Hz. Hamza (r.a.) Kimdir?

Hz. Hamza'nın (r.a.) kimdir? "Allah'ın Arslanı" ve "Şehitlerin Efendisi" ünvanları ile anılan Hz. Hamza'nın (r.a.) hayatı.

"Allah'ın Arslanı" ve "Şehitlerin Efendisi" ünvanları ile anılan Hazret-i Hamza -radıyallahu anh- Sevgili Peygamberimizin amcalarıdır.

Hazreti Hamza (r.a.), Peygamberimizin (s.a.v.) amcalarının en küçüğüdür. Babası Abdulmuttalib, annesi Hale'dir. Resûl-i Ekrem (s.a.v.) onu çok severlerdi. Çünkü o, sadece sevgili amcası değil, aynı zamanda süt kardeşiydi, çocukluk arkadaşıydı. İkisi birlikte büyümüşler, birlikte oynamışlar, kardeşlik yapmışlardı. Hayatı boyunca da Fahr-i kainat (s.a.v.) Efendimizin can dostu olmuştu.

HZ. HAMZA'NIN (R.A.) İSLAM'A GİRMESİ

Kureyş arasında hamaset ve şecaatiyla meşhur olan Hz. Hamza (r.a.) Mekke gençlerinin en kahramanı idi. O kardeşi oğlunun ahlakî yüceliğini biliyor, O'nu sevip sayıyordu. Gönlü de büyük bir hasretle ona iman edip kafilesine katılmak istiyordu. Fakat örf ve adetlerin, geleneklerin baskısı ve çevrenin dedikodu ve kınaması kararsızlığını teşkil ediyor, vaktini bekliyordu. İslâm'la şereflenmesine şu hadise vesile olmuştur:

Sevgili Peygamberimiz bir gün Safa Tepesi'nde otururlarken Ebu Cehil oradan geçer ve Resûl-i Ekrem'e (s.a.v.) hakaret eder. Efendimiz (s.a.v.) bir şey demeden sükût ederler. Abdullah b. Cüd'an'ın cariyesi bu sözleri işitir. O sırada Hz. Hamza (r.a.) da avdan dönmektedir. Her zaman yaptığı gibi eve gitmeden Kâbe'yi tavaf için Harem-i Şerife gelir. Abdullah'ın cariyesi onu görünce Ebu Cehil'in Peygamberimiz'e yaptıklarını anlatır. Oradan uzaklaşır.

"HAMZA'NIN HAKKI"

Hazreti Hamza (r.a.) henüz iman etmemiştir. Fakat kardeşi oğluna yapılan hakaretleri işitince akrabalık damarları, galeyana gelir ve doğru Kureyş topluluğunun içine dalar, Ebu Cehil'in yanına varır ve: "Benim biraderzâdemin hatırını inciten sen misin?" diyerek boynundaki yayı ile başını yarar. Ebu Cehil'in adamları Hz. Hamza'nın üzerine hücum edecek olurlar. Nerde ise büyük bir arbede çıkacaktı ki, Ebu Cehil adamlarına: "Dokunmayınız!... Hamza'nın hakkı vardır. Zira ben onun biraderzâdesine fena sözler söyledim" diye mani olur ve, Hz. Hamza'yı (r.a.) başından savar. Kendi yaranına dönerek: "Aman ona ilişmeyiniz. Bu hiddetle varıp Müslüman olur. Onunla Muhammediler kuvvet bulur" diye nasihatta bulunur. Ebu Cehil, Hazreti Hamza'yı (r.a.) Muhammedilik gayretine düşürmemek için başı yarılmış iken dahi ondan intikam almak sevdasına düşmemiştir.

Bu hadiseden sonra doğru Fahr-i Kainat (s.a.v.) Efendimiz'in huzuruna varan Hz. Hamza (r.a.) Ebu Cehil ile aralarında geçen macerayı anlatarak Efendimiz'i teselli etmek ister. Sevgililer sevgilisi Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz ise amcasına karşı "Ancak kendisinin iman etmesiyle teselli bulacağını, memnun olacağını" söyler. Sevgili amca Hz. Hamza (r.a.) derhal kelime-i şehadeti getirip İslâm ile şereflenir.

Onun İslâm'a girmesiyle Müslümanlar kuvvet bulur. Resûlullah'ı (s.a) himaye edeceğini Kureyş'e ilan eder.

İSLAM'IN İLK SANCAKTARI

Resûlullah'ın (s.a.v.) eline sancak verdiği ilk Müslüman Hazreti Hamza (r.a.)'dır. O Bedir'de, Uhud'da nice kahramanlıklar göstermiştir. Meydana çıkınca bir hamlede hasmını öldürür ve Kureyş ordusunun içine dalardı. O zaman savaşlar karşılıklı mübareze şeklinde olurdu.

Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz Bedir'de "Kalk ya Ubeyde! Kalk ya Hamza! Kalk Ya Ali!" diye buyurunca; arslanlar gibi üçü birden kalkıp meydana atılırlar.

Hz. Ubeyde (r.a.) Kureyş'ten Utbe'ye, Hz. Hamza (r.a.) Şeybe'ye, Hz. Ali (r.a.) Velid'e karşı yürürler. Bunlar Araplar'ın en bahadırlarıdır. Hz. Ubeyde ile Utbe bir-iki hamle eyleyip birbirini yaraladılar ise de biri diğerinin işini bitiremez. Hz. Hamza (r.a.) ve Hz. Ali (r.a.) hasımlarını bir hamlede öldürürler. Dönüp Hz. Ubeyde'ye (r.a.) yardım ile Utbe'nin de işini bitirirler.

ŞEHİTLERİN EFENDİSİ

Hz. Hamza (r.a.) Uhud'da da büyük kahramanlıklar göstermiştir. Kureyş'in en bahadırlarından otuz kadarını tepelemiş kendisi de yirmiden fazla yara almış, ve nihayet Vahşi'nin attığı mızrak ile şehid olmuş, Uhud'a damgasını vurmuştur. O Uhud ile özdeşleşmiş, Uhud onu sevmiş, o da Uhud'u; Her ne zaman Uhud anılsa "Şehitlerin Efendisi" (Seyyidü'ş-Şüheda) Hz. Hamza (r.a.) da anılır olmuştur.

Resûl-i Ekrem (s.a.v.) şehitlere bakmak için Uhud vadisine iner. Ashabının yüzlerini teker teker inceler. Sevgili amcasını görünce dişlerini sıkar, gözlerini kapatır ve için için insanlığın bu derece vahşiliğe nasıl düşebileceğini düşünür. Bir ölünün organlarının parçalanmasını tasavvur edemez. O güne kadar hiç öfkelendiği görülmeyen Sevgili Peygamberimiz ashabıyla intikam almak üzere ahdederler. Bu olay üzerine Cenab-ı Hak, Habibini tesliye, terbiye, ve tebliğ için şu ayetleri indirir:

"Rabbının yoluna, hikmet ve güzel öğütle çağır. Onlarla en güzel şekilde mücadele et. Doğrusu Rabbın, kendi yolundan sapanları daha iyi bilir. O doğru yolda olanları da en iyi bilir. Eğer ceza vermek isterseniz, size yapılanın aynıyla mukabele edin. Sabrederseniz andolsun ki bu sizin için daha iyidir. Sabret. Onlara üzülme. Kurdukları düzenlerden de endişe etme. Allah şüphesiz sakınanlarla ve iyilik yapanlarla beraberdirler." (NahI, 125-128)

Bu âyetlerin böyle bir hadiseden sonra, bu yerde nazil olması Allah'ın (c.c) Hz. Hamza'ya (r.a) en iyi ikramı idi. Cenab-ı Hak şefaatlerine mazhar eylesin. Amin.

Kaynak: Mustafa Eriş, Altınoluk Dergisi, Sayı: 73

İslam ve İhsan

HZ. HAMZA (R.A.) NASIL MÜSLÜMAN OLDU?

Hz. Hamza (r.a.) Nasıl Müslüman Oldu?

UHUD SAVAŞI

Uhud Savaşı

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

  • güzel bilgi

    Hazret-i Hamza'nın adını vermişler bana

    Allah bu bilgileri bize ulaştıranlardan razı olsun

    Arkadaşlar acaba kaynak nedir

    • Kaynakça demek istedin galiba . Kaynakça bir bilgiyi aldığın Web sitenin ismidir. Örneğin www.islamveihsan.com

    Amin inşallah

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.