Hamd ve Şükür Nedir?

Hamd ve şükür ne demektir? Gerçek bir hamd ve şükür nelerden oluşur? Peygamber (s.a.s.) Efendimiz’in şükrü.

Hamd, Arapça, övmek manasınadır. Yüceltmeyi, ifâde etmek üzere methetmek, sena etmek demektir.

Şükür; nîmetlerin asıl sahibini tanımak ve onları ihsân eden Rabbine; özü, sözü ve davranışlarıyla itaat hâlinde bir hayat yaşamaktır.

GERÇEK BİR HAMD VE ŞÜKÜR NELERDEN OLUŞUR?

Hamd ve şükür, yalnızca dille olmaz. Gerçek bir hamd ve şükür, birbirine bağlı üç unsurdan oluşur. Bunlar; ilim, hâl ve ameldir.

  1. İlim; bütün nîmetlerin Hak’tan geldiğini bilmektir.
  2. Hâl; nîmetlerin gerçek sahibine karşı tâzim, hürmet ve muhabbet duymaktır.
  3. Amel ise; bu duyguların gerektirdiği minvâl üzere yaşayıp şükrü kavlen ve fiilen ifâde etmek, nîmetleri Hakk’ın rızâsına uygun olarak kullanmaktır.

Cüneyd-i Bağdâdî Hazretleri fiilî şükrü şöyle ifâde buyurur:

“Şükür; Allah Teâlâ’nın lûtfettiği nîmetle O’na âsî olmamak ve o nîmeti günaha sermâye etmemektir.”

Demek ki ibadet, muâmelât, ahlâk, Allah yolunda gayret, fedakârlık, takvâ, günahlardan sakınmak gibi Hakkʼa itaat tezâhürleriyle, hamd ve şükrümüzü fiilen de sergilemeliyiz.

"ALLAH'A ŞÜKREDEN BİR KUL OLMAYAYIM MI?"

Nitekim Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimizʼin hayatı, bunun sayısız misâlleriyle doludur. Bunlardan birini Hazret-i Âişe-radıyallâhu anhâ- Vâlidemiz şöyle nakleder:

“Bir gece Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bana:

«–Ey Âişe! İzin verirsen, geceyi Rabbime ibadet ederek geçireyim.» dedi. Ben de:

«–Vallâhi Sen’inle beraber olmayı çok severim, ancak Sen’i sevindiren şeyi daha çok severim.» dedim.

Sonra kalktı, güzelce abdest aldı ve namaza durdu. Ağlıyordu… O kadar ağladı ki, elbisesi, mübârek sakalları, hattâ secde ettiği yer sırılsıklam ıslandı. O, bu hâldeyken Bilâl -radıyallâhu anh- namaza çağırmaya geldi. Ağladığını görünce:

«–Yâ Rasûlâllah! Allah Teâlâ Siz’in geçmiş ve gelecek günahlarınızı bağışladığı hâlde niçin ağlıyorsunuz?» dedi.

Bunun üzerine Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

«–Allâh’a çok şükreden bir kul olmayayım mı?» buyurdular…” (İbn-i Hibbân, II, 386)

ŞÜKÜR NEDİR?

Şükür; nîmetlerin asıl sahibini tanımak ve onları ihsân eden Rabbine; özü, sözü ve davranışlarıyla itaat hâlinde bir hayat yaşamaktır. Buna göre, bütün nîmetlerin Hakʼtan olduğunu bilip dil ile şükretmek gerektiği gibi, o nîmetlerden mahrum olanlara ikram etmek de fiilî şükrün en güzel tezâhürlerinden biridir.

Ayrıca, mânen terbiye olmamış ham bir nefsin arzu ve ihtiraslarının sonu gelmez. Şükretmesini bilmeyen, kanaat ve rızâ mahrumu insanların hâlini, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle tasvîr eder:

“İnsanoğlunun bir vadi dolusu altını olsa, bir vadi daha ister. Onun gözünü topraktan başka bir şey doyurmaz…”(Buhârî, Rikāk, 10; Müslim, Zekât, 116-119)

Bu dünyada gönül huzurunun kaynağı; eldekine kanaat, hâle rızâ ve nîmetlere şükürdür. Yine bunun içindir ki ârif zâtlar, bu cihanda mahrum kaldıkları nîmetlerin hasretiyle ıztırap çekmek yerine, nâil oldukları nîmetlerin kadrini bilerek gönül huzuruyla yaşarlar. Gâfil kimseler ise, ellerindeki nîmetlerin kadrini bilmeyip, kendilerine takdir edilmemiş nîmetlerin hasretiyle huzursuz olurlar. Nâil oldukları nîmetlerin azlığının mı, çokluğunun mu kendileri için daha hayırlı olduğunu bilmeden, dâimâ fazlasını arzu ederler.

Bu hususta Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimizʼin Sâlebeʼye yaptığı şu îkaz, hepimiz için büyük bir ders mâhiyetindedir:

“Şükrünü edâ edebileceğin az mal, şükrünü edâ edemeyeceğin çok maldan hayırlıdır…” (Taberî, Câmiu’l-Beyân,XIV, 370-372)

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Altınoluk Dergisi, 2015 – Ağustos, Sayı: 354

İslam ve İhsan

ALLAH’A HAMD ETMENİN VE ALLAH’I TESBİH ETMENİN MÜKAFATI

Allah’a Hamd Etmenin ve Allah’ı Tesbih Etmenin Mükafatı

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.