Kuşlara Yem Veren Mecûsînin Müslüman Oluşu

Karlı bir günde kuşlara yem veren bir Mecûsînin, Cüneyd-i-Bağdadî Hazretleri ile sohbetinden sonra hidayete ermesi.

Ehlullahtan Cüneyd-i-Bağdadî -kuddise sirruh- şöyle anlatır:

Bir Mecusînin, karlı bir günde kuşlara yem verdiğini gördüm:

“–İman olmayınca ve İslam’a girmeyince bu yaptığının faydasını göremezsin. Allah, bu yaptığın iyiliği, ancak iman ile kabul eder” dedim. Mecusî bana:

“–Belki kabul etmez ama bu yaptığımı görmez, bil­mez mi?” dedi.

“–Elbette görür ve bilir” cevabını verdim.

“–Öyle ise, bu da bana kâfidir” dedi.

Yıllar sonra bir hac mevsiminde Beytullah’ı arzu ettim ve Mekke-i-Mükerreme’ye gittim. Kâbe-i-Muazzama’yı tavaf ederken bir zatın:

“Ey bu kâinatın sâhibi! Ey bu beytin Rabbi! Her şeyi gören, işiten, bilen sensin!” diye gözlerinden yaşlar dökerek Beytullah’ı derin bir aşk ve vecd içinde tavaf ettiğini fark ettim. Yüzünde iman nuru parlıyordu. Dikkat edince, bu nur yüzlü zatın, birkaç sene önce karlı bir günde kuşlara yem veren ateşperest olduğunu hatırladım. Tavaftan sonra, kendisine yetiştim ve usulca kolundan tuttum. Bana:

“–İşte, Allah gördü ve bildi” dedi. Hayretle yüzüme bakarak:

“–«Allâhu ehad, Rasûlühû Ahmed» diye bir sayha kopardı ve rûhunu teslim etti. O ânda bana gâipten bir ses şöyle hitap etti: 

“Ey Cüneyd! Sen Beyt’imi arzu ettin, geldin Beyt’imi buldun. O, bana geldi, beni buldu!”

Cenâb-ı Hak bir âyet-i kerîmede şöyle buyurur:

“İşte O Allah’tır ki her bir dişinin neye gebe olduğunu, karnında ne taşıdığını ve rahimlerin neleri eksiltip neleri artırdığını bilir. Doğrusu O’nun katında her şey bir ölçü iledir. Gayb ve şehâdet âlemini (görünmeyen ve görünen bilinmeyen ve bilinen âlemleri) de bilen, büyük ve yüce olan O’dur. Sizden sözünü gizleyenle, açıkça söyleyen, geceleyin gizlenenle gündüzün meydanda gezen O’nun bilmesi bakımından hep aynı durumdadır.” (er-Raʻd, 8-10)

Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuşlardır:

“Sadaka, Rabb’ın öfkesini söndürür ve kişiyi kötü ölümden uzaklaştırır.” (Tirmizî, Zekât, 28/664)

Kaynak: Dr. Murat Kaya, Mescid-i Haram’dan 111 Hatıra, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

MECUSÎYİ HİDAYETE ERDİREN DİYALOG

Mecusîyi Hidayete Erdiren Diyalog

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.