Hubab Bin Münzir (r.a.) Kimdir?

Hubab Bin Münzir (r.a.) kimdir? Asr-ı Saadet’te savaşlarda strateji uzmanlığı yapan bir sahabi; Hubab İbni Münzir El-Ensarî’nin (r.a.) hayatı.

Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimiz’in vahiy kâtiblerinden Münzir ibni Amr es-Sâidî’nin dayısı olan Hubab ibni Münzir el-Ensarî radıyallahu anh, savaşlarda strateji uzmanlığını yapan bir sahâbi!... Bedir’de, Hayber’de İslâm ordusunun harb meydanına yerleşmesi, karargâhının belirlenmesi konusunda kendi fikrini çekinmeden söyleyen ve görüşü kabul edilen bir bahtiyar!..

HUBAB B. MÜNZİR’İN (R.A.) HAYATI

Hubab ibni Münzir el-Ensarî radıyallahu anh, Hazrec kabilesinin Beni Seleme koluna mensubtur. Bu sebebten o Selemî nisbesiyle de anılır. O, Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efen­di­miz’in vahiy kâtiblerinden Münzir ibni Amr es-Sâidî’nin dayısı olur.

Bedir Gazvesi’nde Hazrec kabilesinin sancaktarlığını yapan Hubab radıyallahu anh o sırada otuz üç yaşlarında bulunuyordu. O, Bedir’de İslam ordusunun harb meydanındaki yerleşmesini uygun görmedi. Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem Efendimize karargâh seçimindeki bu kararının ilâhi bir işarete dayanıp dayanmadığını sordu.

Fahr-i Kâinat sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz vahiyle ilgili olmadığını söyleyince Hubab radıyallahu anh gönül rahatlığı içerisinde kendi fikrini açık ve net olarak söyleme imkânını buldu.

SAHABE İLE İSTİŞARE

Düşmanı susuz bırakmak için onlara en yakın su kuyusunun yanına yerleşilerek diğer kuyuların kapatılmasını teklif etti.

Hubab ibni Münzir el-Ensarî radıyallahu anh bu hususta “zürre’y” diye tanınırdı. Ortaya koyduğu görüşler hep kabul edilirdi. Zira o, ashab-ı kiram arasında isabetli görüş ve tekliflerinden dolayı görüş sahibi olarak bilinirdi. Bu konudaki fikir ve teklifini açık ve net olarak şöyle bildirdi:

“-Ya Rasûlallah! Ben buraları, bu çevreyi çok iyi bilirim. Bu bölgedeki kuyuların nasıl olduğunu ve nerelerde bulunduğunu onların tatlı sulu olup olmadıkları, sularının çekilip çekilmediği hususlarını iyi bilirim. Suyu çekilmiş ve kesilmiş olanların hepsi benim mâlûmumdur!

Ayrıca biz harp ehliyiz Yâ Rasûlallah! Burası, konak yeri, karargâh olmaya elverişli değildir. Sen bizi buradan kaldır!  Kureyşîlere en yakın olan bir suyun başına gidelim ve orada konaklayalım. Başında konakladığımız suyun gerisindeki bütün kuyuları kapatalım.

Başına indiğimiz, yerleştiğimiz suyun üzerinde bir havuz yapalım ve içini su ile dolduralım. Kureyşîlerle savaşırken biz havuzumuzdan içelim, onlar içemesinler (susuz kalsınlar)” dedi. (Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 53, İbn Sa’d, Tabakâtü’l-kübrâ, c. 2, s. 15, c. 3, s. 567.)

Fahr-i Kâinat sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz, Hubab ibni Münzir radıyallahu anh’ın ileri sürdüğü bu görüş ve teklifini beğendi. Hemen Müslümanlarla birlikte kalkıp Kureyşîlere en yakın yere indiler. Başına yerleşilen suyun üzerinde bir havuz yapılarak içi su ile dolduruldu. Su içmek için havuza kaplar atılır ve çekilirdi. (M. Asım Köksal, İslam Tarihi 3/312.)

Hubab ibni Münzir radıyallahu anh’ın, Hayber, Benî Nadir, Benî Kureyza Gazvelerinde ve Taif seferleri sırasında, Hazreti Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem tarafından kabul edilen benzer tekliflerine rastlıyoruz.

Onun Benî Nadir ve Benî Kureyza Gazvelerinde bu iki yahudi kabilesinin arasına yerleşmenin onların haberleşmesini engelleyeceği yolundaki teklifi, İki Cihan Güneşi Efendimiz tarafından benimsenmişti. Sonra bu görüşün Cebrail aleyhisselam tarafından da onayladığı belirtilmektedir. (İbn Sa’d, III, 567; Hâkim III, 427)

Hubab ibni Münzir radıyallahu anh sadece görüş bildirmek ve teklif getirmekle kalmamış, bizzat savaş meydanlarında çarpışarak kahramanlıklar göstermiştir.  O, Uhud Gazvesinde savaşın iyice kızıştığı bir sırada Fahr-i Kâinat sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’in etrafından ayrılmayıp, durmadan kılıç sallayan, düşmana ok atan bir kahramandır.

PEYGAMBERİMİZE BEDENLERİNİ SİPER EDEN KAHRAMAN SAHABİLER

O, İki Cihan Güneşi Efendimiz tarafından Uhud günü düşman kuvvetlerinin sayısı ve hazırlıkları hakkında bilgi toplamakla görevlendirilen bir bahadırdır.  Uhud’da, o dehşetli günde Efendimiz’in etrafında dağ gibi sabit kalıp bedenlerini siper eden kahramanların ismini Vâkidî, Megazî adlı eserinde şöyle sıralar:

“Muhacirlerden: Hazreti Ebubekir, Hazreti Ali, Ab­dur­rahman İbni Avf, Sa’d İbni Ebî Vakkas, Talha, Zü­beyr, Ebu Ubeyde radıyallahu anhüm ecmâîn.

Ensardan: Ebu Dücâne, Hubâb İbni Münzir, Âsım İbni Sâbit, Hâris İbni Sımme, Sehl İbni Huneyf, Sa’d İbni Mu’az, Üseyd İbni Hudayr radıyallahu anhüm ecmâîn.

Hubab ibni Münzir radıyallahu anh firaset sahibi bir muhabbet eri idi. Medine’de düşmanın ani bir baskın ihtimaline karşı İki Cihan Güneşi Efendimiz’in kapısında nöbet tutmuştur.

O, Hendek, Hayber, Hudeybiye ve Huneyn’de bulunmuştur. Hazrec kabilesinin sancaktarlığını yapmıştır.

“HAYBER’İN BÜTÜN SAVAŞÇILARI ORADA”

Hubab ibni Münzir radıyallahu anh doğru bildiği fikrini gizlemezdi. Hiç çekinmeden görüşünü söyler ve teklifini yapardı. Bu tür davranışları birkaç defa tekrar etmiş ve her seferinde hüsnü kabul görüp beğenilmişti. Hayber’de de aynı davranışını sergiledi. Şöyle ki:

O, Hayber’de İslam askerlerinin yerleştiği mevkii uygun görmedi. Hemen Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’e müracat etti. Belirlenen yer, vahiyle seçilmemişse düşmanın ok menzilinden uzakta bir yere yerleşilmesini teklif etti. Görüş ve teklifini şöyle açıkladı:

“-Yâ Rasûlallah! Burası Natat kalesine çok yakındır. Hem de, Hayber’in bütün savaşçıları orada toplanmıştır.

Ben Natat kalesi halkını çok iyi tanırım. Onlar kadar uzaklara ok atabilen ve onlar kadar oklarını isabet ettiren bir kavim yoktur.

Ayrıca onlar bizim üst tarafımızda bulunuyorlar. Bizim bütün tutum ve davranışlarımızı görebilecek, öğrenebilecek bir mevkidedirler. Biz ise, onların hareket ve davranışlarını görebilecek, öğrenebilecek mevkide değiliz. Onların okları, yukarıdan aşağı doğru hızla iner, bizim oklarımız ise onlara ulaşmaz.

Bir de, onların evlerinden çıkıp sık hurma ağaçları içinde siperlenip gizlenmeyeceklerinden de emin değilim. Burası, hurma bahçeleri arasında tehlikeli bir yerdir.Tehlikelerden, bozukluklardan uzak bir yeri karargâh edinmeyi emretseniz olmaz mı? Hiç değilse, şu kara taşlık, kayalık yeri aramızda bulunduralım. Yahudilerin atacakları oklar bize erişemesin!” dedi.

İŞARET ETTİĞİN GÖRÜŞ YERİNDEDİR!

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz, Hubab ibni Münzir radıyallahu anh’e:

“İşaret ettiğin görüş yerindedir!” buyurdu.

Peşinden hemen Muhammed ibni Mesleme radıyallahu anh’i yanına çağırdı ve ona:

“-Ey Mesleme! Çevreyi bir dolaş, bak! Yahudilerin kalelerinden ve bataklıkdan uzak bir yer bul! Yahudi evlerinden yapılabilecek saldırılardan emniyet ve selamette kalabileceğimiz, karargâh edinmeye elverişli bir yer araştır!” buyur­du.

Muhammed ibni Mesleme radıyallahu anh etrafı dolaşarak Reci’e kadar vardıktan sonra, geceleyin Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin yanına döndü ve:

“-Ya Rasûlallah! Karargâh edinmeye elverişli bir yer buldum!” dedi.

Rasul-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Efen­di­miz verdiği habere pek memnun oldu ve “Allah’ın bereketi onun üzerine olsun!” diye dua buyurdu. (M. Asım Köksal, İslam Tarihi, 6/41-42.)

Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem, Hayber Yahudilerinin savaşmaya hazırlandığını anlayınca, geceleyin ashabını, mücâhidleri Natat kalesinde toplanan Yahudilerle çarpışmak üzere hazırladı.

Sabır ve sebat ettikleri takdirde muhakkak zafere ve ganimete ereceklerini onlara müjdeledi. Kendilerini çarpışmaya ve harbe teşvik etti. (M. Asım Köksal, İslam Tarihi 6/43-44)

Hubab ibni Münzir radıyallahu anh bir stratejik uzman gibi çalışmış ve Hazreti Ömer radıyallahu anh döneminde 641 yılında vefat etmiştir.

Kaynak: Mustafa Eriş, Altınoluk Dergisi, Ocak 2014.

İslam ve İhsan

ASHAB-I BEDİR NEDİR?

Ashab-ı Bedir Nedir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.