Kurban Nedir? Kurbanın Önemi, Hikmeti ve Faydaları Nelerdir?

Kurban nedir, niçin kesilir? Kurban kesmek farz mı? Kurban kesmenin hükmü nedir? Kurban duası nasıl yapılır? Kurbanın İslam’daki yeri ve önemi nedir? Peygamberimiz nasıl kurban keserdi? Kurban ile ilgili ayet ve hadisler nelerdir? Kurban kesmenin önemi, hikmeti ve faydaları...

Kurbanla ilgili hadisler ve hadislerin açıklaması...

1. Hz. Âişe vâlidemizden rivâyet edildiğine göre Nebiyy-i Ekrem şöyle buyurmuştur:

“Âdemoğlunun, Kurban Bayramı’nın birinci günü yaptığı işlerin Allah’a en sevimli olanı, (kurban) kanı akıtmaktır, (O gün Allah katında bundan daha sevimli bir amel yoktur.) Kıyâmet günü o kurban, boynuzları, tırnakları ve kıllarıyla gelir. Kurbanın kanı da, henüz yere düşmeden Allah’ın rızâsına nâil olur ve kabul edilir. O hâlde, kurbanlarınızı gönül hoşnutluğu ile kesin!” (İbn-i Mâce, Edâhî, 3; Tirmizî, Edâhî, 1/1493)

2. Ebû Hüreyre’den (r.a) rivâyet edildiğine göre Resûlullah şöyle buyurmuştur:

 “Kim imkânı olduğu hâlde kurban kesmezse, bizim mescidimize yaklaşmasın!” (İbn-i Mâce, Edâhî, 2; Ahmed, II, 321)

HADİSLERİN AÇIKLAMASI

Kurbân, yaklaşmak ve Allah’a yakınlık sağlamaya vesîle kılınan şey mânâlarına gelir. Mal ve candan fedâkârlık mânâsı taşıdığından, Allah’a yaklaşmanın en mühim vâsıtalarındandır.

Hicretin ikinci senesinde emredilmiştir. Ebû Hanîfe’ye göre Kurban günlerinde 20 miskâl (96 gr) altın veya 200 dirhem (640 gr) gümüşe mâlik olan kimselerin kurban kesmeleri, vâciptir. Bu nisabın üzerinden bir sene geç­mesi şart değildir.

Âlimlerin ekseriyetine göre ise, kurban kesmek, müekked sünnettir. Bir kısım âlimler, şu âyetlerin kurbana delâlet ettiğini bildirirler:

“Her ümmet için, Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği kurbanlık hayvanların üzerlerine O’nun adını anarak kurban kesmeyi meşrû kıldık…” (Hac 22/34, 67)

“Rabbin için namaz kıl ve (kurban) kes!” (Kevser 108/2)

“Biz, oğluna bedel ona büyük bir kurban verdik.” (Sâffât 37/107)

Allah Resûlü, emredildikten sonra kurban kesmeyi hiç terk etmemiş,[1] hatta yolculukta bile kesmiş[2] ve şöyle buyurmuştur:

“Ey insanlar! Her sene her bir ev halkına kurban kesmek vâciptir.” (İbn-i Mâce, Edâhî, 2; Tirmizî, Edâhî, 18/1518)

KURBAN GÜNLERİNİN FAZİLETİ

Resûlullah kurban günlerinin faziletine dâir şöyle buyurur:

“Allah indinde günlerin en büyüğü, Kurban Bayramı günüdür, bunu, fazilette yevmü’l-karr (bayramın ikinci günü) takib eder.” (Ebu Davud, Menasık, 18/1765) Yine Efendimiz:

“Sâlih amellerin Allah’a en ziyade sevimli olduğu günler, Zilhicce’nin ilk on günüdür!” buyurmuştu. Cemaatten bazıları:

“–Allah yolundaki cihaddan da mı?” diye sordu. Allah Resûlü:

“–Cihaddan da![3] Ancak canı ve malıyla cihâda çıkıp hiçbir şeyle dönmeyen (yani malı ve canını fedâ ederek şehid düşen) kişi müstesnâ!” karşılığını verdi. (Buhârî, Iydeyn, 11; Ebû Dâvûd, Savm, 61/2438; Tirmizî, Savm, 52/757)

Böylesine faziletli günlerde, Allah’a yaklaşma gayreti içinde olmak îcâb eder. Birinci hadisimiz, o günlerde yapılacak en sevimli amelin, kurban olduğunu haber vermektedir. Çünkü kurbanın her şeyi, kıyâmet günü sahibi için sevap olarak gelecektir.

Kurban, maddî fedâkârlığı ve her yönüyle vermeyi gerektiren bir ibadet olduğu için, insan nefsine zor gelir. Bu sebeple Allah Resûlü Müslümanlara, yaptıkları amelin fazilet ve sevabını düşünerek müsterih olmalarını tavsiye etmektedir.

Hadisimizde “kan akıtmaktan” ve “kanı henüz yere düşmeden” ifadelerine yer verilmek sûretiyle, kurbandan maksadın “kan akıtmak” olduğu gösterilmiştir. Kan akıtmaktan maksat da, mü’minin Allah’a itaat, teslîmiyet ve rağbetini arz etmesidir. Yoksa Allah’ın, ete ve kana ihtiyacı yoktur. Nitekim âyet-i kerimede:

“Allah’a, kestiğiniz kurbanların ne etleri ne de kanları ulaşır. O’na ancak sizin takvânız ulaşır…” buyrulmaktadır. (Hac 22/37)

Hz. Âdem’in oğlu Kâbil’in gönülsüz takdim ettiği kurbanı kabul edilmeyince, kıskançlığa kapılarak kardeşine, «Andolsun seni öldüreceğim» demişti. O zaman Hâbil’in ona verdiği cevap çok mânidardır:

“…Allah ancak takvâ sahiplerinden kabul eder.” (Mâide 5/27)

Demek ki kurban ile takvâ arasında çok sıkı bir bağ bulunmaktadır. Kurbanı ancak, takvâ ehli kimseler gönül huzûru ile kesebilir. Diğer taraftan, kurban keserken takvâ duygularıyla hareket edilmelidir. Bunun yanında kurban, sahibini takvâ duygularıyla tezyîn ederek Allah’a yaklaştırmaktadır. Allah katında en değerli insan da, en fazla takvâ sahibi olan kişidir. (Hucurât 49/13)

Diğer taraftan Allah, sırf kendi emrine imtisâlen ve rızâsı için kesilen kurbanı kabul etmektedir. Bunun için Resûlullah Efendimiz:

“Kestiğini Allah’tan başkası adına kesene, Allah lânet etsin” buyurmuştur. (Müslim, Edâhî, 43-45; Nesâî, Dahâyâ, 34)

İkinci hadisimizde, imkânı olduğu hâlde kurban kesmeyen kimseler, ağır bir dille îkaz edilmiştir. Burada, kurban kesmeden namazın sahih olmayacağı kastedilmiyor. Ancak kurban kesmeyen kişiye bir ceza veriliyor ve onun hayırlı insanlardan uzaklaştığına, böylece büyük bir kayıp içinde olduğuna işaret ediliyor. Efendimiz, bu şekilde ümmetini kurban kesmeye teşvik ederek, hepsinin de sevap kazanıp kurtuluşa nâil olmasını istemektedir. Âyet-i kerimede:

“Biz, (kurbanlık olarak seçtiğiniz) büyükbaş hayvanları da Allah’ın şeâirinden (O’nu hatırlatan nişânelerden) kıldık...” buyrulmuştur. (Hac 22/36)

KURBAN EDİLMELERİ CAİZ OLMAYAN DÖRT HAYVAN

Bu sebeple kurbana ve kurbanlık hayvanlara Allah için hürmetkâr olmak îcâb eder. Bütün ibadetlerde olduğu gibi, kurbanda da aslolan, tâzîm ve takvâ hisleridir. Bunun bir gereği olarak, kesilecek hayvanın sağlam ve besili olması lâzımdır. Hadis-i şerifte şöyle buyrulur:

“Kurban edilmeleri câiz olmayan dört hayvan vardır:

a) Körlüğü açıkça belli olan tek gözlü,

b) Hastalığı açıkça belli olan hasta,

c) Topallığı açık olan topal ve,

d) İlikleri kurumuş zayıf hayvan.” (Ebû Dâvud, Edâhî, 5-6/2802; Tirmizî, Edâhî, 5/1497)

Urve (r.a) bir gün evlâtlarına şöyle demiştir:

“Evlâtlarım! Sakın biriniz, bir büyüğe hediye edince utanacağı bir şeyi Allah için kurban olarak takdim etmesin! Zîra Allah, büyüklerin büyüğüdür ve O, her şeyin en seçkinine ve en kıymetlisine herkesten ziyâde lâyıktır.” (Muvatta’, Hacc, 147)

KURBAN NASIL KESİLİR?

Kurban keserken çok hassas davranılmalı, hayvanın gözü iyice bağlanmalı ve bir çukura iki kurban kesilmemelidir. Yine bir hayvanı, diğerinin gözü önünde kurban etmemeye îtinâ gösterilmelidir. Hayvanı kesileceği yere itip kakarak sürüklemek, uygun bir davranış değildir. Şayet küçükbaş bir hayvan ise, onu kucağa alıp rıfk ve mülâyemetle götürmek en güzelidir. Büyükbaş hayvanı da yine güzel bir şekilde kesim mahalline götürmelidir. Kurbanın yönü kıbleye döndürülmeli, kesecek olan kişi besmele çekip tekbir getirmeli ve mümkünse bizzat kendi eliyle kesmelidir.[4] Bu mümkün değilse vekâlet vermeli, ancak kesilirken, kurbanın yanında bulunmaya gayret etmelidir.

Resûlullah Efendimiz, bıçakların bilenerek hayvanlardan gizlenmesini emretmiş ve şu tenbihte bulunmuştur:

“Biriniz hayvanını keseceği zaman, o işi hızlı yapsın!” (İbn-i Mâce, Zebâih, 3)

“Allah her şeyi en güzel şekilde yapmayı emretmiştir. Öldürdüğünüzde bile en güzel tarzda öldürünüz! Kestiğiniz zaman da kesmeyi en iyi şekilde yapı­nız! Her biriniz bıçağını bilesin ve hayvanını rahatlatsın!” (Müslim, Sayd, 57; Tirmizî, Diyât, 14/1409; Ebû Dâvud, Edâhî, 11-12/2815)

Burada hayvanı rahatlatmaktan maksat, bıçağı bileyerek hayvanın boğazına sür’atle sürüp kesimi çabuk yapmak ve hayvanı okşamak gibi şeylerdir.

KURBAN KESME EDEBİ

Allah Resûlü, koyun kesen birini görmüştü. Adam, kesmek üzere koyunu yere yatırdıktan sonra bıçağını bilemeye çalışıyordu. Bu katı ve duygusuz davranış karşısında, Resûl-i Ekrem Efendimiz şu îkazda bulundu:

“–Hayvanı defalarca mı öldürmek istiyorsun? Bıçağını, onu yere yatırmadan önce bilesen olmaz mıydı?” (Hâkim, IV, 257, 260/7570)

Resûlullah, derisini ve boğazının bir kısmını kesip bırakarak hayvanı ölünceye kadar bu şekilde terk etmeyi yasaklamıştır.[5] Boğazın iki tarafındaki şah damarları ile yemek ve nefes boruları iyice kesilmelidir. Hayvanı kestikten sonra biraz bekleyerek, vücûdundaki kanın iyice boşalması sağlanmalı ve hayvan can çekişirken hemen yüzmeye başlanmamalıdır.

Kurban kesilirken oturmayıp, kan tamamen akıncaya kadar hürmeten ayakta beklemek de sâlihlerin âdetlerindendir.

Câbir (r.a), Allah Resûlü’nün kurban kesmesini şöyle anlatır:

“Resûlullah, kurban günü alacalı ve boynuzlu iki koç kesti. Onları (yatırıp kıbleye) yöneltince:

«Ben Hanîf olarak (Allah’ı bir tanıyarak), yüzümü gökleri ve yeri yoktan yaratan Allah’a çevirdim ve ben müşriklerden değilim» (En’âm 6/79)

«De ki: Şüphesiz benim namazım, kurbanım, hayatım ve ölümüm hepsi âlemlerin Rabbi Allah içindir. O’nun ortağı yoktur. Ben bununla emrolundum ve ben müslümanların ilkiyim»[6] âyetlerini okudu ve:

«Ey Rabbim! (Bu kurban bize) sendendir ve senin için kesiyoruz. Muhammed (s.a.v.) ve ümmeti adına kesiyorum. Bismillahi vallâhu ekber!» deyip koçu kesti.” (Ebu Dâvud, Edâhî, 3-4/2795; İbn-i Mâce, Edâhî, 1)

KURBAN DUASI

Yine Câbir (r.a.) şöyle anlatır:

“Bir Kurban Bayramı’nda, Allah Resûlü ile musallâda/namazgâhta hazır bulundum. Hutbesini tamamlayınca minberinden indi. Kurbanlık bir koç getirildi. Resûlullah onu kendi eliyle kesti. Keserken de şöyle buyurdu:

«Bismillahi vallâhu ekber. Bu, benim adıma ve ümmetimden kurban kesemeyenler adınadır!»” (Tirmizî, Edâhî, 20/1521)

Bu hadislerin ifade ettiği hüküm Allah Resûlü’ne hastır. Bizim kestiğimiz bir kurban birden fazla kişinin yerine geçmez. Bu rivâyetlerde aynı zamanda, Fahr-i Kâinât Efendimiz’in ümmetine ne kadar düşkün olduğu da görülmektedir.

Abdullâh bin Kurt (r.a.) şöyle anlatır:

Resûlullah, Efendimiz’e beş veya altı tane kurbanlık deve getiril­mişti. Develer, hangimizden başlayacak diye Peygamber Efendimiz’e yaklaşmaya başladılar.[7] Develer kesilip yanları ve başları yere düşünce Rasûlullah Efendimiz hafif sesle bir şey söyledi, ancak anlayamadım. (Önümdeki şahsa):

“−Ne buyurdu?” diye sordum:

“−«İsteyen bu kurbandan kesip alabilir» buyuruyor” dedi. (Ebû Dâvûd, Menâsık, 19/1765; Hâkim, IV, 246/7522)

İhramda bulunan hacılar kurbanlarını kesmedikçe, tıraş olup ihramdan çıkamadıkları gibi, memleketlerinde kurban kesecek müslümanların da Zilhicce ayının hilâli görüldükten sonra kurbanlarını kesinceye kadar saç ve tırnaklarını kestirmemeleri uygun olur.[8]

Bu davranış, hacılara benzemek ve müslümanlar arasındaki inanç birliğinin, mümkün mertebe cihanşümûl karakterde davranış birliğine dönüşmesine katkıda bulunmak içindir.

Böyle davranmanın diğer bir hikmeti de, kurban kesen kişinin bütün hücreleriyle birlikte cehennemden âzâd olmasını sağlamaktır. Çünkü Cenâb-ı Hak, kurban edilen hayvanın her bir âzâsına mukabil, kurban kesen kulunun o uzvunu cehennemden âzâd etmektedir.

Kurban, usûlünce kesilip parçalandıktan sonra etinden yemeli ve başkalarına da ikrâm etmelidir. Cenâb-ı Hak şöyle buyurur:

“…Artık ondan, hem kendiniz yiyin, hem de yoksula, fakire yedirin!.” (Hac 22/28, 36)

Müstehap olan, kurbanı üçe taksim edip bir kısmını evde yemek, bir kısmını eşe dosta ikrâm etmek, bir kısmını da fukaraya dağıtmaktır. (Ebû Dâvud, Edâhî, 9-10/2813)

Cemiyet içinde ihtiyaç olduğunda kurban etlerinin bir an evvel infâk edilmesi teşvik edilmiştir. Bir defâsında Resûlullâh Efendimiz (bayram hutbesinde):

“‒Sizden kim kurban keserse, bayramın üçüncü gününden sonra evinde kurban etinden bir şey kalmasın!” buyurmuşlardı. Ertesi sene gelince sahâbîler:

“‒Yâ Resûlallâh! Yine geçen sene yaptığımız gibi mi yapalım?” diye sordular. Resûlullâh Efendimiz şöyle cevap verdiler:

“‒Bu sene kendiniz yiyiniz, başkalarına yediriniz ve daha sonra yemek için saklayınız! Geçen sene insanlar geçim sıkıntısı çekiyorlardı. Bu sebeble onlara bu hususta yardımcı olmanızı istemiştim.” (Buhârî, Edâhî, 16)

KURBAN NASIL DEĞERLENDİRİLMELİDİR?

Ashâb-ı Kiram’ın İslâmî hassâsiyetini gösteren şu hâdise de ibretle zikredilmeye şâyândır:

Ebû Saîd bin Mâlik el-Hudrî (r.a) bir seferden gelmişti. Âilesi kendisine kurban etlerinden takdîm ettiler. Ebû Saîd (r.a):

“‒Ben bunun hükmünü sormadıkça yemeyeceğim” de­di. Akabinde Bedir’de hazır bulunmuş olan ana-bir kardeşi Katâde bin Numan’a gidip ona bu mes’eleyi sordu. O da:

“‒Sen gittikten sonra, kurban etlerini üç günden sonra yemeyi yasaklayan hüküm kaldırıldı” dedi. (Buhârî, Meğâzî, 12)

Kurbanın derisini ve istifâde edilen diğer kısımlarını evde kullanmak câiz ise de, satıp parasını almak câiz değildir. Satıldığı takdirde, kıymetinin tasadduk edilmesi lâzımdır. Yine kurbanlık hayvanın kesilmeden evvel sütünden, yününden istifâde edilmesi hoş görülmemiş, şayet kullanıldıysa bedelinin fakirlere verilmesi istenmiştir.

Kurbanın kesilip parçalanması esnâsında temizliğe ve sıhhî şartlara âzamî derecede dikkat etmek lâzımdır. Sokakları ve çevreyi kirleterek çirkin koku ve manzaralara meydan verilmemelidir.

KURBANIN HİKMET VE FAYDALARI

Kurbanın bazı fayda ve hikmetlerini kısaca hatırlamak gerekirse şunlar söylenebilir:

Kurban bize, Hz. İbrahim ve İsmail’in teslimiyetini ve kulluktaki üstün hâllerini hatırlatır. Allah’ın her şeyi insanlara musahhar kıldığını fiilen gösterip bunlardan usûlünce istifâde ve infak etmeyi öğretir. Zira, Allah’ın emrimize verdiği nîmetlerden faydalanmamak doğru olmadığı gibi, onları israf etmek de son derece yanlıştır. Bunun için İslâm kurbanı emretmiş, ancak diğer taraftan da isrâfı ve hayvanlara eziyeti yasaklamış, hatta belli bir yaş sınırı koymuştur.

CİMRİLİK VE MAL SEVGİSİNDEN KURTARAN İBADET

Kurban, insanı cimrilik ve mal sevgisinden kurtarır. Toplumdaki kardeşlik, yardımlaşma, paylaşma ve fukarayı sevindirme duygularını geliştirir. İnsanları muhabbet ve merhametle birbirine bağlar. Allah’ın nîmetlerinden bütün kullarının istifâde etmesini sağlar. Toplum hâlinde yerine getirilen ferdî ve ictimâî ibadetlerle Allah’ın rızâsını kazanmaya ve O’na yaklaşmaya vesîle olur.

Dipnotlar:

[1] Tirmizî, Edâhî, 11/1507. Hatta Efendimiz vefâtından sonra da kendisi adına kurban kesilmesini istemiştir. Haneş (r.a.), Hz. Ali’yi iki tâne koç kurban ederken görmüş ve niçin böyle yaptığını sormuştu. Hz. Ali şu cevâbı verdi:

“–Resûlullah, bana (vefâtından sonra) kendisi için de kurban kesmemi vasiyet buyurmuştu. Bunlardan birini onun adına kesiyorum ve bunu da hiçbir zaman terk etmeyeceğim!” dedi. (Ebû Dâvûd, Edâhî, 1-2/2790; Tirmizî, Edâhî, 3/1495; Ahmed, I, 107) [2] Müslim, Hac, 356-7; Ebû Dâvûd, Edâhî, 10-11/2814; Tirmizî, Edâhî, 8/1501. Ancak kesme ve dağıtmanın zorluğu sebebiyle, yolculara bu hususta ruhsat tanınmıştır. Yani seferî/yolcu olan kişi, isterse kurban keser istemezse kesmeyebilir. [3] Buradaki “Cihât”dan maksadın, hac ibadetine mânî olacağı için sadece o günlerde yapılan cihat olması muhtemeldir. Çünkü Allah Resûlü muhtelif hadislerinde, en üstün ibadetin “Allah yolunda cihât” olduğunu haber vermiştir. [4] Müslim, Edâhî, 17-18. [5] Ebû Dâvud, Edâhî, 16-17/2826. [6] En’âm 6/162-163. [7] Develerin, Resûl-i Ek­rem Efendimiz’in mübarek elleriyle kurban edilmek için yarış etmeleri, O’nun mucizelerinden biridir. Karşılığında dünyevî veya uhrevî bir mükâfata erişmeyecekleri halde Resûl-i Ekrem Efendimiz’e itaat ve teslimiyette hayvanlar bile böyle yarışa girerlerken dünyevî ve uhrevî saadetleri O’na itaat etmeye bağlı olan insanların, Allâh Resûlü’ne teslim olmaya bir türlü yanaşmayışları, doğ­rusu akıl sahiplerini fevkalâde hayrete ve dehşete düşürecek bir hâdisedir. [8] Müslim, Edâhî, 39-42; Ebû Dâvûd, Edâhî, 2-3/2791. 

Kaynak: Dr. Murat Kaya, Efendimiz’den Hayat Ölçüleri, Erkam Yayınları

KURBAN İLE İLGİLİ AYETLER

KURBAN NEDİR? KURBANIN TARİHİ

KURBAN KESMENİN HÜKMÜ NEDİR? KİMLER KURBAN KESEBİLİR?

İslam ve İhsan

KURBAN NEDİR?

Kurban Nedir?

KURBAN KESERKEN OKUNACAK DUA

Kurban Keserken Okunacak Dua

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

  • Değerli Bilgiler İçin Teşşekürler

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.