İslam’da İçkinin Hükmü Nedir?

İslam’da içkinin hükmü nedir? Tahrif edilmiş dinlerde içknin hükmü nedir? İslam’da içki ile ilgili ayet ve hadisler.

İçki, insanın beden ve ruh sağlığına zararlı olduğu için bütün semâvî dinlerde yasak edilmiştir. Yahudilerin kutsal kitabı Tevrat’ta şöyle denir: “Ve Rab Hârûn söyleyip dedi: Sen ve seninle birlikte oğulların, toplanma çadırına girdiğiniz vakit, ölmeyesiniz diye şarap ve içki içmeyin, nesillerinizce ebedi bir kanun olarak. Ta ki, kutsalla bayağı şeyi ve pisle temiz olanı birbirinden ayırt edesiniz.” [1]

İncil’de bu konuda şöyle denir: “Onlar yemek yerlerken İsa ekmek aldı, şükran duası yapıp parçaladı ve tâbilerine verdi ve dedi ki: Alın yiyin, bu benim bedenimdir. Ve bir kâse şarap alıp şükretti ve onlara vererek dedi ki, bundan içiniz, çünkü bu benim kanım, günahların bağışlanması için bir çokları uğrunda dökülen ahdin kanıdır. Fakat ben size derim: Babamın melekûtunda sizinle taze olarak onu içeceğim, o güne kadar, ben asmanın bu ürününden artık içmeyeceğim.” [2]

Eski Türkler’in İslâm’dan önce Şamanizm’e bağlı oldukları bilinmektedir. Bu dinde, sevinçli günlerde ve kutsama törenlerinde kımız ve benzeri içecekler içilirdi.[3]

İSLAM’DA İÇKİNİN HÜKMÜ

İslâm’dan önce ve İslâm’ın Mekke döneminde, câhiliye Arapları içki içer ve bunu yaşamın bir parçası olarak kabul ederdi. Mekke’de inen bir âyette, hurma ve üzümden elde edilen içkiye temas edilmiş, fakat bu konuda bir yasak getirilmemişti.[4] Medine’de, içkinin yol açtığı zararları gören Hz. Ömer’in başvurusu ve Allah Elçisinin duası üzerine inen âyette, içkide hem büyük günah, hem de bazı yararlar bulunduğu, fakat günahının yararından daha büyük olduğu bildirildi.[5] Bundan sonra, Abdurrahman İbn Avf’ın verdiği bir ziyafette içilen içki yüzünden, akşam namazını kıldıran imamın yanlış okuması üzerine inen bir âyette de, sarhoşken ne söyleyeceğini bilinceye kadar namaza yaklaşılmaması istendi.[6] Yukarıdaki belirtilen âyetler kesin yasaklama bildirmiyordu, fakat artık İslâm’ın bu konuda kesin sözü söyleyeceği de belli olmuştu.

Utbe İbn Mâlik’in verdiği bir düğün ziyafetinde yine içki içilmiş ve sarhoşluk yüzünden çıkan kavgada Sa’d İbn Vakkas (r.a) yaralanmıştı. Sa’d (r.a) durumu Resûlullah (s.a.s)’e iletince, içki konusunda İslâm’ın son hükmünü bildiren şu âyetler indi: “Ey iman edenler! İçki, kumar, tapmak için dikilen taşlar ve fal okları ancak şeytan işi birer pisliktir. Bunlardan kaçının ki, kurtuluşa eresiniz. Şeytan, içki ve kumarla sizin aranıza düşmanlık ve kin sokmak ve sizi Allah’ı anmaktan alıkoymak ister. Artık (bunlardan) vazgeçtiniz değil mi?” [7]

Hz. Peygamber de yukarıdaki âyetlerin uygulama esaslarını şöyle belirlemiştir: “Her sarhoşluk veren şey hamrdır (şarap), her hamr da haramdır.” [8] “Çoğu sarhoşluk veren şeyin azı da haramdır.” [9]

Hz. Peygamber döneminde üzüm ve hurma suyu gibi belli ürünlerden elde edilen alkollü içkiler, daha sonra çeşitli adlar altında pek çok bitkiden elde edilir olmuş, haşhaş, esrar, kokain gibi sıvı ya da katı olanları bulunmuştur. Adı ne olursa olsun; yenildiği, içildiği, damara zerk edildiği veya dumanı çekildiği zaman sarhoşluk veren yani iskâr (sarhoş etme) niteliği bulunan her madde çoğunluk fakihlerce doğrudan, Ebû Hanîfe’ye göre ise şaraba (hamr) kıyas yapılarak içki hükmünde sayılmıştır. Hanefîlere göre, şarap dışındaki içkilere yukarıdaki hadislerde “hamr” sözcüğü mecaz olarak kullanılmıştır.

Dipnotlar:

[1] Tevrat, Levililer, Bab, 10, A. 8, 9-11. [2] İncil, Matta, Bab, 26, A. 26-29; Yuhanna, A. 30 vd. [3] M. Aydın- O. Cilacı, Dinler Tarihi, Konya 1980, s. 97. [4] Nahl, 16/67, [5] Bakara, 2/219. [6] Nisâ, 4/43. [7] Mâide, 5/90, 91. [8] Buhârî, Edeb, 80; Müslim, Eşribe, 73. [9] Tirmizî, Eşribe, 3; Ebû Dâvud, Eşribe, 5.

Kaynak: Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslam İlmihali, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

İSLAM’DA HELAL VE HARAMLAR

İslam’da Helal ve Haramlar

İÇKİ İÇMEK NEDEN HARAM?

İçki İçmek Neden Haram?

BÜYÜK GÜNAHLAR

Büyük Günahlar

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.