Müslümanlığı Seçen İspanyol Akademisyenler Üniversitelerde Ayrımcılığa Uğruyor

"Ayrımcılık daha akademik hayata girmeden başlıyor. Başvuru sırasında seni uzun uzun araştırıyorlar. Bu prosedürel bir şey değil. Bölüm profesörleri geldiğin üniversitedeki hocalarını arayarak Müslüman ya da aykırı biri olup olmadığını soruyor"

Uluslararası İlişkiler alanında çalışmalar yapan İspanyol akademisyen Doktor Luci Hurtado, İslamiyet'i seçen İspanyolların, akademik kariyerlerinin zarar görmemesi için Müslüman olduklarını gizlediklerini söyledi.

Akademisyen Luci Hurtado, İspanya'daki üniversitelerde Müslümanlara karşı uygulanan akademik ayrımcılığı anlattı.

Hurtado, 2010'da Müslüman olmadan önce Katolik Hristiyan olduğunu belirterek, "Asla iyi bir Katolik olmadım. Ailem de dinlerine düşkün değildi. Ergenken İncil'den pasajlar okuduğumda bazı şeylerin eksik kaldığını ve başka bir peygamberin daha gelmesi gerektiğini düşünüyordum." dedi.

Hristiyanlıkla ilgili çevresindeki kişilere sorduğu sorulara net cevaplar alamadığını, aklındaki şüpheleri gidermek için İspanya tarihini araştırırken İslam'la tanıştığını dile getiren Hurtado, din değiştirdikten sonra sosyal çevresi tarafından dışlanacağını bildiği için Müslüman olma kararının büyük bir adım olduğunu vurguladı.

Hurtado, Müslüman olduğunu ailesine ve yakın arkadaşlarına söylediğinde büyük tepki ve ayrımcılıkla karşılaştığını anlatarak, "Babam 'Olmaz. Sen daha küçüksün, din değiştiremezsin' dedi. Arkadaşlarım benim artık İspanyol olmadığımı, 'ötekiler' (Müslümanlar) gibi olduğumu söyledi." ifadesini kullandı.

Sosyal çevresinden dışlanınca arkadaş edinebilmek için Müslüman olan İspanyolların kurduğu topluluklara katıldığını aktaran Hurtado, Müslüman olan diğer İspanyolların da toplum tarafından ayrımcılığa uğramaktan şikayet ettiğini kaydetti.

"Ayrımcılık daha akademik hayata girmeden başlıyor"

Hurtado, 2011'de İspanya'nın prestijli üniversitelerinden birinde uluslararası ilişkiler bölümünde doktora yapmaya hak kazandığını, o dönem başörtülü olmadığı için Müslüman karşıtı ayrımcılığa maruz kalmadığını ancak çevresindeki Müslüman olan İspanyolların akademide dışlandığını söyledi.

Müslüman olan İspanyol akademisyenlere, yabancı ülkeden gelen Müslüman akademisyenlerden daha fazla baskı uygulandığına dikkati çeken Hurtado, şöyle devam etti:

"Baskı daha akademik hayata girmeden başlıyor. Başvuru sırasında seni uzun uzun araştırıyorlar. Bu prosedürel bir şey değil. Bölüm profesörleri geldiğin üniversitedeki hocalarını arayarak Müslüman ya da 'radikal' biri olup olmadığını soruşturuyor. Müslüman olduğun ortaya çıkarsa akademiye kabul edilmiyorsun. Bunu yapan kişilere sorarsanız yaptıkları yasal olmadığı için inkar ederler."

Hurtado, İslam'ı seçen akademisyenlerin dinlerini gizleyerek, akademik çevreden dışlanmamak için Müslüman değilmiş gibi davrandıklarının altını çizerek, Müslüman olduğu öğrenilen İspanyol akademisyenlerin "ülkesine ihanet eden hain" şeklinde damgalandığını kaydetti.

Müslüman olan İspanyol öğretim görevlilerinin başka üniversitelere başvuruda da büyük zorluklar yaşadığından bahseden Hurtado, "Bana sorduğunuz soruları Müslümanlığı seçen hiçbir İspanyol akademisyen cevaplamaz çünkü damgalanmaktan, açığa çıkmaktan korkar. Başvuru yaptığımız üniversiteler akademik kariyerimizden çok dinimize bakıyor. Müslüman olduğumuz anlaşılırsa makalelerimizin, analizlerimizin ve araştırmalarımızın inandırıcılığı sorgulanıyor." şeklinde konuştu.

Hurtado, tez danışmanlarının, bu durumun yanlış olduğunu düşünseler de akademik zorbalığa ses çıkarmadıklarını dile getirerek, Müslüman olan İspanyol akademisyenlerin, kendilerini saklamak zorunda hissetmelerinin stres ve psikolojik sorunlara yol açtığını söyledi.

Doktora tez hocasıyla arasındaki diyaloğu aktaran Hurtado, şu ifadeleri kullandı:

"Tez hocam Tunus'taki sömürgecilik konusunda uzmanlaşmam gerektiğini söyledi ve bana birkaç soru sordu. Tunus'ta İslam tasavvufunun kilit unsur olduğunu söylediğimde gözlerini kocaman açarak 'Sen Müslümansın' dedi. Ben de heyecanla Müslüman olmadığımı, yüksek lisansta bölgedeki etnik kabileler üzerine çalıştığım için konuyu bildiğimi söylediğimde, 'Olmadığına sevindim çünkü aksi takdirde asla objektif olamazdın' dedi."

"Müslümanlar, ikinci sınıf vatandaş olarak görülüyor"

Hurtado, İspanyollara, Müslüman karşıtlığının ilkokul sıralarında öğretildiğini ifade ederek, öğretmenlerin, Müslüman Afrikalı göçmenlerin ve İslam'ı seçen İspanyolların çocuklarına" ikinci sınıf vatandaş" muamelesi yaptığını anlattı. 

Çalışma hayatında da Müslüman olan İspanyollara baskı uygulandığına vurgu yapan Hurtado, "Göçmen Müslümanlar, toplumun 'pis ve basit' olarak gördüğü işleri yaptıkları için Müslüman olan İspanyollara da çalıştıkları yerlerde 'kirli' olduklarını söylüyorlar. Müslümanlar ikinci sınıf vatandaş olarak görülüyor, çalışma alanlarında da aralarına almayarak ayrımcı ilişkiyi tercih ediyorlar." dedi.

Hurtado, Müslüman olan İspanyol kadınların iş hayatında erkeklere göre daha çok ayrımcılığa maruz kaldığının altını çizerek, iş yerlerinin başörtülü kadınları işe almak istemediğini, işe alanlarınsa Müslüman kadınları diğer çalışanlara sağladıkları konfor ve avantajlardan minimum derecede yararlandırdığını söyledi.

Evlilik hazırlığı için 2012'de beyaz eşya bakarken Müslüman karşıtı saldırıya uğradığını dile getiren Hurtado, şunları anlattı:

"Satıcı karşısında mükemmel İspanyolca konuşan başörtülü birini görünce nereli olduğumu sordu. Sevillalı olduğumu ve Hristiyanlıktan İslam'a geçtiğimi duyunca bana bağırarak mal satmayacağını söyledi ve dükkandan kovdu. Bu durum üç beş kere başıma geldiği için bazen alışveriş yaparken kırık İspanyolcayla konuşuyorum. İspanyol esnaf Müslüman olan İspanyollara ürün satmak istemezken Suudi Arabistan ya da diğer Arap ülkelerinden gelen zengin Müslümanlara memnuniyetle hizmet sunuyor. Bu iki yüzlülük."

Hurtado, İspanya'daki Müslüman karşıtlığının sosyal hayatta, kurum ve kuruluşlarda sistemli şekilde yapıldığını kaydederek, sözlerini şöyle tamamladı:

"İspanyol geleneklerinde Müslümanlara çok saygısız ritüeller var. Endülüs'ün Müslümanların elinden kurtulmasının kutlandığı günde, hilal şeklindeki bezleri ve başörtüleri yere atıp üzerine basıyorlar. Bu, Katolikler için 'temiz başlangıç' olarak görülüyor. İspanya'da kutlanan La Diada de Sant Jordi bayramında oynanan tiyatroların sonunda Jordi'nin bir ejderhayı öldürdüğü anlatılıyor. O ejderha İslam'ı temsil ediyor. İspanya'da onlarca farklı etnik kültür ve din var fakat hiçbiri Müslümanlık gibi kötülenmiyor ve kurumsal olarak saldırıya uğramıyor."

Kaynak: AA

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.