Hz. Süleyman’ın (a.s.) Kur’an’da Övülen Vasfı

Hazret-i Süleyman’ın (a.s.) Kur’an-ı Kerim’de övülen vasfı nedir?

Kur’ân-ı Kerîm’de (Neml, Sebe ve diğer bazı surelerde) Hazret-i Süleyman aleyhisselâm’ın hâkimliği medh ü senâ edilmiştir. Hakîkaten Süleyman aleyhisselâm henüz küçük yaşta iken bile yüksek bir anlayış ve keskin bir zekâya sahipti. Peygamber Efendimiz sallâllâhu aleyhi ve sellem onun bu vasfını şöyle beyan buyurmuştur:

“…Vaktiyle iki kadın ve beraberlerinde iki çocuk vardı. Yolda giderlerken bir kurt gelip kadınlardan büyük olanın çocuğunu alıp götürdü. Bunun üzerine bu kadın, arkadaşı (olan küçük) kadına:

«–Kurt, senin çocuğunu götürdü.» dedi. Öbür kadın:

«–Hayır, senin çocuğunu götürdü!» dedi.

Nihayet bu iki kadın, aralarında hükmetmesi için Dâvud aleyhisselâm’a mürâcaat ettiler. Dâvud aleyhisselâm, çocuğun büyük kadına âit olduğuna hükmetti. Onlar muhâkemeden çıkıp, Dâvud aleyhisselâm’ın oğlu Süleyman aleyhisselâm’a gittiler. Dâvud aleyhisselâm’ın hükmünü söylediler. Süleyman aleyhisselâm da:

«–Bana bir bıçak getirin! Çocuğu (bu) iki kadın arasında paylaştırayım!» dedi.

Bunun üzerine küçük kadın:

«–Aman öyle yapma! Allah sana rahmet eylesin! (Büyük kadını işaret ederek) çocuk bu kadınındır!» dedi.

Bunun üzerine Süleyman aleyhisselâm, çocuğun küçük kadına âit olduğuna hükmetti.” (Buhârî, Enbiyâ, 40)

Zira yüksek şefkat ve merhameti dolayısıyla hiçbir anne yüreği, evlâdının en ufak bir acı çekmesine dahî râzı olmaz.

Yine Süleyman aleyhisselâm’ın adâlette firâsetiyle alâkalı bir başka rivâyet de şöyledir:

Bir koyun sürüsü bir tarlaya girer ve oradaki mahsule zarar verir. Tarla sahipleri, Dâvud aleyhisselâm’a mürâcaat ederek sürü sahibinden şikâyetçi olurlar. Dâvud aleyhisselâm da bakar ki telef olan tarladaki zarar-ziyan, koyun sürüsünün kıymetine eşit. Bunun üzerine, koyunların tarla sahibine verilmesine hükmeder.

Süleyman aleyhisselâm ise bir yol daha olduğunu söyleyerek şöyle der:

“–Koyunları tarla sahibine emanet olarak verelim; sütünden ve yününden istifâde etsin. Bu arada tarlasını da düzenlesin. Tarla eski hâline gelinceye kadar koyunlar kendisinde kalsın. İşleri yoluna girince de sürüyü sahibine teslim etsin!”

Dâvud aleyhisselâm bu teklifi çok beğenir ve öyle hükmeder.

Diğer taraftan, adâleti tevzî mevkiinde bulunan kimsenin şer’î hükümleri iyi bilmesi ve muhataplarının hâlet-i rûhiyesini doğru bir şekilde tahlil edebilecek kadar firâset, basîret ve keskin zekâya sahip olması îcâb eder.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, İslam Tefekkür Ufku, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

HZ. SÜLEYMAN (A.S.) KİMDİR?

Hz. Süleyman (a.s.) Kimdir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.