İsraf Ettiğinizi Anlamanın Püf Noktası

Bireysel ve toplumsal felakettir israf. Kıymet bilmeyiş yani. Boşa harcama, saçıp savurma. En felaketi de aziz ömrü hovardaca harcama. İsraf, bir şeyi, o şey her ne ise, yerinde kullanmamaktır. İsraf, menfaati, faydayı, güzeli, sevimliyi, mutluluğu mümkün iken yok etmektir. Katletmektir. İsraf, cinayetin ta kendisidir.

Zaman, Allah’ın en büyük nimeti. Onun içinde varız. O yoksa, biz de yokuz. Zaman, yekpare uzayıp giden vakitler bütünü. Vakit ise zamandan bir an, bir parça. Vakitler, vakti olana, birbirine ulana ulana zamanı sunarlar.

Biz iyi anlayalım ve planlayalım diye Yüce Yaratıcı onu “gece” ve “gün­düz”den oluşan “yirmi dört saatlik” dilimlere, paketlere ayırmış. Ömür içinde her günün bir paket halinde sunulması ne güzel, ne kolaylık ve ne muhteşem bir olaydır! Ömür her dem tazedir böylece. Hayat niçinse, varoluş neyi gerektiriyorsa, her gün, gecede ve gündüzde sen onu çok rahat kavrayabilir, uygulayabilir ve neticesinin muhasebesini yapabilirsin.

Vakitlerin tükenirse, sana ayrılan zaman biter. Bu bitiş, senin için ayrılan ve adına “ecel” denilen şeydir. Bitti mi bitmiştir, çok ciddidir, bir an olsun yenilenmez, yenisi verilmez. Bitiş asla ertelenmez. Zira vakitler, dürülen bohçalar, kapatılan dosyalar gibi, her biri diğerinden ayrı bir olgudur ve varoluş muhasebesine postalanmıştır. Dönüşü yok. Değişimi yok. Yenisi yok. Çaresi yok. İşte o zaman yürekleri hoplatan yeni bir şeyi tatmaya hazırsın demektir; ölüm.

İSRAF, CİNAYETİN TA KENDİSİDİR

Ölüm, hazır olana bal gibi, olmayana zakkum gibi, bin bir tadı, bin bir lezzeti olan bir şeydir, görebildiğimiz, duyabildiğimiz, hissedebildiğimiz kadarıyla. Ama bütün bunların ne kadar eksik tanımlar ve ifadeler olduğunu sanırım onunla burun buruna geldiğimizde daha iyi anlayacağız. Onun bambaşka bir şey olduğunu, geldiğinde görebiliriz ancak. Mafsallarımız bir birinden koparılırken, “demek ölmek böyle bir şeymiş” diye geçiririz içimizden. Kaç kişi son anında bunu söyleyebilir Necip Fazıl gibi…

Bireysel ve toplumsal felakettir israf. Kıymet bilmeyiş yani. Boşa harcama, saçıp savurma. En felaketi de aziz ömrü hovardaca harcama. İsraf, bir şeyi, o şey her ne ise, yerinde kullanmamaktır. İsraf, menfaati, faydayı, güzeli, sevimliyi, mutluluğu mümkün iken yok etmektir. Katletmektir. İsraf, cinayetin ta kendisidir.

HER ŞEYİN İSRAFI OLUR

Her şeyin israfı olur. Ama en zararlısı, en talihsizi, en uğursuzu kendini israf etmektir herhalde. Vaktini, zamanını israf etmek. Elini, ayağını, gözünü, kulağını, dermanını, aklını israf. Yani ecele sunma bunları, ölüme mahkum etme.

Müsrif müdrik değildir demek ki. Olsaydı, hayatında israf olmazdı.

İnsan ve israf, yan yana hiç yakışmayan iki kelime. Laubali insan, vurdumduymaz, aldırışsız insan, bir hayat planı olmayan insan, ot gelip saman gitmeye aday insandır idraksiz müsrif insan.

Gözümüzün israfı, kulağımızın israfı, dilimizin israfı, zihnimizin israfı vardır dedik. “Neler mi?” sorusu israf kapısını açmaz mı? Gerekmeyen soruyu sormak da bir israftır, lüzumsuz cevabı vermek de bir israftır.

Azıcık düşünürsek buluruz bu cevabı. Veya günü nasıl geçirdiğimizin muhasebesini yaparsak, görürüz. Şimdi burada tek tek saymak israf olmaz mı?

BÜTÜN HARAMLAR İSRAFTIR

Size bir ipucu daha vereyim mi israfı anlamakta?

Bütün haramlar israftır aynı zamanda. O haram ne olursa olsun, aynı zamanda israf olması yetmez mi haram kılınmasına?

Sonuçta kendi hayatımızdan dinimize ters düşen her vaziyet için ayırdığımız vakit, zaman israfıdır. O yüzden başlığı böyle attık: “İsrafı Anlayan Ömrünü Kurtarır”.

Kaynak: Cemal Nar, Altınoluk Dergisi, Eylül 2015, 355. Sayı

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.