İsraf Çeşitleri Nelerdir?

İsraf nedir? İsraf çeşitleri nelerdir? İsrafın hayatımıza ve kendi benliğimize olan zararları nelerdir? İsrafın farkında olmak ve israf etmemek için neler yapmamız gerekir? İsraf ile ilgili daha bir çok başlık ve detay ile sizler için derledik...

Rabbimiz, kuluna ikram ve ihsân ettiği her nîmeti, esâsen ona ebedî saâdet sermâyesi kılabilmesi için lûtfetmiştir. Kulun vazifesi, bu nîmetleri cimrilik ve israfa düşmeden, Hakk’ın rızâsı istikâmetinde kullanmaktır. Zira Cenâb-ı Hak israf edenleri sevmediğini şöyle bildirmiştir:

“…Yiyin, için, fakat israf etmeyin; çünkü Allah israf edenleri sevmez.” (el-A‘râf, 31)

“…Muhakkak ki Allah, israf eden ve çokça yalan söyleyen kimseleri hidâyete erdirmez.” (el-Mü’min, 28)

KULLUĞUN İSRAFI

İsraf; aşağılık duygusunu bastırmak ve îtibar satın almak için maddî imkânlarla kendini gösterme çabası olarak ifâde edilse de, aslında bu târif, isrâfın ilk akla gelen sınırlı mânâsıdır. Hâlbuki israf, insanoğlunun haddini aştığı her hususu şümûlüne alan geniş bir mânâyı ifâde eder. İyâs -rahmetullâhi aleyh- bu hakîkati şu veciz ifâdeyle ne güzel dile getirmiştir:

“Allâh’ın emirleri hâricine taşan her şey, israftır.”

Dolayısıyla;

Varlıklar içinde en güzel bir sûrette yaratılıp, ilâhî tekrîm ile “Hakk’a kulluk” gibi müstesnâ bir şerefe mazhar kılınan insanın, ten plânında ve nefsânî arzuların esâreti altında bir ömür tüketmesi; kulluğun isrâfıdır.

KALBİN İSRAFI

Nazargâh-ı ilâhî olmak gibi yüce bir şerefe mazhariyet istîdâdıyla yaratılan, îman ve ahlâkın bir nevî mahfazası durumundaki kalbin, insanı Hak’tan uzaklaştıran gaflet ve günahlarla kirletilmesi; kalbin isrâfıdır.

ÖMÜR İSRAFI

İnsana ihsân edilen en kıymetli nîmet olan zamanı, Cenâb-ı Hakk’ın rızâsına medâr olacak bir keyfiyette kullanamayıp âhiret saâdetine sermâye kılamamak; vaktin, dolayısıyla ömrün isrâfıdır.

MUHABBET VE SEVGİ İSRAFI

“el-Vedûd” ism-i şerîfiyle sevginin kaynağı olan Cenâb-ı Hakk’a ve bir îman göstergesi olarak sevmemiz emredilen Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e tahsîs edilmesi gereken muhabbetin, gizli ve açık her fırsatta Allah ve Rasûlü’ne düşmanlıkta bulunan kimselere yönlendirilmesi; muhabbetin en fecî isrâfıdır. Nitekim Tebbet Sûresi de müstehakkına nefret gösterilmesinin bâriz bir misâlidir.

NEFESLERİN İSRAFI

Her biri paha biçilmez bir kıymeti hâiz olan nefesleri, Kur’ân-ı Kerîm tilâveti ve dâimî zikir ile ihyâ etmek gerekirken, “Onlar ki, boş ve yararsız şeylerden yüz çevirirler.” (el-Mü’minûn, 3) âyet-i kerîmesinin zıddına, insanın ebedî saâdetine yaramayacak boş hevesler uğruna tüketilmesi; nefeslerin isrâfıdır.

HAYRIN İSRAFI

Mahzun yürekleri, yorgun gönülleri, sıkıntıdan daralmış sîneleri ferahlatarak huzura kavuşturmanın yollarından olan zekât, sadaka ve infakları muhtaçlara verirken, enâniyet ve benliğe kapılıp başa kakmak sûretiyle onları minnet altında bırakmak; hayrın isrâfıdır. Nitekim âyet-i kerîmede şöyle buyrulur:

“Güzel bir söz ve bağışlama, peşinden ezâ gelen sadakadan daha hayırlıdır… Ey îmân edenler! Başa kakmak ve incitmek sûretiyle, yaptığınız hayırları boşa çıkarmayın…” (el-Bakara, 263-264)

SAMİMİYET VE İHLASIN İSRAFI

Rabbimiz’in bir hidâyet rehberi olarak Rasûl’ünün kalbine indirdiği, oradan da bütün insanlığa îlân edilen, Peygamber Efendimiz’in okumaya doyamadığı Kur’ân-ı Kerîm’i lâyıkı vechile okuyup anlama gayretine girmemek, emir ve nehiylerini dikkate almamak; o ilâhî feyiz menbaının isrâf edilmesidir.

Nitekim Cenâb-ı Hak, Kur’ân-ı Kerîm hususunda isrâfa düşenlerle, onun feyzinden güzelce istifâde edenleri şöyle beyan buyurmaktadır:

“Sonra Kitâb’ı, kullarımız arasından seçtiğimiz kimselere verdik. İnsanlardan kimi kendisine zulmeder, kimi ortadadır, kimi de Allâh’ın izniyle hayırlarda öne geçmek için yarışır. İşte büyük fazîlet budur.” (Fâtır, 32)

Âyet-i kerîmede, kendisine zulmettiği beyân edilen kimseler, Kur’ân’ın hayat veren emir ve nehiylerine gâfil kalarak ömür tüketen bedbahtlardır. Ortada bulunanlar, bu ilâhî emirlere kimi zaman itaat edip kimi zaman onları ihmal eden kimselerdir ki, bunların hâli âdeta nefs-i levvâmenin tutarsızlığını hatırlatır. Allâh’ın izniyle hayırlarda öne geçenler ise, Cenâb-ı Hakk’ın Kur’ân-ı Kerîm’deki emir ve nehiylerini büyük bir aşk ve vecd içerisinde îfâya gayret eden, o ilâhî kelâmın “elfâzını hâmil”, “ahkâmıyla âmil”, “ahlâkıyla da kâmil” olan sâlih kullardır.

AKLIN İSRAFI

Sözleri ve prensipleri, hem kendi hayatında hem de kıyâmete kadar devam edecek olan ümmetinin hayatında fiilen yaşanan Peygamber Efendimiz’in nurlu izinde değil de, akılları vahiy terbiyesi görmemiş, ictimâî nizam ile ahlâk nâmına ortaya koydukları fikirler, çoğunlukla kütüphânelerin tozlu raflarındaki kitaplarda, sırf bir nazariye/teori olarak kalmış filozofların peşine takılıp boşuna yorulmak; aklın isrâfıdır.

LİSAN NİMETİNİN İSRAFI

Dargın gönülleri barıştırmak, din kardeşliğini kuvvetlendirmek, iyiliği tavsiye edip kötülükten sakındırmak, dâimâ hakkın ve hayrın müdâfii ve sözcüsü olmak yerine, boş ve lâubâli konuşmalar yapmak, gönüllere diken batırmak, en kötüsü de bâtılın, şerrin ve şeytanın avukatlığını yapmak; lisan nîmetinin isrâfıdır.

İBADETTE İSRAF

İmkân var iken namazı cemaatle kılmamak, onu mecbûriyet savarcasına huşûdan uzak bir şekilde îfâ etmek de, ibadet hayatına âit israflar cümlesindendir.

İNSAN İSRAFI

Bilmeliyiz ki; ömrü boş geçirmek, yeme-içme ve giyimde haddi aşmak, sıhhati lüzumsuz yerlerde zâyî etmek, tefekkürü rûhânî manzaralara değil de nefsânî vitrinlere yönlendirmek, faydasız ilimle meşgul olmak ve ilmi, nefsânî menfaatlere âlet etmek de birer israftır. Hele eğitimde, evlâtları sırf dünyevî istikbâl kaygılarıyla mânevî terbiyeden mahrum olarak yetiştirmek, israfların en büyüğü olan “insan isrâfı”dır. Zira bu, en büyük hakikate gâfil kalarak ebedî saâdeti isrâf etmektir.

RIZIK İSRAFI

Bir kimsenin tembellik yaparak rızkını kazanmayı ihmâl etmesi ve etrafına muhtaç hâle düşmesi de bir çeşit israftır. Zira hadîs-i şerîfte:

“Allah Teâlâ, kulunu helâl peşinde koşmaktan yorulmuş vaziyette görmeyi sever.” buyrulmuştur. (Süyûtî, el-Câmiu’s-Sağîr, I, 65)

İNFAK İSRAFI

Daha fazla ihtiyaç sahipleri varken, şahsî yakınlık duyduğumuz bir kimseye, ihtiyacından fazlasını vermek de israftır. Bu sebeple muhtaçların ihtiyaç derecelerine göre infakta öncelik sırasını belirlemek zarurîdir. Nitekim Mevlânâ Hazretleri bu hususta şöyle buyurur:

“Nice servet sahipleri vardır ki, onların lâyık olmayanlara vermemeleri, vermelerinden daha hayırlıdır. Bu yüzden, Allâh’ın verdiği malı, ancak Allâh’ın emrine göre harca! Yersiz infak, âsî bir kölenin, güyâ ihsanda bulunuyorum diye, pâdişâhın malını eşkıyâya dağıtmasına benzer.”

Âyet-i kerîmede buyrulur:

(Yapacağınız hayırlar,) kendilerini Allah yoluna adamış, bu sebeple yeryüzünde kazanç için dolaşamayan fakirler için olsun. Bilmeyen kimseler, iffetlerinden dolayı onları zengin zanneder. Sen onları sîmâlarından tanırsın. Çünkü onlar yüzsüzlük ederek istemezler. Yaptığınız her hayrı muhakkak Allah bilir.” (el-Bakara, 273)

RAMAZÂN-I ŞERÎF NİMETİNİ İSRAF

İçerisinde bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesi’ni barındıran Ramazân-ı Şerîf’in seherlerini, uyanık bir gönülle îfâ edilen teheccüd, tefekkür, zikir ve Kur’ân tilâvetleriyle ihyâ etmeyen, gündüzlerini, gönlü Hakk’a vererek yapılan ibadet, infak ve amel-i sâlihlerle îmâr etmeyen, icâbet saati olan iftar vakitlerini, istiğfar, duâ ve bir oruçluya iftar ettirebilmenin huzuru ile geçirmeyen, akşamlarını da tâdil-i erkân üzere edâ edilen terâvih namazları ile diriltmeyen kimseler; Ramazân-ı Şerîf nîmetini isrâf etmiş olurlar. Ramazan gün ve gecelerini israf edenler içinse; Cebrâil -aleyhisselâm-ʼın şu ihtârı kâfîdir:

“Ramazânʼa erişip de günahları affedilmeyen kimse rahmetten uzak olsun!” (Hâkim, IV, 170/7256)

İNSANA VERİLEN MADDİ VE MANEVİ NİMETLERİN İSRAFI

İnsanlık, ilâhî hakîkatlerden uzaklaştıkça; vicdan, insaf ve iz’âna, şefkat ve merhamete, diğergâmlık ve fedakârlığa, velhâsıl insanı eşref-i mahlûkat kılan bütün fazîlet ve yüce hasletlere de vedâ etmektedir. Belki bundan daha hazin olanıysa, kendini “dindar” olarak gören müslüman çevrelerden de, zamanımızda iyice yaygınlaşmış olan israf ve güç gösterisi hastalığına yakalanıp muhtaçlara bîgâne kalanların mevcûdiyetidir. Halk ağzında “süslüman” olarak da tâbir edilen bu zümre; lüks, israf ve gösterişle îtibar arama yanlışlığına düşmekte, maalesef muzdariplere duyarsız, feryatlara sağır, mâtemlere âmâ kesilmektedir.

Hâlbuki Cenâb-ı Hak, bize Tevbe Sûresi’nin 100. âyetinde Muhâcir ve Ensâr’ın izinden giden “ihsan sahipleri”nden olmamızı telkin buyurmaktadır. Yani Allah Rasûlü’nün nebevî terbiyesi altında yetişen güzîde nesli kendimize örnek almamız gerektiğini beyan etmektedir. Nitekim lüks, israf, saçıp savurma, güç gösterisi ve oburluk gibi çirkin hâller, sahâbe neslinin aslâ tanımadığı bir hayat tarzıydı. Onlar kendileri için kifâyet miktarına kanaat edip ihtiyaç fazlasını, hattâ pek çok zaman kendi muhtaç olduklarını din kardeşleriyle paylaşmayı en büyük zevk ve lezzet bilen yüksek şahsiyetlerdi.

Velhâsıl israf; hayatın her safhasında kendini gösteren bir zihniyet ve davranış bozukluğudur. İnsana bahşedilen maddî-mânevî nîmetlerin isrâf edilmesi ise, ebedî saâdet sermâyesini ziyan ederek âhirette iflâsa sürüklenmek demektir.

Rabbimiz, bizleri her türlü fenâlıklardan ve âhiretimizi mahvedecek israflardan muhâfaza buyursun. Hayatımızı, rızâsı istikâmetinde yaşayabilmeyi lûtf u keremiyle ihsân eylesin. Âmîn!..

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Genç Dergisi, Yıl: 2017 Ay: Mayıs Sayı: 128

İslam ve İhsan

İSRAF ETTİĞİNİZİ ANLAMANIN PÜF NOKTASI

İsraf Ettiğinizi Anlamanın Püf Noktası

İSRAF ETMEYLE İLGİLİ AYETLER

İsraf Etmeyle İlgili Ayetler

İSRAF ETMEYLE İLGİLİ AYETLER

İsraf Etmeyle İlgili Ayetler

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

  • İsraf çeşitleri

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.