kılmasında bir sakınca bulunmaz.

7. Arafat ve Müzdelife’de, birleştirilerek kılınan öğle ile ikindi ve akşamla yatsı namazı arasında nâfile namaz kılınmaz.

Sabah namazı dışındaki bir namazın iftitah tekbirine, bu namaza tahsis edilen vakit içinde yetişmekle, bu namazın tamamı eda olur. Böyle bir farz namazı vaktinin sonuna bırakma bir özre dayansın veya dayanmasın hüküm değişmez.

Şâfiî ve Mâlikîler’e göre, bir namazın bir rekâtı iki secdesiyle birlikte vakit içinde kılınmışsa, bütün namaz eda edilmiş sayılır. Bir rekâttan daha azı kılınmışsa bu namaz kaza olur.[17]

Güneş tam zeval vaktinde iken kılınacak bir farz veya vâcip namaz fasit olur. Nâfile namaz ise, mekruh olmakla birlikte sahihtir. Yalnız Ebû Yusuf’tan bir rivâyete göre, cuma günü zeval vaktinde nâfile namaz kılınması caizdir. Güneş batı cihetine meyledince, artık ittifakla kerâhet vakti çıkmış bulunur.

Mekruh olan bir vakitte okunan bir secde âyetinden dolayı, o vakitte secde yapılabilir. Ancak bu secdeyi, kerâhet vaktinden sonraya bırakmak daha faziletlidir. Yine kerâhet vakitlerinden birinde hazırlanmış olan bir cenazenin namazı, o vakitte kılınabilir. Hatta bu namazı geciktirmeyip hemen kılmak daha faziletlidir. Hz. Peygamber (s.a.s) bir hadisinde şöyle buyurmuştur: “Ey Ali! Üç şeyi geciktirme. Vakti geldiği zaman namazı kılmayı, hazır olduğu zaman cenazeyi defnetmeyi, dengini bulduğun zaman kız çocuğunu evlendirmeyi.” [18]

Dipnotlar:

[1] Müslim Müsâfirîn, 293; Ebû Dâvud, Cenâiz, 51; Tirmizî, Cenâiz, 41; Mevâkît, 31, 34, Cenâiz, 89; İbn Mâce, Cenâiz, 30; Dârimî, Salât, 142; İbn Hanbel, IV, 152 [2] bk. Buhârî, Mevâkît, 38, Tevhîd, 47; Ebû Dâvud, ilm, 13; Tirmizî, Cum’a, 2. [3] Kütüb-i Sitte, 5’ler rivâyet etmiştir. bk. Nesâî, Salât, 41. [4] A. İbn Hanbel, II, 104; Zeylâî, Nasbu’r-Râye, I, 255 vd.; bk. Nesâî, Salât, 32. [5] Nesâî, Salât, 32. [6] Buhârî, Mevâkît, 17; Nesâî, Mevâkît, 11; İbn Hanbel, II, 474 [7] Buhârî, Bedü’l-Halk, 4; Müslim, Mesâcid, 216; Ebû Dâvud, Salât, 3; Tirmîzi. [8] Ebû Dâvud, Salât, 6; İbn Mâce, Salât, 7 [9] bk. Şevkânî, age, II, 2 vd [10] Müslim, Salât, 710; Ebû Dâvud, Tatavvu’, 5; Tirmizî, Salât, H. No: 421; Nesâî, Salât, 866; İbn Mâce, Salât, H. No: 1151; İbn Hanbel, II, 352, 531. [11] Müslim, Misafirîn, 96, 97; Tirmizî, Salât, 190. [12] Buhârî, Teheccüd, 27; Müslim, Misafirîn, 94; Ebû Dâvud, Tatavvu’, 2; İbn Hanbel, VI, 43, 54, 170. [13] bk. Nevevî, Şerhu’l- Müslim, V, 221 vd; İbn Kudâme, Muğnî, I, 456; Zühaylî, age, I, 532 [14] Buhârî, Cum’a, 36; Müslim, Cum’a, 12; Ebû Dâvud, Salât, 229; Tirmizî, Cum’a, 16; Nesâî, Cum’a, 22, Îydeyn, 21. [15] bk. San’ani, Sübülü’s-Selâm, II, 51, 67; Buhârî, Teheccüd, 25. [16] Buhârî, Îydeyn, 26, 8; Zekât, 21; İbn Hanbel, II, 180 [17] Şevkânî, age, III, 151; Şirâzî, age, I, 54; Zühaylî, age, I, 516 vd; Şevkânî, age, III, 151 [18] Tirmizî, Salât, 13, Cenâiz, 73; İbn Hanbel, I, 105. Mekruh vakitlerle ilgili geniş bilgi için bk. İbnu’l-Humâm, age, I, 166; İbn Âbidîn, age, I, 349-351; Şürünbülâlî, Merâkı’l-Felâh, s. 31; İbn Kudâme, age, II, 116-119, 129, 135, 387; Zühaylî, I, 528 vd.

Kaynak: Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslam İlmihali, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

KUR’AN VE SÜNNETE GÖRE NAMAZ VAKİTLERİ

Kur’an ve Sünnete Göre Namaz Vakitleri

NAMAZ VAKİTLERİ

Namaz Vakitleri

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.