Hz. Ebûbekir'in Kasîdesi

Hz. Ebûbekir (r.a), yaşadığı dönemde, okuma yazma bilen ender şahsiyetlerden biriydi. Allah Rasûlü (s.a.v) Efendimiz’in vahiy kâtiplerinden idi. Hatta câhiliye döneminde sıbyân muallimi olduğu rivâyet edilir. Meşhur edip ve hatiplerin sözlerini gençliğinden beri dikkatle dinler, okur, birçoğunu ezberler, bunları sık sık tekrar eder ve ezberindeki şiirleri çok güzel bir şekilde okurdu.

Kuss b. Sâide’nin, nübüvvetten evvel Ukâz Panayırı’nda yaptığı meşhur hitâbesini, Hz. Muhammed (a.s) ile birlikte dinlemiş ve bundan sonra bir peygamberin gelmesini beklemeye başlamıştı. Daha sonra Kuss b. Sâide’nin kabîlesi, Allâh’ın Rasûlü’ne îmân etmek üzere geldiklerinde, Rasûlullâh (s.a.v):

“-Kuss bin Sâide’nin, Ukâz Panayırı’nda deve üzerinde: «Yaşayan ölür, ölen fenâ bulur, olacak olur!» diyerek hutbe okuduğu hiç hatırımdan çıkmaz. Bu hutbeyi okuyabilecek kimse var mı?”buyurdular.

Heyet, o hutbeyi kabîlelerinden hemen herkesin okuyabileceğini söyledi. Âlemlerin Fahr-i Ebedîsi buna çok sevindi. Orada bulunan Hz. Ebûbekir (r.a) da:

“-Yâ Rasûlallâh, o gün ben de oradaydım, söylediklerinin hepsi ezberimdedir” dedi ve o meşhur hutbe ile bazı şiirlerini okudu. (Bkz. İbn-i Kesîr, el-Bidâye, II, 235, 238; İbn Seyyid, Uyûnü’l-eser,I, 147-148)

Hz. Ebûbekir (r.a), güzel konuşurdu ve edebî yönü kuvvetli bir şahsiyetti. En fasih konuşan ve en iyi hitabette bulunan sahâbîlerden biriydi. Hz. Ali (r.a) ile birlikte ashâbın en iyi hatîbi sayılırdı. Bazı Arap şiirlerini ezberler, atasözlerini rivâyet ederdi. Özlü ve muhtevâsı yüksek konuşmalar yapardı. Bir kitap hâline getirilen vecîze vasfındaki sözleri, muhtelif kimseler tarafından şerhedilmiştir.

Edebî yönü kuvvetli olan Hz. Ebûbekir, edebî kıymeti yüksek sözlerle böyle olmayanları birbirinden çok iyi ayırırdı. Bu sebeple peygamberlik iddiasında bulunan sahtekârların sözlerini duyar duymaz hemen tepki göstermiş, edebî kişiliği ile onların saçmalığını anlayıp reddetmişti. Meselâ Müseyleme’nin sözlerinden birkaç cümle duyunca öfkelenmiş ve: “Yazıklar olsun size! Biliniz ki bu sözler ne ciddiye alınacak bir düşmandan, ne de aklı başında bir kimseden sâdır olmuştur” demişti.

Hz. Ebûbekir’in şâir olduğunu ileri sürenler de vardır. Hattâ onun sözlerinden bir divan bile derlenmiştir. Lâkin Hz. Ebûbekir (r.a) çok şiir inşâd eden meşhur bir şâir değildi. Yaşadığı toplumun durumu îcâbı bazı şiirler yazmışsa da daha çok güzel söz ve şiirleri yeri geldiğince nakletmeyi tercih etmiştir.

Hz. Ebûbekir (r.a)’ın bir kasidesi oldukça şöhret kazanmış ve Osmanlı medreselerinde talebelere okutulmuştur. Bugün de Arap âleminde hâla okunup nakledilmektedir:

Yâ İlâhî! Azığı az olan şu garibe lutfunla bol bol ihsanda bulun.

Ey Celîl olan Allah’ım, iflas etmiş olan bu kulun kapına sıdk ile gelmiştir.

Onun günahı çok büyük bir günahtır, Sen o büyük günahı mağfiret eyle.

O, garip bir şahıstır, günahkârdır, zelil bir kuldur.

Ondan; isyan, unutma, hata üstüne hata sâdır olmaktadır,

Sen’den ise, bol bol verdikten sonra bir de ihsan ve ikrâm zuhûr eder.

O der ki: Yâ Rabbî! Günahlarım kumlar gibi sayısızdır.

Bütün günahlarımı affeyle, hatalarımı güzel bir şekilde gizle, görmezden geliver.

Yâ İlâhî! Benim hâlim ne olacak, hayırlı bir amelim yok?!

Kötü amellerim pek çok, tâat ve ibadet azığım ise azın azı.

Bütün dertlerden kurtararak bana âfiyet ver, her türlü ihtiyacımı gider.

Benim hasta bir kalbim var, Sen ise hastalara şifâ verensin.

Yâ Rabbî! Benim hakkımda ateşe: “Serin ve selâmet ol!” de.

Hz. Halîl hakkında: “Ey ateş, serin ve selâmet ol, dedik” buyurduğun gibi.

Sen Şâfî (Şifâ veren)’sin, Sen Kâfî’sin bütün mühim işlerde.

Sen benim Rabbim’sin, Sen her hususta bana yetersin, Sen benim için ne güzel bir Vekîl’sin.

Ey Rabbim, ihsân hazînelerinden bana bol bol ikramda bulun, zira Sen çokça veren ve nihayetsiz kerem sahibisin,

Kalbimden geçenleri ihsân eyle, bana en güzel şekilde hayır yollarını göster.

Cennet’ine koyarak bizlere büyük bir saltanat ver ve böylece bütün korktuğumuz şeylerden bizi kurtar,

Ey Rabbimiz, Sen kâdî (hâkim), münâdî de Cebrâîl olduğu gün.

Nerede Mûsâ, nerede Îsâ, nerede Yahyâ, nerede Nûh?

Sen ey Sıddîk, isyankâr âsî! Celîl olan Mevlâ’ya tevbe et ve bütün varlığınla O’na yönel! (el-Enbiyâ, 69)

Kaynak: Altınoluk Dergisi, Dr. Murat Kaya, Hz. Ebûbekir'in Kasîdesi

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

  • Zu’dbi lutfik ya ilahi,melleh’ü-zadün kalil

    Müflisü’m-bis’sıdkiyeti indebabik ya Celil!

    Külli nari’übridi ya Rabbi fi Hakk’ı kema’,

    Kulte kulna ya nar-u kuni ente fi hakkı’l Halil.

    Ente Şafi,ente Kafi,fi muhimmati’l umur,

    ..Ente Rabbi,ente hasbi,ente li ni’mel-Vekil.

    Eyne Musa,eyne İsa,eyne Yahya,eyne Nuh,

    Ente ya sıddk’u-asi tüb’ilel-Mevlel Celil!

    Bu kasidenin arapça yada osmanlıcasını nasıl bulurum

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.