Hz. Hamza (r.a.) Kimdir?

Hz. Hamza (r.a.) kimdir? "Allah'ın Arslanı" ve "Şehitlerin Efendisi" unvanları ile anılan Hz. Hamza'nın (r.a.) hayatı.

"Allah'ın Arslanı" ve "Şehitlerin Efendisi" unvanları ile anılan Hz. Hamza (r.a.), Peygamberimizin (s.a.v.) amcasıdır.

HZ. HAMZA (R.A.) KİMDİR?

Hz. Hamza (r.a.), 569 veya 570 yılında Mekke’de doğdu. Peygamberimizin (s.a.v.) amcalarının en küçüğüdür. Babası Abdulmuttalib, annesi Hale'dir. Resûl-i Ekrem (s.a.v.) onu çok severdi. Çünkü o, sadece Peygamberimizin (s.a.v.) sevgili amcası değil, aynı zamanda Efendimizin (s.a.v.) süt kardeşiydi, çocukluk arkadaşıydı. İkisi birlikte büyüdüler, oynadılar, kardeşlik yaptılar. O hayatı boyunca Fahr-i Kainat (s.a.v.) Efendimiz'in can dostu oldu.

Hz. Hamza'nın (r.a.) İslam'a Girmesi

Kureyş arasında hamaset ve şecaatiyle meşhur olan Hz. Hamza (r.a.) Mekke gençlerinin en kahramanı idi. O, Efendimizin (s.a.v.) ahlakî yüceliğini biliyor, onu sevip sayıyordu. Gönlü de büyük bir hasretle ona iman edip kafilesine katılmak istiyordu. Fakat örf, adet ve geleneklerin baskısı, çevrenin dedikodu ve kınaması onu kararsızlığa itti. Hz. Hamze (r.a.) vaktini bekliyordu. Nihayet İslâm'la şereflenmesine şu hadise vesile oldu:

Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) bir gün Safa Tepesi'nde otururken Ebu Cehil oradan geçti ve Resûl-i Ekrem'e (s.a.v.) hakaret etti. Efendimiz (s.a.v.) bir şey demeden sükût etti. Abdullah b. Cüd'an'ın cariyesi bu sözleri işitti. O sırada Hz. Hamza (r.a.) da avdan dönmekteydi. Her zaman yaptığı gibi eve gitmeden Kâbe'yi tavaf için Harem-i Şerif'e geldi. Abdullah'ın cariyesi onu görünce Ebu Cehil'in Peygamberimiz'e (s.a.v.) yaptıklarını anlattı. Oradan uzaklaştı.

"Hamza'nın Hakkı"

Hz. Hamza (r.a.) henüz iman etmemişti. Fakat kardeşinin oğluna yapılan hakaretleri işitince akrabalık damarları, galeyana geldi ve doğru Kureyş topluluğunun içine daldı. Ebu Cehil'in yanına vardı ve: "Benim biraderzâdemin hatırını inciten sen misin?" diyerek boynundaki yayı ile başını yardı. Ebu Cehil'in adamları Hz. Hamza'nın (r.a.) üzerine hücum etmeye kalkıştılar. Nerdeyse büyük bir arbede çıkacaktı ki Ebu Cehil adamlarına: "Dokunmayınız!... Hamza'nın hakkı vardır. Zira ben onun biraderzâdesine fena sözler söyledim" diye mani oldu ve Hz. Hamza'yı (r.a.) başından savdı.

Kendi yaranına dönerek: "Aman ona ilişmeyiniz. Bu hiddetle varıp Müslüman olur, onunla Muhammediler kuvvet bulur" diye nasihatta bulundu. Ebu Cehil, Hz. Hamza'yı (r.a.) Muhammedilik gayretine düşürmemek için başı yarılmış iken dahi ondan intikam almak sevdasına düşmedi.

Bu hadiseden sonra doğru Fahr-i Kainat (s.a.v.) Efendimiz'in huzuruna varan Hz. Hamza (r.a.) Ebu Cehil ile aralarında geçen macerayı anlatarak Efendimiz'i (s.a.v.) teselli etmek istedi. Sevgililer sevgilisi Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz ise amcasına karşı "Ancak kendisinin iman etmesiyle teselli bulacağını, memnun olacağını" söyledi. Bunun üzerine Hz. Hamza (r.a.) derhal kelime-i şehadet getirip İslâm ile şereflendi.

Onun İslâm'a girmesiyle Müslümanlar kuvvet buldu. Resûlullah'ı (s.a.v.) himaye edeceğini Kureyş'e ilan etti.

İslam'ın İlk Sancaktarı

Resûlullah'ın (s.a.v.) eline sancak verdiği ilk Müslüman Hz. Hamza (r.a.) oldu. O Bedir'de, Uhud'da nice kahramanlıklar gösterdi. Meydana çıkınca bir hamlede hasmını öldürür ve Kureyş ordusunun içine dalardı. O zaman savaşlar karşılıklı mübareze şeklinde olurdu.

Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz Bedir'de, "Kalk ya Ubeyde! Kalk ya Hamza! Kalk Ya Ali!" diye buyurunca; arslanlar gibi üçü birden kalkıp meydana atıldılar.

Hz. Ubeyde (r.a.) Kureyş'ten Utbe'ye, Hz. Hamza (r.a.) Şeybe'ye, Hz. Ali (r.a.) Velid'e karşı kılıç çekti. Bunlar Araplar'ın en bahadırlarıydı. Hz. Ubeyde ile Utbe bir-iki hamle eyleyip birbirini yaraladılar ise de biri diğerinin işini bitiremedi. Hz. Hamza (r.a.) ve Hz. Ali (r.a.) hasımlarını bir hamlede öldürdüler. Dönüp Hz. Ubeyde'ye (r.a.) yardım edip Utbe'nin de işini bitirdiler.

Şehitlerin Efendisi (Seyyidü'ş-Şüheda)

Hz. Hamza (r.a.) Uhud'da da büyük kahramanlıklar gösterdi. Kureyş'in en bahadırlarından otuz kadarını tepeleyip kendisi de yirmiden fazla yara aldı. Ve nihayet Vahşi'nin attığı mızrak ile şehid olup Uhud'a damgasını vurdu. O Uhud ile özdeşleşti. Uhud onu sevdi, o da Uhud'u. Her ne zaman Uhud anılsa "Şehitlerin Efendisi" (Seyyidü'ş-Şüheda) Hz. Hamza (r.a.) da anılır oldu.

Savaştan sonra, Resûl-i Ekrem (s.a.v.) şehitlere bakmak için Uhud vadisine indi. Ashabının yüzlerini tek tek inceledi. Sevgili amcasını görünce dişlerini sıktı, gözlerini kapadı ve için için insanlığın bu vahşiliğe nasıl düşebileceğini düşündü. Bir ölünün organlarının parçalanmasını tasavvur edemezdi. O güne kadar hiç öfkelendiği görülmeyen Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) ashabıyla intikam almak üzere ahdetti. Bu olay üzerine Cenab-ı Hak, Habibini tesliye, terbiye, ve tebliğ için şu ayetleri indirdi:

"Rabb'inin yoluna, hikmet ve güzel öğütle çağır. Onlarla en güzel şekilde mücadele et. Doğrusu Rabb'in, kendi yolundan sapanları daha iyi bilir. O doğru yolda olanları da en iyi bilir. Eğer ceza vermek isterseniz, size yapılanın aynıyla mukabele edin. Sabrederseniz andolsun ki bu sizin için daha iyidir. Sabret. Onlara üzülme. Kurdukları düzenlerden de endişe etme. Allah şüphesiz sakınanlarla ve iyilik yapanlarla beraberdir." (Nahl, 125-128)

Bu âyetlerin böyle bir hadiseden sonra, bu yerde nazil olması Allah'ın Hz. Hamza'ya (r.a) en güzel ikramı idi. Cenab-ı Hak şefaatlerine mazhar eylesin. Amin.

Kaynak: Mustafa Eriş, Altınoluk Dergisi, Sayı: 73

İslam ve İhsan

HZ. HAMZA (R.A.) NASIL MÜSLÜMAN OLDU?

Hz. Hamza (r.a.) Nasıl Müslüman Oldu?

UHUD SAVAŞI

Uhud Savaşı

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

  • Benim adım çok iyimiş ya bu Ada sahip oldyğum için çok şanslıyım....................,....................
    .................,.......................

    güzel bilgi

    Hazret-i Hamza'nın adını vermişler bana

    Allah bu bilgileri bize ulaştıranlardan razı olsun

    Arkadaşlar acaba kaynak nedir

    • Kaynakça demek istedin galiba . Kaynakça bir bilgiyi aldığın Web sitenin ismidir. Örneğin www.islamveihsan.com

    Amin inşallah

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.