Medine Nerededir, Önemi Nedir?

Medine nerededir? Medine'nin İslam tarihi açısından yeri ve önemi nedir? Medine'nin coğrafi konumu nedir? Medine isminin tarihi nedir? İlk yerleşim ne zaman olmuştur? Medine hakkında kısa bilgiler...

Medine'nin islam tarihi açısından yeri ve önemi nedir? Peygmaber Efendimizin (s.a.v) mübarek kabri şeriflerinin bulunduğu Medine-i Münevvere hakkında kısa bilgiler...

  • Medine Neredir?

Arap yarımadasının batısında Hicaz bölgesinde, Mekke'nin 350 km. kadar kuzeyinde ve Kızıldeniz kıyısına yaklaşık 130 km. uzaklıkta olup deniz seviyesinden yüksekliği 619 metredir. Bugün Medine-Mekke arasındaki ulaşım, hicret yolu olarak bilinen 418 kilometrelik otoyol vasıtasıyla sağlanmaktadır. Kızıldeniz kıyısındaki Yenbû Limanı da şehrin Mısır, Habeşistan, Yemen, Hindistan ve Çin arasındaki deniz bağlantısını sağlar.

  • Medine'nin Coğrafi Konumu

Şehrin kurulduğu geniş düzlüğün kuzeyi Uhud, güneyi Ayr dağı, doğusu Vâkım ve batısı da Vebere haneleriyle (volkanik lav akıntısının oluşturduğu siyah bazalt taşlıklar) kuşatılmıştır. Gerek coğrafî konum gerek arazi yapısı bakımından Mekke'den tamamen farklı olarak tarıma elverişli geniş vadileri ve zengin su kaynaklarıyla temayüz etmiştir. Tarih boyunca Medine'nin içme suları daha çok güney tarafındaki kuyulardan sağlanmıştır; burada Resûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in su içtiği ve abdest aldığı on dört kuyu bulun-maktadır (İbn Şebbe, 152, 156-162). XX. yüzyılın ortalarına kadar asıl yerleşme ve ticaret alanı sur içinde ve Mescid-i Nebevî'nin çevresinde yoğunlaşmış, şehrin çekirdeğini burada bulunan ve kuruluşu Hz. Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- zamanına kadar giden semtler oluşturmuştur. Medine bugün hızla artan nüfusuyla (2004 tah.: 868.000) Mescid-i Nebevî merkezli fizikî planını korumakla birlikte şehrin geleneksel yapısı neredeyse tamamen değişmiş; yüksek binaları, geniş yolları, Harem-i Şerif etrafında yoğunlaşan otelleri ve parklarıyla son derece modern bir görünüm kazanmıştır.

  • Medine İsmini Nasıl Aldı?

Medine'nin eski adı Yesrib’in, buraya ilk yerleşen aynı adlı şahıstan geldiği tahmin edilmektedir. Kökünde "Zarar vermek, karıştırmak, kötülemek, bozmak” gibi anlamlar bulunan yesrib kelimesi Kur’ân-ı Kerîm’de Medine’nin adı olarak bir yerde geçmektedir (el-Ahzâb 33/13).

Hicretten sonra Resûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- menfî anlamlar içeren Yesrib yerine "hoş ve güzel" anlamına gelen Tâbe, Taybe gibi isimlerin kullanılmasını emretmiştir (Müsned, IV, 285). Bunun yanında Kur’ân-ı Kerîm’de Medine için kullanılan "dâr” kelimesinden hareketle (el-Haşr 59/9) Dârülhicre, Dârülîmân, Dârüssünne ve Hz. Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e nisbetle Medînetürresûl veya Medînetünnebî başta olmak üzere şehrin kutsallığına, hicret yurdu ve başşehir olmasına, hicretten sonra gerçekleşen medenîleşmeye vurgu yapan sayıları 100'e yaklaşan isim kullanıldığı görülmektedir. Bunlar içerisinde "nurlu şehir” anlamına gelen "el-Medînetü'l-münevvere" en yaygını olarak öne çıkar.

  • İlk Yerleşim Ne Zaman Olmuştur?

Medine'ye ilk yerleşmenin ne zaman başladığı hakkında kesin bir bilgi yoktur. Tarih sahnesine çıkışından itibaren Medine’ye yerleşen Amâlika, yahudiler, Evs ve Hazrec olmak üzere üç topluluktan bahsedilir; ancak bunlardan hangisinin daha önce geldiği bilinmemektedir.

Medine hicret sırasında tam anlamıyla şehirleşmemiş, tarıma dayalı bir ekonomik yapıya sahipti. Bundan dolayı kentleşme teşvik edilmiş ve şehrin İslâmlaşması ile medenîleşmesi arasında paralellik kurulmak istenmiştir. Bu bağlamda idare ve savunma, ekonomi ve pazar, dinî hayat gibi medenî hayatın en önemli üç fonksiyonu sırasıyla düzenlenmiş; şehir planı Mescid-i Nebevî merkez olmak üzere geliştirilmiştir. Resûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ayrıca vefat edenlerin defnedilmesi için Baki' mevkiini mezarlık olarak seçmiştir. Böylece İslâm dünyasında klasikleşecek olan şehircilik planının esasını teşkil eden bütün unsurlar tamamlanmış; merkezi cami olmak üzere yönetici evi, çarşı, mezarlık ve mahallelerden müteşekkil şehir planı Medîne-i Münevvere’de uygulamaya konulmuştur.

  • Medine'nin İslam Tarihi Açısından Yeri ve Önemi

Medine, Mekke ile birlikte iki Harem’den biri olup hicretten sonra Resûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, "Hz. İbrâhim -aleyhisselâm- Mekke’yi harem yaptığı gibi ben de Medine’yi harem kıldım" sözleriyle şehri harem ilân etmiştir (Buhârî, "Büyü"', 53; "Cihâd", 71, 74; Müslim, "Hac", 454). Medine Haremi güneydeki Âir ve kuzeydeki Küçük Sevr dağları, doğuda Vâkım, batıda Vebere haneleri arasında kalan yaklaşık 22 km. yarıçapındaki daireden ibaret olup bu sınırlar işaretler konularak belirtilmiştir. Ha-nefî mezhebine göre Medine Haremi'nin Mekke Haremi gibi özel dinî hükümleri yoktur. Diğer üç mezhep ulemâsı ise anılan hadisi gerekçe göstererek burada da avlanma ve bitkileri kesmenin haram olduğunu belirtirler. Bunların çoğunluğu avlanma ve ağaç, ot kesme gibi fiillerin bir cezası olmadığını söylerken diğerleri ceza gerektiği görüşündedir. Ayrıca bütün mezheplere göre Medine Haremi’ne girmek için ihram giymek şart olmadığı gibi lüzumu halinde gayri müslimler geçici bir süreyle buraya girebilirler.

Kaynak: Diyanet İşleri Kutsal Topraklar Rehberi

BENZER YAZILAR

İslam ve İhsan

PEYGAMBERİMİZİN MEDİNE DÖNEMİ

Peygamberimizin Medine Dönemi

MEDİNE'DEKİ ZİYARET YERLERİ

Medine'deki Ziyaret Yerleri

MEDİNE’NİN FAZİLETLERİ

Medine’nin Faziletleri

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.