Gerçek Zikir Nasıl Yapılır?

Hakiki zikir nasıl yapılır?

Câfer-i Sâdık Hazretleri buyurur:

“Hakîkî zikir, Hakk’ın zikri esnâsında mâsivâyı unutmaktır. İşte o vakit, kul için Allah Teâlâ her şeye bedel olur.”[1]

Zikir, Allâhʼı unutmamak ve her vesîleyle Oʼnu anmaktır. Zikrin kâmil mânâda îfâ edilmesi; kalp ve dilin, müşterek bir âhenk içinde Allâhʼı anmasına bağlıdır. Aksi takdirde, gâfil bir kalple yapılan zikrin, kıymet ve ehemmiyeti azalır. Zikir esnâsında kalbin, mâsivâdan, yani gönlü Allahʼtan uzaklaştıran her şeyden irtibâtı kesilmelidir. Zikirde kalp, tamamen zikrin taşıdığı mânânın tefekkürüyle titremelidir.

ALLAH ZİKRİ

Nitekim âyet-i kerîmede:

“Müʼminler ancak, Allah zikredildiği zaman yürekleri titreyen kimselerdir…” (el-Enfâl, 2) buyrulmaktadır.

İşte bu şekilde kendini tamâmen Cenâb-ı Hakkʼın zikrine teslim edebilen müʼminlere, maddî-mânevî nice ilâhî nasip ve lûtuflar bahşedilir.

Nitekim diğer bir âyet-i kerîmede:

“Siz Ben’i zikredin ki, Ben de sizi zikredeyim…” (el-Bakara, 152) buyrulmaktadır.

Bir kudsî hadiste de:

“Allah Teâlâ buyuruyor ki:

Ben kuluma, Benʼim hakkımdaki zannına göre muâmele ederim. O Benʼi zikrettiğinde, Ben onunla beraberim. O Benʼi, kendi içinde zikrederse, Ben de onu zikrederim. O beni bir topluluk içerisinde zikrederse, Ben de onu, o topluluktan daha hayırlı bir topluluk içerisinde anarım.” (Buhârî, Tevhîd, 15)

Şüphesiz ki Rabbimizʼin bizi anması, bizim Oʼnu zikretmemizle mukâyese edilemeyecek derecede, çok daha hayırlıdır. İşte bu büyük hayra ve Hakkʼın yakınlığına nâil olabilmek için; dil ve gönül âhengi içinde, mâsivâ düşüncelerini terk ederek ve kendini Hakʼta ifnâ edercesine zikretmeye gayret göstermeliyiz.

Öte yandan, zikrin nûru, zikredenin hâli ölçüsündedir. Yani makbul bir zikirde bulunabilmek için, hâlimizi de ıslâh etmeliyiz. Evvelâ haram ve şüphelilerden kendimizi korumalı, sonra da kalbimizi meşgul eden fânî muhabbetleri ve mâsivâ düşüncelerini terk etmeliyiz.

Unutmayalım ki bu dünya hayatında Rabbimizʼi gerçek mânâda ne kadar zikredebilirsek, yarın ukbâdaki ilâhî vuslata da o nisbette nâil olabiliriz.

Yüce Rabbimiz de âyet-i kerîmede:

“Allâhʼı unutan ve bu yüzden Allâhʼın da onlara kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. İşte onlar fâsıkların ta kendileridir.” (el-Haşr, 19) îkâzında bulunmaktadır.

Dipnotlar:

[1] Ferîdüddîn Attâr, Tezkiretü’l-Evliyâ, s. 56.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Cafer-i Sadık (Rahmetullahi aleyh), Erkam Yayınları

 

İslam ve İhsan

EN FAZİLETLİ ZİKİRLER

En Faziletli Zikirler

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.