Hz. Meryem (a.s.) Kimdir?

Hz. Meryem (a.s.) kimdir? Hz. İsa’nın (a.s.) annesi, Hz. Meryem’in (a.s.) hayatı, fazileti ile ilgili ayet ve hadisler.

Hz. Meryem (a.s.), İslâm’da üstün nitelikleri sebebiyle yüceltilen, iffet ve itaat simgesi bir şahsiyet olarak gösterilen bir kadındır. Babası Davut Peygamber'in soyundan gelen İmran, annesi kısır olduğu rivayet edilen Hanna’dır.

Kur’ân-ı Kerîm’e göre (Âl-i İmrân 3/36) “Meryem” adı ona annesi tarafından verilmiştir.

HZ. MERYEM’İN (A.S.) HAYATI

Hz. Meryem’in (a.s.) Ailesi

Hz. İsa’nın (a.s.) annesi Meryem (a.s.), Hz. Davut’un (a.s.) soyundan bir bilgin olan İmran’ın kızıdır. Hz. Meryem Yüce Allah tarafından insanlara örnek gösterilmiş ve onun üstünlüğüne işaret edilmiştir.

“Allah îman edenlere iffetini koruyan, İmran’ın kızı Meryem’i de örnek gösterir.” [1]

“Irzını iffetle korumuş olanı an. Biz ona ruhumuzdan üfledik; onu ve oğlunu bütün âlem için bir ibret kıldık.” [2]

“O, seni tertemiz yarattı ve seni bütün dünya kadınlarına tercih etti.”[3]

İmran’ın eşi Hanna, kısır bir kadın olup hiç çocuğu olmamıştı. Bir gün bir ağacın gölgesinde otururken yavrusunu doyurmaya çalışan bir kuş görmüş ve bu durum onda çocuk sahibi olma arzusunu uyandırmıştı.[4] Allah Teâlâ’ya, çocuk ihsan etmesi için dua etti ve çocuğu olursa, bunu Beytü’l-Makdis’e (Mescid-i Aksa) hizmetçi olarak adadığını bildirdi.[5] Ancak o, bu adağı yaparken çocuğun erkek olarak doğacağını düşünmüştü.

Hz. Meryem’in (a.s.) Mescid-i Aksa Hizmetçiliği

Meryem (a.s.) dünyaya gelince, kız çocuğunun mescid hizmetinde zorluklarla karşılaşabileceğini düşündü, bununla birlikte adağına uyarak mescid hizmeti yapabilecek yaşa gelen Meryem’i Beytü’l-Makdis’e götürerek görevlilere teslim etti. Onun gözetilmesi görevini de devrin peygamberi ve aynı zamanda Hz. Meryem’in teyzesinin kocası olan Hz. Zekeriya (a.s.) üstlendi.[6]

Hz. Zekeriya (a.s.), Meryem için mescidde özel bir yer (mihrab) tahsis etmişti. O, burada sürekli olarak ibadet ve dua ile meşgul oluyordu. Hz. Zekeriya (a.s.) bir ihtiyaç nedeniyle Meryem’in yanına her girişinde değişik yiyeceklerle karşılaşıyordu. Üstelik bunlar o mevsimin ve o beldenin yiyeceklerine benzemiyordu. Yüce Allâh’ın ve meleklerin ikramına mazhar olan Meryem’in bu hali Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle bildirilir:

“Rabbi Meryem’e hüsnü kabul gösterdi; onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi. Zekeriya’yı da onun bakımı ile görevlendirdi. Zekeriya onun yanına, mabede her girişinde orada bir rızık bulur ve “Ey Meryem! bu sana nereden geliyor?” der, o da: “Rabbim tarafındandır. Allah dilediğine sayısız rızık verir” derdi.[7]

Hz. İsa’nın (a.s.) Babasız Olarak Dünyaya Gelişi

Yüce Allah Meryem’in babasız olarak bir çocuk dünyaya getirmesini takdir etmişti. Bir gün melekler Allâh’ın emri ile gelerek bir çocuk doğuracağını ve adının da Meryemoğlu İsa Mesih olacağını bildirdiler. Ayrıca bu çocuğun dünya ve âhirette şerefli ve Allâh’ın rızasını kazanan bir kul olacağını, beşikte iken konuşacağını da haber verdiler.[8]

Hz. Meryem bu durum karşısında, kendisinin hiçbir erkekle ilişkisi olmadığı halde, nasıl çocuk sahibi olacağını sormuş ve kendisine Yüce Allah şöyle buyurmuştur:

“Bu böyledir. Allah dilediğini yaratır. O, bir şeyin olmasına hükmedince ona sadece “ol” der ve o da hemen oluverir.” [9] Bir gün Cebrail (a.s.) genç bir erkek suretinde gelmiş[10], korkuya kapılan Meryem; “Ben senden, Rahman olan Allâh’a sığınırım. Eğer Allah’tan korkuyorsan bana dokunma, demişti.”[11] Cebrail (a.s.); temiz ve yetenekli bir erkek çocuk bağışlamak için, Allâh’ın emri ile geldiğini bildirince,[12] Hz. Meryem yine;

“Benim nasıl çocuğum olabilir. Bana hiç bir beşer dokunmamıştır. Ben iffetsiz de değilim.[13] diyerek Melekten açıklama istedi. Melek; Yüce Allâh’ın emir ve takdirinin böyle olduğunu, Yüce Allah için bunun kolay bir hadise olduğunu bildirdi.[14]

Allahü Teâlâ Hz. Meryem’e rûhundan melek aracılığı ile üflemiş ve o gebe kalmıştı. Çoğunluk bilginlere göre, normal gebelik süresi geçince Hz. Meryem, İsa’yı (a.s.) dünyaya getirmiştir.[15] Doğum sırasında ve sonrasında melek tarafından sükûnete kavuşturulan Meryem, çocuk kucağında toplumun içine dönünce sert eleştiri ve ithamlarla karşılaştı. Kendisine zina isnad edilmek isteniyordu.[16] Böyle sıkıntılı ve kem gözlerin üzerine çevrildiği bir günde Hz. Meryem’den savunma yerine susması ve şöyle demesi bildirildi: “Ben susma orucu adadım, bu gün kimseyle konuşmayacağım.” [17] Ancak bir açıklama bekleyenlere kucağındaki çocuğu göstererek, onunla konuşmalarını işaret etmekle yetindi. Bir mûcize olarak beşikteki İsa (a.s.) şunları söylemişti:

“Ben, şüphesiz Allâh’ın kuluyum. O, bana kitap verecek ve beni peygamber yapacaktır. O, nerede olursam olayım, beni mübarek kıldı. Yaşadığım sürece de namaz kılmamı ve zekât vermemi emretti. Beni, anneme saygılı kıldı; beni bedbaht bir zorba yapmadı. Doğduğum gün, öleceğim gün ve yeniden dirileceğim gün esenlik banadır,”[18]

Yüce Allah, Hz. İsa’nın durumunu, Âdem (a.s.)’ın durumuna benzetmiştir: “Allah katında İsa’nın durumu da Âdem’in durumu gibidir. Allah Âdem’i topraktan yarattı, sonra ona “ol” dedi ve o oluverdi.” [19]

Hz. Meryem’in (a.s.) Fazîleti

Allahü Teâlâ’nın üstün meziyetler verdiği ve meleklerine hizmet ettirdiği Hz. Meryem’in bir peygamber mi, yoksa Cenâb-ı Hakkın veli bir kulu mu olduğu konusu bilginler arasında tartışılmıştır. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Erkeklerden kemâle erenler çoktur. Kadınlardan ise Meryem binti İmran ile Firavun’un karısı Âsiye’den başka kemâle eren yoktur. Kadınlar üzerine Âişe’nin üstünlüğü, tiridin diğer yiyeceklere üstünlüğü gibidir.”[20]

Bazı bilginler bu hadisi delil alarak Âsiye ile Meryem’in peygamber olduklarını söylemişlerdir. Çünkü insan nev’inin en kemâllileri önce peygamberler, sonra veliler, sıddîkler ve şehidlerdir. Ancak bu görüşe çoğunluk müctehitler karşı çıkmış, hadisteki “kemâl sahibi” ifadesinin; Âsiye ile Hz. Meryem’in kadınlar arasında bütün faziletlerin en üstün derecesine vardıkları anlamına geldiğini söylemişlerdir.

Kirmanî; “Kadınlardan peygamber gelmediği konusunda görüşbirliği (icma) naklolunmuştur” demiş, ancak İmam Eş’arî’nin (ö.260/873) kadınlardan altı peygamber geldiğini söylediği nakledilmiştir. Bunlar: Hz. Havva, Sâre, Hz. Mûsâ’nın annesi, Asiye, Hacer ve Meryem’dir.[21] el-Kurtubî (ö.671/1273) şöyle demiştir: “Sağlam görüşe göre Hz. Meryem peygamberdir. Çünkü Allahü Teâlâ ona melek aracılığı ile vahiy göndermiştir. Âsiye’ye gelince, onun peygamberliğine delâlet eden bir nakil yoktur.”[22]

Sonuç olarak kadınlardan peygamber gelip gelmediği konusunda görüş ayrılığı bulunmakla birlikte, çoğunluk bilginler gelmediği kanaatindedir. Bu duruma göre Hz. Meryem’in Yüce Allâh’ın “veli” bir kulu olduğunda şüphe yoktur. Kur’ân ve Sünnetin bu derece önem verdiği ve gerçek yönlerini ortaya koyduğu Hz. Meryem ve Hz. İsa’nın Hristiyanlarca yanlış algılanması ve özellikle Hz. İsa’nın “Allâh’ın oğlu” olarak nitelendirilmesi kiliselerin çözmesi gereken önemli bir problemdir. Nitekim Hristiyanların önemli bir bölümü “tevhid” inancına ulaşmakla birlikte, diğer bölümü günümüzde de “teslis (üçleme)” inancını korumaktadır. Bu üç ilâh; baba (Allah), oğul (Hz. İsa ve Rûhu’l-Kudüs’ten ibarettir. Hz. İsa’nın tebliğ ettiği din tevhide yani Allâh’ın birliği esasına dayandığı halde, Hristiyanların sonraki yorumları böyle bir kargaşaya yol açmıştır. Kur’ân-ı Kerîmde de belirtildiği gibi “Allâh’ın kelimesi” ve “Allâh’ın rûhu” ifadeleri onların yanılma noktasını teşkil etmiştir. Âyette şöyle buyurulur:

“Ey ehli kitap! Dininiz hususunda aşırı gitmeyin. Allâh’a karşı yalnız hakkı söyleyin. Meryemoğlu İsa Mesih, sadece Allâh’ın peygamberidir. Meryem’e ilkâ ettiği kelimesi ve O’ndan bir rûhtur. Allâh’a ve peygamberlerine îman edin. “Allah üçtür” demeyin. Bundan vazgeçin. Bu sizin için daha hayırlıdır. Allah ancak bir tek ilâhtır. O çocuk sahibi olmaktan münezzehtir. Göklerde ve yerde ne varsa O’nundur. Vekil olarak Allah yeter.”[23]

Günümüz İncil nüshalarında Hz. Meryem’den şöyle söz edilir: Meryem’den Mesih diye tanınan İsa doğdu.” [24] “Tanrı, melek Cebrail’i Celile’de bulunan Nâsıra adlı kente, Davud’un soyundan Yûsuf adındaki kişi ile nişanlı kıza gönderdi, kızın adı Meryem idi. Onun yanına giren melek: “Selam sana, ey Tanrı’nın lütfuna eren kız! Rab seninledir.” dedi.[25] Bundan sonra meleğin, Hz. Meryem’le Kur’ân-ı Kerîm’dekine benzer şekilde konuşmaları yer alır.[26]

Burada, bir defasında yolumuz düşen Efes’te Meryem Ana’ya izafe edilen yeri ziyaretimizle ilgili bir hatıramızı nakletmek isteriz. Yüce Allâh’ın bu derece faziletinden söz ettiği Hz. Meryem’in ve bir peygamber olan Hz. İsa’nın elbette İslâm ümmetinin gönlünde ve kalbinde önemli bir yeri vardır. Mü’min olmanın şartları arasında Hz. İsa’ya peygamber olarak inanmak da vardır. Ziyaret sırasında Hristiyanlığı tanıtıcı bir broşür vermek için yanımıza gelen yaşlı ve tesettürlü bir rahibe hanıma Hz. Meryem ve Hz. İsa ile ilgili İslâm’ın getirdiği mesajı anlatmaya çalıştık. Bu arada Hz. Meryem’in bir peygamber olduğunu söyleyenler bile olmuş, ama en azından onun bir “evliya (azize)” olduğunda İslâm bilginleri arasında görüş birliği vardır.” sözlerimiz üzerine gözyaşlarını tutamayan rahibe, bu konuda birkaç kelime daha duyabilmek için, aracımızın yanına kadar gelmiş ve bizi yolcu etmişti. Demek ki, Hristiyanlık ve Yahudilik âleminde İslâmı tanıma noktasında önemli bir bilgilenme eksikliği vardır. Tarafsız bir yaklaşımla, İslâm’ı ve Kur’ân’ı inceledikleri zaman tevhid inancına kavuşacaklarında şüphe yoktur.

Hz. İsa kendisinin bir peygamber olduğunu söylemiş ve insanları hak dine çağırmıştır. Kur’ân’da onun insanlara şöyle seslendiği bildirilir:

“Ben size benden önce gönderilen Tevrat’ı tasdik etmek üzere ve daha önce size haram kılınan bazı şeyleri helâl kılmak için (gönderildim). Size Rabbinizden açık bir mûcize getirdim. O halde, Allâh’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin! Şüphe yok ki Allah benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyleyse O’na kulluk edin. İşte dosdoğru yol budur.”[27]

Dipnotlar:

[1] Tahrîm, 66/12. [2] Enbiyâ, 21/91. [3] Âl-i İmrân, 3/42. [4] İbnü’l-Esir, el-Kâmil, Beyrut 1979,1, 298. [5] Âl-i İmrân, 3/5. [6] bk. Âl-i İmrân, 3/36, 37; İbnü’l-Esîr, age, I, 299. [7] Âl-i İmrân, 3/37. [8] Âl-i İmrân, 3/45, 46. [9] Âl-i İmrân, 3/47. [10] bk. Meryem, 19/16. [11] Meryem, 19/18. [12] Meryem, 19/19. [13] Meryem, 19/20. [14] Meryem, 19/21. [15] İbn Kesîr, Tefsîr, İst. 1985, V, 216. [16] bk. Meryem, 19/24-28. [17] Meryem, 19/26. [18] Meryem, 19/30-33. [19] Âl-i İmrân, 3/59. [20] bk. Buhârî, Enbiyâ, 32, 46, Fazâilu Ashâbî’n-Nebî, 30. At’ime, 25; Müslim, Fazâilu’s-Sahâbe, 70; Tirmizî, At’ime, 31; İbn Mâce, At’ime, 14; Ahmed b. Hanbel, IV, 394, 409. [21] Ahmed Davudoğlu, Sahih-i Müslim Terc. ve Şerhi, İstanbul 1979, X, 286. [22] Kurtubî, age IV, 53, 54; Davudoğlu, age, X 286. [23] bk. Nisâ, 4/171. [24] Matta, I/16. [25] Luka, I/26-28. [26] bk. Luka, I/29-38. [27] Âl-i İmrân, 3/50. Teslis inancını reddeden âyetler için bk. Mâide, 5/17, 72, 73.

Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Delilleriyle Aile İlmihali, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

KUR’ÂN-I KERİM’DE HZ. MERYEM’İN FAZİLETİ

Kur’ân-ı Kerim’de Hz. Meryem’in Fazileti

HZ. MERYEM’İN (A.S.) MABED GÜNLERİ

Hz. Meryem’in (a.s.) Mabed Günleri

İSLAM’DAN ÖNCEKİ SEMAVİ DİNLERDE KADININ YERİ

İslam’dan Önceki Semavi Dinlerde Kadının Yeri

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

  • Teşekkürler

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.