Hz. Peygamber’in (s.a.s.) Çocukluğu ve Gençliği

Hz. Peygamber (s.a.s.) nerede ve kaç yılında doğdu? Hz. Muhammed’in (s.a.s.) çocukluğu ve gençliği...

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, mîlâdî 571 yılının 20 Nisan’ına tesadüf eden 12 Rabîulevvel Pazartesi sabahı, Güneş doğmadan az evvel Mekke-i Mükerreme’de dünyamızı şereflendirdi. Onun mübârek soyu Hz. İsmâîl’in oğlu Kayzar sülâlesinin en şereflisi olan Adnân’a kadar uzanır.[1] Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Kureyş kabilesi içinde, gerek baba ve gerek anne yönünden en temiz ve en şerefli bir âileye mensuptur.

HZ. MUHAMMED’İN (S.A.S.) ÇOCUKLUĞU VE GENÇLİĞİ

Muhterem babası Abdullah Şam’a ticâret maksadıyla gitmiş, dönüşte Medîne’de hastalanarak Allah Rasûlü’nün doğumundan iki ay evvel vefât etmişti. Peygamber Efendimiz, iklim şartları daha güzel bir bölgede yetişerek daha sıhhatli olması ve Arapça’yı daha fasih konuşabilmesi için, dört yaşına kadar sütannesi Halîme Hatun’un yanında büyütüldü. Altı yaşına geldiğinde, annesi Hz. Âmine, hizmetçileri olan Ümmü Eymen’i de yanına alarak Efendimiz’i, babası Hz. Abdullah’ın kabrini ziyâret için Medîne’ye götürdü. Dönüşte Hz. Âmine hastalandı. Ebvâ Köyü’nde vefât etti. Oraya defnedildi. Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bu sûretle anneden de öksüz kalmış olarak Mekke’ye döndü. Artık dedesinin yanındaydı. Fakat sekiz yaşında iken, dedesi Abdülmuttalib de vefât etti. Daha sonra onu amcası Ebû Tâlib yanına aldı ve fedâkârâne bir sûrette himâye etti.

Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in yetim çocukluğu ile gençliği, büyük bir nezâhet ve ulviyet içinde geçiyordu. Bir müddet çobanlık yaptı. Daha sonra ticaretle meşgul oldu.[2] Dürüstlüğü ve alışverişteki adâleti ile herkes tarafından tanındı, saygınlık ve îtibar kazanarak “el-Emîn: En emniyetli kişisıfatını aldı. Güvenilirlik âdeta onun ikinci bir ismi olmuştu. 25 yaşlarına geldiğinde Mekke’de sadece el-Emîn ismiyle çağrılıyordu.[3] Müşrikler kendi yandaşlarına değil, “Muhammedü’l-Emîn” dedikleri Rasûl-i Ekrem Efendimiz’e güveniyor ve kıymetli eşyalarını ona emânet ediyorlardı. Kâbe tamir edilirken Hacer-i Esved’i yerine koyma husûsunda ihtilâfa düştükleri zaman, hepsi de Peygamber Efendimiz’in hakemliğine îtirazsız teslîm olmuş, o da dâhiyâne bir çözümle büyük bir savaşı önlemişti.[4]

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- nübüvvetten önce de mürüvvet itibârıyla kavminin en üstünü, soy itibârıyla en şereflisi, ahlâk bakımından en güzeli idi. Komşuluk hakkına en ziyâde riâyet eden, hilim ve sadâkatte en üstün olan, insanlara kötülük ve eziyet etmekten en uzak duran o idi. Hiç kimseyi kınayıp ayıpladığı, hiç kimseyle münâkaşa ettiği görülmemişti.[5]

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, yirmi beş yaşlarına varınca, Mekke’nin şerefli kadını olan asil hanım Hz. Hatice -radıyallâhu anhâ-, onun dürüstlüğüne hayran kalmış, kendisine evlenme teklîfinde bulunmuştu. Hatice vâlidemiz, Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’den on beş yaş büyük, çocuklu ve dul bir hanımdı. Hz. Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, onunla insanlığa numûne olacak son derece nezih ve huzurlu bir âile yuvası kurdu. Evlilik hayâtının gençlik ve zindelik dönemine rastlayan ilk 24 senesi, yalnız Hz. Hatice -radıyallâhu anhâ- ile geçti. Daha sonraki 5 senesinin de birazı yalnız, birazı da yine dul bir hanım olan Sevde vâlidemizle geçti. Ondan sonraki evlenmeleri ise, tamâmen İslâmî, insânî ve siyâsî gâyelere dayanıyordu. Maksatlı ve garazkâr kimselerin iddiâ ettiği gibi bu evliliklerin sebebi şehvet olsa idi, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, ömrünün en genç ve en zinde zamanını kendisinden on beş yaş büyük, dul ve çocuklu bir hanımla geçirmezdi. [6]

Dipnotlar:

[1] Buhârî, Menâkıbu’l-Ensâr, 28; İbn-i Hişâm, I, 1-3; İbn-i Saʻd, I, 55-56. [2] Buhârî, İcâre, 2; Ebû Dâvud, Edeb, 17, 82; Hâkim, III, 200. [3] İbn-i Saʻd, I, 121, 156. [4] İbn-i Hişâm, I, 209-214; Abdürrezzâk, V, 319. [5] İbn-i Hişâm, I, 191; İbn-i Sa’d, I, 121. [6] Peygamber Efendimiz’in birden çok evlenmesinin hikmetleri husûsunda tafsilat için bkz. Osman Nûri Topbaş, Hazret-i Muhammed Mustafa (s.a.v), I, 130-140 (http://hazretimuhammedmekkedevri.darulerkam.altinoluk.com/); Prof. Dr. Ömer Çelik, Dr. Mustafa Öztürk, Dr. Murat Kaya, Üsve-i Hasene, II, 392-405 (www.usveihasene.com); Dr. Murat Kaya, Ebedî Yol Haritası İSLÂM, İstanbul 2009, s. 469-481.

Kaynak: Murat Kaya, Ebedi Kurtuluş Yolu, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN ÇOCUKLUĞU

Peygamber Efendimiz’in Çocukluğu

HZ. MUHAMMED (S.A.V.) KİMDİR?

Hz. Muhammed (s.a.v.) Kimdir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.