
Kur'ân'da Örnek Gösterilen Cehennemlik ve Cennetlik 2 Kadın
Kuran'da örnek gösterilen cehennemlik 2 kadın kimdir? Neden cenneti kazanma imkanları varken küfrü ve ihanet seçtiler? Kuran'da örnek gösterilen cennetlik 2 hanım kimdir? Onlar çetin bir imtihandayken bile ne ile cenneti kazandılar? Kur'an'dan hayatımıza ölçüler...
Allah, inkâr edenlere Nûh’un karısı ile Lût’un karısını örnek verir. Her ikisi de, kullarımızdan iki sâlih kişinin nikâhları altında idiler, fakat onlara ihânet ettiler. Peygamber olan kocalarının Allah karşısında onlara hiçbir yardımı dokunmadı. Onlara: “Haydin, cehenneme girenlerle beraber siz de ateşe girin!” denildi. - Tahrim Suresi 10
Allah, iman edenlere de Firavun’un hanımını örnek verir. O: “Rabbim! Benim için katında, cennette bir köşk yap! Beni Firavun’dan ve yaptıklarından kurtar; beni bu zâlimler topluluğundan halâs eyle!” diye niyâz etmişti. - Tahrim Suresi 11
ir de İmrân kızı Meryem’i de örnek verir. O, iffetini çok iyi korumuş, biz de ona rûhumuzdan üflemiştik. O, Rabbinin sözlerini ve kitaplarını tasdîk etmişti. O, Allah’a bütün samimiyetiyle boyun eğen, O’nun emirlerine gönülden itaat eden biriydi. - Tahrim Suresi 12
AYETLERİN TEFSİRİ
Kafirlere Örnek Gösterilen Cehennemlik 2 Kadın
Allah, kâfirlere Hz. Nûh ve Hz. Lut’un hanımlarını örnek gösterir. Bunlar iki sâlih kişinin, iki Peygamber’in nikahlı hanımları idiler. Dolayısıyla dünya ve âhiret mutluluğunu kazanabilecek bir mevkide bulunuyorlardı. Fakat onlar bulundukları bu mevkiin kıymetini bilemediler ve fırsatı değerlendiremediler. Bilakis onlara hıyanet ettiler. Nankörlük, küfür ve imansızlık yolunu tercih ettiler. Nûh’un karısı ona deli demiş, arabozuculuk yapmış ve Nûh’un sır olarak telakki ettiği vahiy haberlerini müşriklere duyurmuştu. Lût’un karısı da münafıklık etmiş, evinde duyduğunu kavmine ulaştırmıştı. Lût’un gizli gelen misafirlerini de haber vermişti. Dolayısıyla bunların yaptığı “hıyânet”ten maksat, münafıklık ederek emanete hıyanet etmeleridir. Yoksa “ahlâksızlık ve zina” değildir. Fakat bir peygambere karşı en küçük bir hıyanet bile küfür olacağından, bunlar az önce belirtildiği gibi, imana karşı küfrü tercih etmek ve peygambere karşı kâfirlere destek olmak suretiyle en büyük hıyâneti yapmışlar ve böylece Allah’ın gazabına uğramışlardır.
Burada dikkat edilmesi gereken nokta şudur: Allah’ın sâlih kulu olan o iki peygamber, hanımlarını Allah’ın azabından kurtaramamışlardır. O kadınlara, kocalarının iyi kimseler olması, peygamberliği ve kurtarmak için gösterdikleri gayretler zerre kadar fayda vermemiştir. Nûh (a.s.) hanımını gemisine alamamış (bk. Hûd, 11/40), Lût (a.s.) da hanımını kendi şehrinden, helak olacakların arasından dışarı çıkaramamıştır. (bk. Hûd, 11/81) Her ikisi de cehennemlik olmuştur. İşte bu, bütün kâfirler için darb-ı mesel olmuş bir nümûnedir. Peygamberler her ne kadar küfredenleri ıslah etmek, kurtarmak isteseler de imana gelmeyen, küfür ve hıyanete tevbe etmeyenleri, eşleri bile olsa Allah’ın azabından kurtaramazlar. Herkes kendi ameline göre karşılık görür. Onun için gerek peygamberlerin, gerek diğer iyi insanların eşleri, bütün kadınlar, kocalarının ve yakınlarının derecelerine, Allah katındaki makamlarına aldanmayıp Allah’tan korkmalı ve kendileri iyiliğe çalışmalıdırlar.
İman Edenler İçin Örnek Verilen 2 Hanım
Cenab-ı Hakk’ın, iman edenler için verdiği iki misalden birincisi, Firavun’un hanımıdır. İsmi, Müzâhim’in kızı Âsiye olarak bilinir. Hz. Mûsâ Firavun’a karşı âsasını salıverdiği zaman iman etmiş, Firavun da iman etmesinden dolayı onu şiddetli bir şekilde cezalandırmıştı. Nakledildiğine göre güneşe karşı dört çivi ile çiviletip üzerine kocaman bir kaya koydurtmuştu. İşte o vakit Hz. Asiye: “Rabbim! Benim için katında, cennette bir köşk yap!” (Tahrîm 66/11) diye yalvarmıştı. Ruhunun, Allah yolunda iman ile şehîd olarak alınıp, bu sebeple Allah’ın yanında rahmete erişmesini ve cennette kendisine ebedi bir dinlenme yeri inşâ edilmesini istemişti. Devamında da Rabbine, kendisini hem Firavun’un pis nefsinden, hem onun kötü işinden, hem de Firavun’a taraf olan zalim kavimden koruması için yalvarmıştı. Rivayete göre bu duası üzerine ona derhal cennetteki makamı gösterilmiş ve hiçbir acı duymaksızın ruhu alınmış, üstüne konulan kaya ruhsuz kalan cesedinin üstüne düşmüştür. Bu da, doğrudan doğruya cennetlik olarak Allah’ın rahmetine ve rızâsına kavuşmuştur.
Meryem, ırzını sağlam korumuş, iffetini iyi muhafaza etmiş, yakasını ve eteğini kale gibi sağlam tutup kimseye açmamıştı. Hatta Cebrâil kendisine göründüğü vakit bile: “Şüphesiz ben senden Rahman’a sığınırım! Eğer sende Allah korkusu varsa çekil yanımdan!” (Meryem 19/18) diyerek yüce dergâha sığınmıştı. O, kendisine iftira etmek isteyenlerin zannettikleri gibi değil, bilakis son derece temiz ve iffetli bir kızdı. Allah Teâlâ ona ruhundan üfürdü. Cebrâil (a.s.) tam bir beşer sûretinde gelip ona İsa’yı hibe etti. (bk. Meryem 19/17-21) Hz. Meryem, Rabbinin kelimelerini ve kitaplarını tasdik etmiş, onlara inanmıştır. Kitaplar, peygamberlere indirilmiş bütün kitaplardır. Kelimeler de, onlarda ifade edilen ve Allah’ın her şeye kadir olduğunu, dilediğini yaratıcı olduğunu anlatan olağanüstü olaylar ve mûcizelerle ilgili vahiy haberleridir. Hz. Meryem bütün bunlara inanmış olduğu gibi bu şekilde İsa’ya hamile kalarak kendisi de onlardan bir kısmına fiilen muhatab olup o haberleri doğru çıkarmıştır. Hz. Meryem aynı zamanda “kânitîn”den, yani itaate, namaz ve ibâdete devam eden itaatkâr kullardandı. Nitekim “Meryem! Rabbine gönülden itaat et, secdeye kapan ve rukû edenlerle beraber sen de rukû et” (Al-i İmrân 3/43) âyetinde de Hz. Meryem’in ibâdet ve kulluğa müdavim biri olduğu zikredilir.
Bu üç örnekten çıkarılması gereken netice şudur: Her insan kendi yaptığından sorumludur. Dolayısıyla kişiyi kurtaracak olan da sadece kendi amelidir. Kendi imanı, sâlih ameli ve takvâsı olmadıktan sonra herhangi bir peygambere, veliye veya sâlih insana akraba olması ona bir fayda sağlamaz. Eğer imanı ve sâlih ameli varsa, bir kâfirin veya zorbanın akrabası olması da ona bir zarar veremez. İnsan iyi ve dürüst olduktan sonra başkalarının iftiraları ve dedikoduları da onun iyiliğine bir halel getirmez. O halde herkes kendi niyet, irade, azim ve gayretini ortaya koyarak Allah’ın sevdiği ve razı olduğu bir kul olmaya çalışmalıdır.
Kaynak: kuranvemeali.com, Prof. Dr. Ömer Çelik Tefsiri
YORUMLAR