Kur'an ve Sünnet Bütünlüğünü Göz Ardı Edenlerden Uzak Durun!

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, 3. Avrasya Fetva Meclisi Toplantısı’nda yaptığı konuşmada, Kur’an-sünnet bütünlüğünü göz ardı eden, gereksiz ve faydasız tartışmalarla bilhassa genç nesillerin zihnini meşgul eden yaklaşımlardan uzak durulması gerektiğini söyledi.

3. Avrasya Fetva Meclisi Toplantısı Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş’ın katılımıyla İstanbul’da başladı.

Avrasya Fetva Meclisi, Din İşleri Yüksek Kurulunun ev sahipliğinde toplandı.

3. sü gerçekleştirilen toplantının açış konuşmasını yapan Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, Avrasya Fetva Meclisinin, fetva metodolojisi, fetva siyaseti ve bazı güncel finansal meseleler bağlamındaki konuları etraflıca ele alacak olmasının önemli bir ihtiyaca cevap vereceğini söyledi.

Diyanet İşleri Başkanı Erbaş, Hz. Peygamberin sünnetinin önemine dikkat çekerek, “Sünnetin dindeki yerini hafife alarak Kur’an-sünnet bütünlüğünü göz ardı eden, gereksiz ve faydasız tartışmalarla ümmetin ve bilhassa genç nesillerin zihnini meşgul eden, hikmet ve maslahatı öteleyen yaklaşım ve tartışmalardan uzak durulmasının gerekliliği açıktır” dedi.

https://www.youtube.com/watch?time_continue=320&v=iZPf_9RxGz4

“Özgün, müdellel bir fetva konseptine, üzerinde ittifak edilen bir fetva usulüne ihtiyaç duyulmaktadır”

Başkan Erbaş, dinin özüne uygun olmayan; insanı, toplumu ve vakıayı okuyamayan fetvaların uygulanabilir nitelikte olmadığını, zamanın ve hayatın gerisinde kaldığını dile getirerek, “Bugünkü şartlar muvacehesinde özgün, müdellel bir fetva konseptine, üzerinde ittifak edilen bir fetva usulüne ve belki de en önemlisi, güncel bir dil ve üslûba şiddetle ihtiyaç duyduğumuzu belirtmek istiyorum” ifadelerini kullandı.

Avrasya Fetva Meclisinin üstlendiği sorumluluğa işaret eden Başkan Erbaş, “Kanaatimce bu meclisin en önemli görevi, fetva konusundaki kargaşayı ortadan kaldırmak ve hepimizi ilgilendiren ortak meselelerde ortak cevaplar üretmektir. İslam coğrafyasının aynı fikir ve aksiyon etrafında birleştiğini göstererek dünyaya birlik mesajı vermek ve Müslümanları ilgilendiren konularda ortak duruş sergilemektir. Dolayısıyla bu toplantılar; ülkemiz, Avrasya ülkeleri ve İslam dünyası için büyük önem arz etmektedir” şeklinde konuştu.

“Kur’an-ı Kerim’in ve sünnetin doğru anlaşılması ve yorumlanması âlimlerin sorumluluğudur”

İslam dünyasının acil çözüm bekleyen ciddi problemlerle karşı karşıya olduğuna dikkat çeken Başkan Erbaş, konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Âlem-i İslam’ın ve tüm insanlığın karşı karşıya kaldığı bütün bu sorunlar, dünyaya huzur getirecek yegâne değer olan İslam’ı anlatacak, öğretecek ve dünyaya tanıtacak olan bizlere çok büyük görev ve sorumluluklar yüklemektedir. Söz konusu sorumluluk, öncelikle Peygamber Efendimizin; “Size iki emanet bırakıyorum…” diye ifade ettiği, dinin ana kaynaklarının yani Rabbimizin vahyi olarak lafzı ve manasıyla korunmuş ve asla değişmez bir hakikat olan Kur’an-ı Kerim’in ve onu bize en güzel şekilde beyan eden sünnetin doğru anlaşılıp yorumlanmasını gerektirmektedir. Bu iki ana kaynak çerçevesinde aklî/naklî deliller ve hikmetle muhkem hale getirilmiş güncel doğru bilgilerin üretilmesini, üretilen bu bilgilerin ihtilaftan uzak, anlaşılır, sade, nasların, zamanın ve zeminin ruhunu yakalayan güncel bir dil ve üslûpla sunulmasını zorunlu kılmaktadır. Yeri gelmişken ifade etmeliyim ki, sünnetin dindeki yerini hafife alarak Kur’an-sünnet bütünlüğünü göz ardı eden, gereksiz ve faydasız tartışmalarla ümmetin ve bilhassa genç nesillerin zihnini meşgul eden, hikmet ve maslahatı öteleyen yaklaşım ve tartışmalardan uzak durulmasının gerekliliği açıktır.

Bu meyanda, İslâm dininin temel kaynakları olan Kur’an-ı Kerim ve Hz. Peygamberin sünnetinin en dinamik özelliklerinden biri, değişmezliğini ve özgünlüğünü muhafaza etmekle birlikte, gelişme ve yeniliklere açık olmasıdır.”

“İslam’ın bütün zaman ve mekânlara hitap eden evrenselliğinin temelinde, onun özgün yapısı vardır”

Başkan Erbaş, İslam’ın bütün zaman ve mekânlara hitap eden evrenselliğinin temelinde, onun özgün yapısının yer aldığını belirterek, “Hiç şüphesiz burada en önemli husus, sabite ve değişkenler arasındaki hassas dengeyi doğru kurabilmektir. Bu itibarla, fıkhın ilke ve yöntemlerini göz ardı etmeden, yüce dinimizin evrensel ilkelerinin ve makâsıd-ı şerîanın farkında olarak çağın sorunlarına çözüm üretmek önemli bir sorumluluktur. Aynı şekilde, sosyal gerçeklikleri yok saymadan, toplumsal değişimin yasalarını doğru okumak, yaşanan hayatı doğru tahlil ederek bugünü ve yarını doğru inşa etmeye katkıda bulunmak, yadsınamaz bir gerçekliktir” şeklinde konuştu.

“Yüce Allah tarafından konulan sınırların yerinin değiştirilmemesi son derece önemlidir”

“Dinî-hukukî hükümler, ferdin tasarrufları için helal ile haram arasını ayıran maruf, meşru ve makul bir sınır koymaktadır” diyen Başkan Erbaş şöyle devam etti:

“Bu sınırın delilsiz ve keyfi bir şekilde genişletilmesi Allah’ın hakkına müdahale iken, daraltılması da kulun hakkına tecavüzdür. Bu açıdan Yüce Allah tarafından konulan sınırların yerinin değiştirilmemesi son derece önem arz etmektedir. Maalesef zaman zaman bu konuda itidalden uzak iki farklı yaklaşımla karşı karşıya kalabilmekteyiz: Birincisi ifrat yani geçmişte söylenmiş her sözü muhkem bir nas gibi kabul edip harama giden yolların kapanması adına, helal olan şeyleri de yasaklayan hatta bunu fetva marifetiyle gerçekleştiren bir anlayış. İkincisi ise tefrit yani, herhangi bir usul ve yönteme başvurmadan her bir olay için farklı bir yaklaşım ve kabulle kendi doğruları için zorlama deliller arayan bir zihniyet. Bu iki aşırı tutumun neticesinde de zanlar, şüpheler hatta vehimler düşünce ve davranışlara yön vermektedir. İşte bu noktada, ilhamı doğrudan doğruya naslardan alarak doğru bir metodolojiyle asrın idrakine uygun çözüm üretme misyonunu kuşanan Müslüman ilim adamlarına oldukça önemli sorumlulukların düştüğü inkar edilemez bir gerçektir.”

“Hem dinin özüne ve esasına uygun, hem de vakıayı iyi gözlemleyen içtihatlara ihtiyaç duyulmaktadır”

Fetvanın, barındırdıkları ortak vasıflar sebebiyle içtihatla bir arada düşünülmesinin önemine değinen Başkan Erbaş, “Fetva kavramına içtihat perspektifinden bakamadığımız takdirde, fetva alanının donuklaşacağı, gerçekliğini ve canlılığını kaybedeceği aşikârdır. Bunun için yeni karşılaşılan meseleler hakkında hem nassı, hem vakıayı okuyabilecek; başka bir ifadeyle, hem dinin özüne ve esasına uygun, hem de vakıayı iyi gözlemleyen içtihatlara ve bu doğrultuda ortaya konacak bir fetva konseptine şiddetle ihtiyaç duyulmaktadır” dedi.

Başkan Erbaş, dinin özüne uygun olmayan; insanı, toplumu ve vakıayı okuyamayan fetvaların uygulanabilir nitelikte olmadığından, zamanın ve hayatın gerisinde kaldığını vurguladı.

Fetvada güncel bir dil ve üsluba duyulan ihtiyaca değinen Başkan Erbaş, “Bugünkü şartlar muvacehesinde özgün, müdellel bir fetva konseptine, üzerinde ittifak edilen bir fetva usulüne ve belki de en önemlisi, güncel bir dil ve üslûba şiddetle ihtiyaç duyduğumuzu belirtmek istiyorum” ifadelerini kullandı.

“İslami ilimler alanında uluslararası akademiler kurulmalıdır”

İslami ilimler alanında uluslararası akademilerin kurulmasının önemine işaret eden Başkan Erbaş, “Tüm dünyaya İslamî ilimler alanında müfredat üretecek, uluslararası ölçekte alanında uzman; bilgi, idrak, söylem ve din dili konusunda yetkin ilim adamları yetiştirecek, dini istismar eden DEAŞ, FETÖ, Boko Haram, Şebab gibi örgütlerle fikrî düzeyde mücadele edecek, ihtilaflara çözüm üretecek uluslararası akademilerin kurulmasının önemini bir kez daha ifade etmek istiyorum” diye konuştu.

İki gün sürecek toplantıda, "Modern Dönemde Dini Soruların Cevaplandırılmasında Görülen Yöntem ve Sorunları" ile "Finans Ekonomi ve Ticaret Hayatına Dair Bazı Güncel Fetvalar" konuları ele alınacak.

Toplantıya, Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanı Dr. Ekrem Keleş, İstanbul İl Müftüsü Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz, Din İşleri Yüksek Kurulu Üye ve Uzmanları ile Avrasya İslam Şurası üye ülkelerinden fıkıh alanında uzman ilim adamları katılıyor.

Kaynak: Diyanet

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.