Müslümanları 'içine Şeytan Kaçmış' Diyerek Yaktılar

Barbaros Hayrettin Paşa'nın ardarda yaşattığı mağlubiyetleri hazmedemeyen İspanya Kralı ve papazlar, Müslümanları 'içine şeytan girmiş' bahanesiyle canlı canlı yakıyorlardı. Ta ki Hayrettin Paşa yetişene kadar. 

İSPANYA KRALI YENİLGİYİ HAZMEDEMEDİ

Cezâyir önlerinde İspanyol kâfirlerinin elinde bir ada vardı. Üzerinde de muhkem bir kale mevcuttu. Hayreddîn Paşa, burayı İspanyollar’ın karadan ve denizden bütün müdâfaa tertibatlarına rağmen fethetti. Bunun üzerine İspanya kralı, onca mağlûbiyetlerine ilâveten uğradıkları bu hezîmeti de duyunca irâdesizleşerek çığlıklar içinde kendisini tahtından yere attı ve intihara teşebbüs etti. Etrafındakiler:

“–Aman efendimiz! Kale dediğiniz taş, gemi dediğiniz tahta parçasıdır.” diyerek kendisini binbir güçlükle sâkinleştirebildiler.

Ancak kral, daha sonra haber aldığı Barbaros’un yeni bir zaferi üzerine kalp krizi geçirerek öldü.

PAPAZLAR İSPANYA KRALINI KIŞKIRTTI

Yerine geçen kral, bu hâdiselerden yola çıkarak papazlarla el ele verdi ve içinde bulundukları duruma çareler aradı. Bu yolda selefinin Endülüslü müslümanlara yaptığı zulümleri daha da ileriye götürdü. Onun bu zaafını kendilerine yakışır bir kindarlık ve cânîlikle değerlendiren papazlar da, yapılanları kâfî görmeyerek:

“–Ey kudretli kral! Milletimizin içinde hiçbir yabancı fert bırakma! Hele müslümanların günde beş defa cemaat olup namaz kılmaları bize çok dokunmaktadır. Onların bizim memleketimizde durması büyük bir hatâdır.

Kitaplarımızda bize bizden başkasının faydası olmadığı yazıyor ki, bu müslümanların bizim için ne kadar tehlikeli olduğunu gösterir. Şu andan itibâren müslümanlara ibadet etmeyi yasaklamak, boynunuzun borcudur. Şâyet bunların ibadetlerini yasaklamazsanız, bu, hris­ti­yanların aleyhine olur.

Zaman gelir onlar, buradaki hris­ti­yanları müslüman yaparak ülkemizi yeniden ve tamamen fethederler. Hele sizin devrinizdeki hris­ti­yan çocukları müslüman oluverirlerse, bu durum sizin için pek hayır getirmez!” dediler.

Ruhbanların bu sözleri üzerine kral, der­hâl cinâyet fermanlarını peşpeşe sıraladı ve:

“Hris­ti­yan olmayan müslümanların vay hâline!” diyerek alçakça icraatlerine başladı.

'İÇİNE ŞEYTAN KAÇMIŞ' DEYİP MÜSLÜMANLARI  YAKIYORLARDI

Müslümanların gûyâ ruhlarına şeytan girmiş de bu sebeple Hazret-i Îsâ’nın ulûhiyetini inkâr ediyorlarmış düşüncesiyle onları canlı canlı yakıp bu sû­ret­le ruhlarını temizlemek yoluna gidiyorlardı. Bugün dün­yaya insanlık ve medeniyet dersi vermeye çalışan Batılı hris­ti­yanların ta­rihte böyle havsalaya sığmayacak derecede çirkin bir sicilleri vardır.

İMDADA HAYRETTİN PAŞA YETİŞTİ

Hayreddîn Paşa, bu yürek yakan zulümleri öğrendiğinde teessüre boğuldu. Büyük bir merhametle onların yardımına koştu. Çoktan bitmiş olan Emevî Devleti’nin bakıyyesi olan mü’minlerin toplandığı Balkan dağına İspanyol askerlerinin hücûm edip katliâma giriştikleri bir anda imdâda yetişti.

İSPANYA'DA ZULÜM GÖRENLER GEMİLERLE CEZAYİR'E TAŞINDI

Karşılarında birden Hayreddîn Paşa ve gâzilerini gören İspanyol askerleri, çil yavrusu gibi kaçıştılar. Paşa, alabildiği kadar müslümanı gemilere bindirdikten sonra kalanlarının başına onları korumak için kâfî derece kuvvet bıraktı. Bu şekilde yedi sefer yaparak tam yetmiş bin müslümanı Cezâyir’e taşıdı.

Birçok Endülüslü müslüman da, Türk kıyafeti giyerek İspanyollar’ın zulümlerinden emîn bir şekilde Cezâyir’e geçmekteydiler. Zira İspanyollar, Barbaros sebebiyle Türkler’den o derece korkmuşlardı ki, onların kıyafeti kimin üzerinde olursa olsun, büyük bir telâşa kapılarak ne yapacaklarını şaşırır olmuşlardı.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş / Osmanlı, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.